Sonuç itibarıyla elinizdeki bu kitap çalışması, kıymetli Mikâil Bayram Hoca’nın ömrünü vakfettiği “13. Yüzyıl Anadolu Selçuklu Tarihi Çalışmaları” alanındaki engin birikimini kayıt altına almak ve gelecek nesillere aktarabilmek açısından önem verdiğimiz bir projedir. Ortaya çıkan üründen ve başlangıçtaki hareket noktamızla hâlihazırda ulaştığımız yerden, kendi adıma -büyük ölçüde- tatmin olduğumu söyleyebilirim. Ümit ediyorum, kitabın okuyucuları ve ilgilileri de beklediklerini bulabilirler. Çalışmanın eksikliklerinden, elbette, yayına hazırlayan sıfatıyla doğrudan ben sorumluyum.
Bu vesileyle, son olarak Mikâil Bayram Hoca’ya, sağlık durumunun el verdiği ölçüde içtenlik ve özveriyle çalışmamıza katkı sağladığı için müteşekkirim. Keza, kıymetli eşi Ayşe Bayram Hanımefendi’ye de hoşgörüsü ve nazik ev sahipliği için şükranlarımı sunarım. Bu kitabın değerli yayıncısı ve sevgili ağabeyim Yasin Topaloğlu’nun maddi-manevi desteği olmasaydı, elbette bu kıymetli çalışmalar ortaya çıkma imkânı bulamazdı; kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum. Metinlerin dijital ortama aktarılmasında özveriyle emek veren Elips Kitap’ın editör, grafiker ve tüm emekçilerine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Balgat, 28 Şubat 2023
BİRİNCİ BÖLÜM
Selçuklular ve 13. Yüzyıl Anadolusu
SELÇUKLULAR ZAMANINDA KONYA’DA DİNÎ VE FİKRÎ HAREKETLER 2
Bu çalışmada uzun yıllar Türkiye Selçukluları Devleti’ne başkentlik etmiş olan Konya’da Selçuklular zamanındaki dinî ve fikrî faaliyetler tasvir edilmektedir. Yıllardan beri el yazması eserler ihtiva eden kütüphanelerde yürüttüğüm çalışmalarımın ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Aslında bu alanda pek çok çalışma yapılması gerekmektedir.
Bu kütüphanelerin muhtevası bilindikçe bu ve benzeri konular etrafında yeni bilgiler ortaya çıkacaktır. Bu alanda yapılacak olan çalışmalarla sosyal ve kültürel yapımızın temelleri aydınlanmış olacaktır. Çalışma iki bölümden müteşekkildir. I. bölümde Konya’nın şehir olarak kuruluş ve gelişmesiyle o günün Konyası’nda görülen dinî ve fikrî hareketler, kültürel yapılanmalar üzerinde durulmuştur. II. bölümde ise şehir halkına bilimsel ve kültürel hizmetler veren Konya’da bulunan önemli kütüphaneler ve bu kütüphanelerin kitapları hakkında bilgiler sunulmuştur.
I. Bölüm
Anadolu Selçukluları zamanında Konya’daki dinî ve fikrî faaliyetleri tasvire geçmeden önce bu devirde Konya şehrinin fiziki kuruluş ve gelişimini bir nebze tasvir etmek gerekmektedir. Çünkü Konya’da dinî ve fikrî alandaki gelişmeler, şehrin fiziki ve diğer alanlardaki gelişmeleri ile paralellik arz etmektedir. Konya ve yakın çevresinde güven ortamı oluştuktan sonra şehrin imarına yatırımlar yapılmaya başlanmış; şehir hızlı bir biçimde büyümüş, şehirde sosyal, siyasi ve kültürel kurumlar teşekkül etmiştir. Onun için öncelikle şehrin bu yöndeki gelişimini gözden geçirmek faydalı olacaktır.
Bizanslılar zamanında Konya bugünkü Alâeddin Tepesi’ne kurulmuş kutsal bir şehirdi. Konya kelimesi bu anlamı ifade etmektedir. Konya “İkon-ya” kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. İkon, Hristiyanlıkta kutsal sayılan resimler demektir. İkonya veya İkonium da kutsal resimler beldesi anlamına gelmektedir. Böyle olunca Konya’nın kutsal dinî bir merkez olduğu anlaşılmaktadır. Hristiyanlığın doğduğu ilk asırda Aziz Pavlos ve Sen Pol’un bu yöreye geldiği ve Hristiyanlığı yaydığı kabul edilmektedir. Ancak İkonya sadece Alâeddin Tepesi’nin olduğu yerin adı değil yakın çevresindeki kutsal mekânlarla birlikte çevrenin adı olduğu anlaşılmaktadır. Bu mekânlar, Sille’deki Hristiyanların önem atfettikleri Büyük Kilise ve diğer mabetler, kayaya oyulmuş kiliseler, Hatip yakınlarındaki kilise ve nihayet Alâeddin Tepesi’ndeki “Deyr-i Eflatun” denilen mabetle birlikte bunların hepsinin bulunduğu alan İkonya idi. Daha sonraları bu kutsal mekânların merkezi olup Alâeddin Tepesi’nden ibaret olan yerleşim yerine İkonya denir olmuştur. Türkler, buraya Konya demişlerdir.
Malazgirt Zaferi’nden kısa bir süre sonra Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Toros Dağları’nı aşarak Orta Anadolu’daki birçok şehir ve kasabaları zapt etmiş ve İznik’i kendisine başkent edinmiştir. Süleyman Şah İznik’e gelinceye kadar herhangi bir ciddi direnişle karşılaştığına dair bir kayıt mevcut değildir. Bu olay 1075-1080 yılları arasında gerçekleşmiştir. Konya da bu tarihlerde Türklerin eline geçmiştir. 1095 yılında I. Haçlı dalgası başlayınca Haçlı orduları İstanbul’u geçerek Selçukluların ilk başkenti İznik’i zapt ettiler. I. Kılıçarslan Haçlıların önünden geri çekilerek Konya’ya geldi. Fakat Haçlı orduları geçici bir süre Konya’yı da zapt ettiler. Konya’da üç kola ayrılan Haçlı orduları Konya’yı terk edince Bizans İmparatoru Alexios Haçlıların gücünden ve yarattıkları ortamdan yararlanarak Konya ve çevresini işgal etti. Fakat bu çok sürmedi. 1102 yılında I. Kılıçarslan tekrar Orta Anadolu’ya gelerek Konya ve çevresini Bizanslılardan geri aldı ve Konya’yı kendisine başkent edindi. Bundan sonra kısa aralıklarla Kayseri ve Sivas Türkiye Selçuklularına başkent olduysa da I. Alâeddin Keykubad’ın tahta oturduğu 1219 yılından itibaren Konya, Selçukluların değişmez başkenti olacaktır.
Konya, Türkiye Selçukluları Devleti’nin başkenti olduktan sonra Selçuklular Konya’yı imar etmeye başladılar. Özellikle Sultan Mesud hem şehir etrafındaki surları tahkim etmiş hem bugünkü Alâeddin Camisi’ni yaptırmıştır. Muhtemelen bunun yerinde bir kilise bulunuyordu. Sultan Mesud’un şehri tahkim etmesine rağmen Konya sağlam ve iyi bir savunma sistemine sahip olamamıştır. Şehrin bu durumu I. Alâeddin Keykubad’ın tahta geçtiği 1219 yılına kadar böyle kalmıştır. Konya dış saldırılara karşı daha çok Gevale Kalesi’nden savunulmaktaydı.
Bilindiği gibi Gevale Kalesi, şehrin batısında 6-7 km mesafede yüksek bir dağın zirvesindedir. Şehir muhafız birlikleri burada bulunuyordu. Gevale Kalesi’nin şehre dönük tarafında, dağın eteğinde Sarayköy adında bir köy bulunmaktadır. Bu köye boşuna Sarayköy adı verilmiş değildir. Burada kaledeki askerlerin komutanı olan şehir muhafızının sarayı bulunuyordu. O burada ikamet ediyor, hem şehir ile hem kaledeki askerlerle irtibat sağlıyordu. Sarayköy’ün adını bu saraydan aldığını düşünüyorum. Bugün o saraydan bir kalıntı günümüze gelmemiştir. Ancak Matrakçı Nasuh, Konya şehrini resmederken bu sarayı da Sille suyunun batısından resmetmiştir. Demek ki bu saray XVI. yüzyılda mevcut idi. (Bk. Burada Levha, XVI)
1219’da (616) Konya şehir muhafızı, Hace-i Cihan diye bilinen Emir Ahmed b. Kayser b. Süleyman idi. (Bk. Levha, IX) Bilindiği gibi bu zatın türbesi şehrin Gevale Kalesi tarafında ve kendi adıyla anılan mahallede bulunuyor. Burası ile Sarayköy arasında özel bir bağlantı yolu bulunduğunu düşünüyorum. Sultan I. Alâeddin Keykubad şehrin surlarını (iç ve dış surlar) inşa ettikten sonra Gevale Kalesi önemini kaybettiği gibi şehir muhafızlığı ile kaledeki askerî birlikler arasındaki bağlantıyı sağlayan sisteme de gerek kalmamıştır. Oysa şehir surları inşa edilmeden önce Gevale Kalesi çevresinde birçok defalar önemli savaşlar meydana gelmiştir.
Bu dönemde Konya’nın muhkem