Babası Tom’u görünce: “Senin için öyle endişelendik ki!” demiş. Tom da: “Evet babacığım, çok kötü yerler gördüm ve tekrar temiz hava soluyabildiğim için çok mutluyum.” demiş.
Babası: “Peki bunca zamandır nerelerdeydin?” diye sorunca Tom: “Önce bir fare deliğinde, sonra salyangoz kabuğunda, sonra bir ineğin midesinde ve bir kurdun içindeydim; sonunda artık evimdeyim.” diye anlatmış.
Annesiyle babası: “Dünyanın bütün zenginliklerini verseler yine de bir daha senden ayrılmayacağız.” demişler, küçük oğulları Tom’u öpüp ona sarılırken. Sonra, oğullarına yiyecek bir şeyler getirmiş ve maceralı seyahatinde kirlenen eski kıyafetlerinin yerine yeni bir takım elbise vermişler.
Parmak Çocuğun Gezileri
Bir terzinin parmak kadar boyu olan bir oğlu varmış. Bu yüzden ona Parmak Çocuk derlermiş. Ancak çocuk, küçücük boyuna rağmen çok cesurmuş. Bir gün babasına: “Baba, ben dünyayı gezip tanımak istiyorum.” demiş. Babası da: “Elbette oğlum.” diyerek uzun bir dikiş iğnesi alıp iğnenin deliğini bal mumuyla kapatmış. Ardından: “Al sana bir kılıç, yolculuğunda lazım olur.” diyerek oğluna vermiş.
Parmak Çocuk gitmeden önce son kez ailesiyle birlikte evde yemek yemek istemiş. Annesinin ona ne yemek pişirdiğini görmek için mutfağa fırlamış. Masa hazırmış ve tencere ocaktaymış. “Anneciğim, bugün yemekte ne var?” diye sormuş.
Annesi: “Gelip kendin bak.” demiş. Parmak Çocuk da ocağa sıçrayarak tencerenin içine bakmış. Ancak boynunu çok fazla uzattığından yemekten çıkan buhar onu bacaya itelemiş. Bir süre buharla boğuştuktan sonra kendisini dışarı atmış ve bütün dünyayı dolaşmaya başlamış. Önce bir aşçının yanında çalışmaya başlamış ama kendisine verilen yemeklerden hoşlanmamış.
Parmak Çocuk, aşçıya: “Bize daha iyi yemekler vermezsen sabah erkenden çeker, giderim. Gitmeden önce de kapıya: ‘Hep patates yedirdin, bize hiç et vermedin! O yüzden hoşça kal Bay Patates!’ diye yazarım, ona göre!” demiş. Aşçı: “Senin derdin ne be, çekirge!” diyerek öfkeyle eline geçirdiği bir çaputla onu dövmek istemiş. Ama Parmak Çocuk kendisini bir yüksüğün içine atarak ona dil çıkarmış. Kadın, yüksüğü eline alarak Parmak Çocuk’u yakalamak istemiş ancak ufaklık çaputun içine sıçrayıvermiş. Kadın, çaputun altını üstüne getirmiş ama Parmak Çocuk bu sefer de masanın üstündeki bir yarığın içine saklanmış.
Çocuk: “Hey, aşçı kadın, ben buradayım!” diyerek olduğu yerden başını çıkarınca kadın ona tam vuracağı sırada Parmak Çocuk masanın çekmecesine sıçramış. Sonunda kadın onu yakaladığı gibi kapı dışarı etmiş.
Parmak Çocuk dolaşa dolaşa koskoca bir ormana gelmiş. Orada kralın hazinesini soyma niyetinde olan bir sürü haydutla karşılaşmış. Minik terziyi gördüklerinde: “Bu ufacık çocuk anahtar deliğinden geçebilir, onu maymuncuk olarak kullanalım.” demişler. İçlerinden biri: “Hey, dev adam! Sen de bizimle hazine dairesine gelir misin? Oraya rahatça girer, sonra da paraları bize birer birer atarsın.” diye seslenmiş.
Parmak Çocuk biraz düşündükten sonra onlarla birlikte hazine dairesine gitmeye razı gelmiş. Bir yerinde bir yarık var mı diye kapının her yerine bakmış ve çok geçmeden de kendi geçebileceği genişlikte bir yarık bulmuş; tam içeri girerken kapıdaki muhafızlardan biri, yanındakine: “Şu örümceğin burada işi ne? Dur da şunu bir ezeyim!” demiş. Diğeri, ona: “O sana bir şey yapmadı ki! Bırak zavallı hayvanı gitsin.” diye karşı çıkmış.
Böylece Parmak Çocuk o yarıktan hazine dairesine girivermiş, sonra pencereyi açarak aşağıda beklemekte olan haydutlara tek tek para atmaya başlamış. Tam işe dalmışken hazine dairesini denetlemeye gelen kralın sesini duyup hemen saklanmış. Kral, pek çok madenî paranın eksilmiş olduğunu fark ettiyse de sürgüler sürülü ve kapılar kilitli olduğu için bunu kimin yaptığına akıl erdirememiş. Yani her yer güvenli görünüyormuş. Oradan ayrılırken iki muhafızı: “Gözünüzü dört açın, paralara gözünü dikmiş birileri var.” diye uyarmış.
Parmak Çocuk yeniden işe koyulduğunda muhafızlar içeriden gelen şıkır şıkır para seslerini duymuş ve hemen hırsızı yakalamak üzere içeri dalmışlar. Ama onların geldiğini fark eden minik terzi, hemen bir köşeye fırlayarak bir madenî paranın altına saklanmış ve: “Buradayım, buradayım!” diye seslenerek muhafızlarla alay etmiş. Adamlar o tarafa koşuşunca Parmak Çocuk bir başka köşedeki paranın altına saklanarak yine: “Buradayım, buradayım!” diye seslenmiş. Bu şekilde dalga geçerek nöbetçileri öyle çok oyalamış ki adamlar bir süre sonra yorularak çekip gitmişler. Parmak Çocuk paraların hepsini teker teker aşağıya attıktan sonra pencereden sıvışıvermiş.
Haydutlar ona: “Amma da cesur adammışsın! Bizim reisimiz olur musun?” diye sorup övgüler yağdırmışlar.
Parmak Çocuk onlara teşekkür ederek önce bütün dünyayı gezip görmek istediğini söylemiş. Sıra parayı paylaşmaya geldiğinde minik terzinin payına, daha fazlasını taşıyamayacağı için sadece bir sikke düşmüş. Sonra kılıcını kuşanmış ve haydutlara veda ederek yola koyulmuş. Birkaç ustanın yanında iş bulup çalışmış ama bu işler hoşuna gitmemiş. Sonunda bir handa uşak olarak çalışmaya başlamış.
Oradaki kızlar ondan pek hoşlanmamışlar çünkü Parmak Çocuk gizlice onların yaptıklarını, tabaklardan nasıl yemek aşırdıklarını, kilerden nasıl öteberi çaldıklarını görüyor ve patrona haber veriyormuş. Kızlar bu yüzden aralarında konuşup: “Ona gününü göstermeliyiz.” diyerek bir eşek şakası yapmaya karar vermişler. Kızlardan biri bahçede çimleri keserken Parmak Çocuk’un lahanaların arasında oraya buraya sıçradığını görmüş. Çimenlerden bir yığın yapıp Parmak Çocuk’u da içine alarak ineklerin önüne atıvermiş. Siyah, kocaman bir inek hiç farkında olmadan onu yutuvermiş. Ama ineğin midesi Parmak Çocuk’un hiç hoşuna gitmemiş çünkü karanlıkmış ve yakacak bir mum da yokmuş.
İnek sağılırken seslenmiş:
“Fış, fış, fış!..
Güğüm ne zaman dolacakmış?”
Ama süt sağma sesinden, ineğin sesi duyulmamış. Derken çiftlik kâhyası ahıra gelerek: “Bu inek yarın kesilecek.” demiş. Bu sefer Parmak Çocuk korkmuş ve cırtlak bir sesle: “Ben burada hapsoldum, önce beni dışarı salın!” diye seslenmiş.
Kâhya sesi duymuş ama nereden geldiğini anlayamayınca: “Neredesin?” diye sormuş. “Siyah ineğin midesinde.” diye cevap vermiş Parmak Çocuk ama adam bunun ne demek olduğunu anlayamadan çekip gitmiş.
Ertesi sabah ineği kesmişler. Onu parçalarına ayırırken şans eseri Parmak Çocuk’a bir şey olmamış ama sucuk yapılacak etlerin arasında, kasabın tezgâhına sürüklenmiş. Kasap işe koyulduğu anda var gücüyle: “Çok derin kesme, çok derin kesme, altında ben varım!” diye haykırmış.
Ancak satırın çıkardığı gürültüde çocuğun sesi kaybolup gitmiş. Parmak Çocuk çaresiz kalınca satır darbelerinin arasında sıçramış, hiçbir yerine temas etmeden tek parça hâlinde kurtulmuş. Bu sefer de kendisini yağ parçacıklarının arasına bırakarak pastırma yapılacak bölüme doğru kaymış. Bu bölüm öyle darmış ki çok uzun süre bu bacada asılı kalıp islenmiş.
Derken kış geldiğinde bir misafire pastırma ikram etmek üzere Parmak Çocuk’u bacadan aşağı indirmişler. Aşçı kadın