“Teşekkürler, Pif-Paf-Poltrie.”
“Kızınızla evlenebilir miyim?”
“Oo, tabii. Eğer Malcho Ana, aziz erkek kardeş, kız kardeş Kasetraut ve tatlı kızım Katrinelje razıysa onunla evlenebilirsin.”
“Peki, Malcho Ana nerede?”
“Ahırda, inek sağıyor.”
“İyi günler Malcho Ana.”
“Teşekkürler, Pif-Paf-Poltrie.”
“Kızınızla evlenebilir miyim?”
“Oo, tabii. Eğer Hollenthe Baba, aziz erkek kardeş, kız kardeş Kasetraut ve tatlı kızım Katrinelje razıysa onunla evlenebilirsin.”
“Aziz erkek kardeş nerede peki?”
“Odasında, ahşap yontuyor.”
“İyi günler, aziz kardeş.”
“Teşekkürler, Pif-Paf-Poltrie.”
“Kız kardeşinizle evlenebilir miyim?”
“Oo, tabii. Eğer Hollenthe Baba, Malcho Ana, kız kardeş Kasetraut ve tatlı kız kardeşim Katrinelje razıysa onunla evlenebilirsin.”
“Kız kardeş Kasetraut nerede peki?”
“Bahçede, lahana kesiyor.”
“İyi günler, kız kardeş Kasetraut.”
“Teşekkürler, Pif-Paf-Poltrie.”
“Kız kardeşinizle evlenebilir miyim?”
“Oo, tabii. Eğer Hollenthe Baba, Malcho Ana, aziz erkek kardeş ve tatlı kız kardeşim Katrinelje razıysa onunla evlenebilirsin.”
“Katrinelje nerede peki?”
“Odasında, paralarını sayıyor.”
“İyi günler, Katrinelje.”
“Teşekkürler, Pif-Paf-Poltrie.”
“Benimle evlenir misin?”
“Oo, tabii. Eğer Hollenthe Baba, Malcho Ana, aziz erkek kardeş ve kız kardeş Kasetraut razıysa ben hazırım.”
“Tatlı Katrinelje, ne kadar çeyizin var?
“On dört çeyrek penim ve üç buçuk şilin de alacağım var. Ayrıca yarım kilo kuru elma, bir avuç dolusu kızarmış ekmek ve bir avuç dolusu baharatım var.”
“Benim de birçok şeyim var, senin kadar çok çeyizim olmasa da.”
“Pif-Paf-Poltrie, senin mesleğin nedir? Terzi misin?”, “Yok ya da daha iyi bir şey.”, “Ayakkabıcı mesela?”, “Ya da daha iyi bir şey.”, “Çiftçi mi yoksa?”, “Ya da daha iyi bir şey.”, “Marangoz olabilir mi?”, “Ya da daha iyi bir şey.”, “Demirci misin?”, “Ya da daha iyi bir şey.”, “Değirmenci?”, “Ya da daha iyi bir şey.”, “Yoksa süpürgeci misin?”
“Evet, ben süpürgeciyim, beğenmedin mi?”
Yaşlı Dilenci Kadın
Bir zamanlar, yaşlı bir kadın varmış. Eminim daha önce dilenen yaşlı bir kadın görmüşsünüzdür. İşte bu yaşlı kadın da aynen öyle dileniyormuş. Kendisine bir şey verenlere de: “Tanrı sizi ödüllendirsin.” diyormuş.
Dilenci kadın bir gün bir kapıya gelmiş. Orada ipsiz sapsız, genç bir oğlan; ateşin başında dikilip ısınmaya çalışıyormuş. Oğlan kapının yanında titreyerek duran yaşlı kadına: “Gel yaşlı anne, sen de ısın.” demiş.
Kadın gelmiş, ateşe çok yakın durduğu için eski püskü giysileri yanmaya başlamış ama o fark etmemiş. Oğlan elbiselerin tutuştuğunu görmüş ve alevleri söndürmek istemiş. Ancak hiç su bulamadığından vücudundaki suyu gözlerinden akıtmak zorunda kalmış. Alevleri söndürebilmek için tam iki ırmak dolusu su akıtmış.
Dikenlerin Arasındaki Yahudi
Bir zamanlar, zengin bir adam varmış. Bu adamın, ona son derece özenle ve dürüstçe hizmet eden bir uşağı varmış. Her sabah yataktan ilk kalkan ve gece en son yatağa giden bu uşakmış. Ne zaman kimsenin yapmak istemediği zahmetli bir iş olsa hemen bu uşak, o işe koşarmış. Üstelik hiç şikâyet etmezmiş. Her zaman hâlinden memnun ve mutluymuş.
Yıl sonu geldiğinde efendisi biraz tasarruf etmek için ona para vermemiş. “Nasıl olsa beni bırakıp bir yere gitmez, hizmetimden çıkmaz.” diye düşünüyormuş. Gerçekten de uşak hiçbir şey demeden işini yapmaya devam etmiş. Ertesi yıl efendisi yine aynısını yapmış, sadık uşağına para vermemiş. Uşak yine sesini çıkartmadan efendisinin yanında çalışmaya devam etmiş.
Üçüncü yılın sonunda efendisi yine uşağına para vermemiş. En sonunda uşak, efendisine: “Efendim, üç yıldır dürüstlükle size hizmet ettim; bana hakkımı verecek kadar insaflı olunuz. Artık buradan ayrılıp kendi başımın çaresine bakmak istiyorum.” demiş.
Yaşlı efendi: “Evet, benim sevgili uşağım; bana gerçekten özveriyle hizmet ettin ve bunun karşılığında memnuniyetle ödüllendirileceksin.” demiş. Elini cebine atmış ve sadece üç çeyrek metelik çıkartarak: “Al bakalım, her yıl için bir çeyreklik; bu pek az efendiden alabileceğin, oldukça cömert bir bahşiş.” demiş.
Para işlerinden fazla anlamayan uşak paraları cebine koymuş ve: “Artık cebim parayla dolu olduğuna göre kendimi ağır ve zor işlerle neden daha fazla yorayım ki.” diye düşünerek oradan ayrılmış. Dere tepe, dağ bayır dolaşmış; canı ne isterse onu yapmış.
Bir gün bir çalılıktan geçerken rastladığı bir cüce:
“Nereye gidiyorsun, neşeli arkadaş? Görüyorum ki pek derdin yok.” demiş.
Uşak: “Neden olsun ki? Cebimde üç yıllık emeğimin karşılığı olan bolca param var.” diye cevap vermiş.
Cüce ona: “Servetin ne kadar?” diye sormuş. Uşak da ona: “Üç çeyreklik.” demiş.
Cüce bunun üzerine: “Bak, ben zavallı ve fakir bir adamım, daha fazla çalışacak gücüm yok ama sen gençsin, çalışıp kolayca geçimini sağlayabilirsin; o yüzden cebindeki paraları bana ver.” demiş.
İyi kalpli uşak, yaşlı cüceye acımış ve ona üç çeyrekliği vererek: “Tanrı aşkına bunları kabul et.” demiş.
Bunun üzerine cüce adam: “Bu iyiliğinin karşılığında ben de sana her bir çeyreklik için üç dilek hakkı vereceğim ve bütün dileklerin yerine getirilecek.” demiş.
Uşak: “Neee? Sen şu mucizeler yaratan canlılardan biri olmalısın! Peki eğer gerçekten öyleyse ilk olarak hedef aldığım her şeyi vurabileceğim bir tüfek; ikinci olarak çaldığım zaman sesini duyan herkesi dans ettirecek bir keman ve üçüncü olarak da birinden bir iyilik istediğimde beni geri çevirememesini istiyorum.” demiş.
Cüce: “İstediğin her şeyi alacaksın.” diyerek elini çalılığa sokmuş ve hemen keman ile tüfeği çıkartıvermiş. Bunları uşağa verdikten sonra da ona: “Ayrıca bundan sonra kimden ne istersen iste, mutlaka itiraz etmeden yerine getirecek.” demiş.
“Aman Tanrı’m! Bir insan daha ne ister ki?” demiş uşak kendi kendine ve mutlu bir şekilde yoluna devam etmiş. Bir süre sonra durup ağacın tepesindeki bir kuşun ötüşünü dinleyen, uzun keçi sakallı bir Yahudi’yle karşılaşmış.
“Vay be, böylesine küçük bir yaratığa göre ne kadar da gür bir sesi var. Eğer biri şunu oyalasaydı, hemen yakalayıverirdim!” diye bağırıyormuş.
Uşak: