Güzel bir bahar sabahı, bu sonsuz meraklı Çocuk Fil, o güne kadar aklına hiç gelmemiş olan bir soru sormuş. Bu soru şöyleymiş: “Timsah akşam yemeğinde ne yer?” Ardından hepsi “Şşşt sus bakayım!” demiş ve uzun süre hiç durmadan pataklamışlar Çocuk Fil’i.
Bu pataklama faslı bittikten sonra dikenli çalılıklara tünemiş olan Kolokolo Kuşu’nun yanına gitmiş ve “Doymak bilmeyen merakım yüzünden babam beni patakladı, annem de, teyzelerim de, amcalarımda… Ama ben hâlâ Timsah’ın akşam yemeğinde ne yediğini çok merak ediyorum.” demiş.
Kolokolo Kuşu, her an ağlayacakmış gibi cıvıldamaya başlamış: “Limpopo Nehri’nin, sıtma ağaçlarıyla kaplı, kıraç, kurşuni renkte, kayalıklı kıyısına gidersen sorunun cevabını bulursun.”
Ertesi sabah, bizim merakı doymak bilmeyen Çocuk Fil’imiz yanına birkaç yüz kilo muz (küçük, kısa ve kırmızı olanlardan), birkaç yüz kilo şeker kamışı (uzun ve mor olanlardan) ve on yedi tane kavun (yeşil ve taze olanlardan) alıp sevgili ailesiyle ve akrabalarıyla vedalaşmış: “Hoşça kalın! Ben Limpopo Nehri’nin sıtma ağaçlarıyla kaplı, kıraç, kurşuni renkte, kayalıklı kıyısına, Timsah’ın akşam yemeğinde ne yediğini öğrenmeye gidiyorum.” demiş. Bunun üzerine tüm ailesi, şans getirsin diye -ki Çocuk Fil kibarca durmalarını istediği hâlde- onu bir güzel pataklamışlar.
Böylece bizimki yola koyulmuş. Hava biraz sıcakmış; ama Çocuk Fil serinlemek için taze kavun yiyormuş ve kabuklarını da yere atıyormuş.
Kavunlarını yiyerek yürümüş, yürümüş; Graham kasabasından Kimberley’e, oradan Khama Bölgesi’ne, oradan da kuzeydoğuya gitmiş ve sonunda Limpopo Nehri’nin tam da Kolokolo Kuşu’nun söylediği gibi sıtma ağaçlarıyla kaplı, kıraç, kurşuni renkte, kayalıklı kıyısına varmış.
Bu arada bu meraklı Çocuk Fil’imizin o haftaya kadar, hatta o güne, saate ve dakikaya kadar hiç Timsah görmediğini ve bir Timsah’ın neye benzediğini bilmediğini unutmamalısın kuzum!
İlk önce bir kayanın etrafına sarınmış iki renkli Kaya Yılanı çıkmış karşısına.
“Affedersiniz…” demiş Çocuk Fil kibar bir şekilde. “Acaba bu karmaşık yerde bir Timsah gördünüz mü hiç?”
“Bir Timsah gördüm mü?” demiş iki renkli Kaya Yılanı korkunç bir ses tonuyla. “Bu ne saçma bir soru!”
“Çok özür dilerim!” demiş Çocuk Fil. “Ama rica etsem bana Timsah’ın akşam yemeğinde ne yediğini söyler misiniz?”
Bunun üzerine iki renkli Kaya Yılanı sarıldığı kayadan sıyrılıp kaymış, Çocuk Fil’in yanına gelmiş ve onu, pullu, kamçı gibi kuyruğuyla bir güzel pataklamış.
“Bu çok garip.” demiş Çocuk Fil. “Çünkü annem, babam, teyzem, amcam, diğer Su Aygırı teyzem ve diğer Babun amcam da beni bu doymak bilmeyen merakım yüzünden pataklarlardı. Sanırım siz de bu yüzden pataklıyorsunuz beni?”
Sonra da Çocuk Fil, iki renkli Kaya Yılanı’nın daha önce durduğu kayaya dönüp tekrar sarılmasına yardım etmiş ve kibarca iyi günler dileyip yanından ayrılmış. Hava oldukça sıcakmış; ama Çocuk Fil yediği taze kavunun kabuklarını yere atmaya devam ediyormuş. Sonunda Limpopo Nehri’nin tam da Kolokolo Kuşu’nun söylediği gibi sıtma ağaçlarıyla kaplı, kıraç, kurşuni renkte, kayalıklı kıyısının ucuna ulaşmış ve kuru bir kütük zannettiği şeyin üstüne oturmuş ve etrafa bakmaya başlamış.
Ama onun kütük zannettiği şey aslında Timsah’ın ta kendisiymiş kuzum ve Timsah tek gözünü kırpmış!
“Affedersiniz!” demiş Çocuk Fil her zamanki kibarlığıyla. “Acaba bu karmaşık yerde bir Timsah gördünüz mü hiç?”
Bunun üzerine Timsah diğer gözünü de kırpmış ve kuyruğunu çamurların arasından çıkarmış. Çocuk Fil tekrar pataklanmak istemediği için kibarca geri çekilmiş.
“Yaklaş Ufaklık!” demiş Timsah. “Neden böyle sorular soruyorsun?”
“Affedersiniz; ama babam beni patakladı, annem sopaladı, uzun boylu Deve Kuşu teyzem tokatladı, tekmeleri pek sert olan Zürafa amcam tekmeledi, şişman Su Aygırı teyzem tartakladı, haa bir de tüylü Babun amcam da beni hırpaladı ve ayrıca nehrin biraz yukarısında yatan ve hepsinden daha sert vuran iki renkli Kaya Yılanı da beni pullu, kamçı gibi kuyruğuyla bir güzel dövdü. İşte bu yüzden mümkünse daha fazla pataklanmak istemiyorum.” demiş kibarca.
“Yaklaş Ufaklık!” demiş Timsah. “Çünkü aradığın Timsah benim.” Ve bunu kanıtlamak için timsah gözyaşları dökmüş.
Bunun üzerine Çocuk Fil’in heyecandan nefesi kesilmiş ve kalbi hızlı hızlı çarpmaya başlamış. Nehrin kıyısına diz çökmüş ve “Günlerdir aradığım kişi sizsiniz. Lütfen bana akşam yemeğinde ne yediğinizi söyler misiniz?” demiş
“Yaklaş Ufaklık!” demiş Timsah. “Yaklaş da kulağına fısıldayayım.”
İşte o zaman Çocuk Fil başını Timsah’ın koca dişli korkunç ağzına doğru uzatmış ve Timsah da sıçrayıp Çocuk Fil’i, o haftaya, o güne, o saate ve o dakikaya kadar bir ayakkabıdan daha da küçük ama çok daha kullanışlı olan minik burnundan yakalamış.
“Herhâlde.” demiş Timsah ve bunu dişlerinin arasından söylemiş. İşte böyle; “Herhâlde bugün akşam yemeğime Çocuk Fil yiyerek başlayacağım.”
Çocuk Fil bunu duyunca pek bir üzülmüş kuzum ve burnundan konuşarak “Mırak meni! Murnum acıyo!” demiş.
O sırada iki renkli Kaya Yılanı sürünerek nehrin kıyısına gelmiş ve olanları görünce Çocuk Fil’e şöyle demiş: “Genç arkadaşım eğer hemen, çabucak var gücünle kendini geri çekmezsen, korkarım şu desenli mantolu arkadaşın (Timsah’tan bahsediyormuş.) gözünü bile kırpmana izin vermeden nehir akıntısının altına sürükleyecek seni.”
İki renkli Kaya Yılan’larının konuşma şekli böyledir.
Bunun üzerine Çocuk Fil, kısa bacaklarını germiş kendini geriye doğru çekmiş, çekmiş, çekmiş ve burnu gerilip esnemeye başlamış. Timsah da çırpınarak, kocaman kuyruğuyla suları bulandırarak Çocuk Fil’in burnuna asılmış da asılmış.
Çocuk Fil’in burnu esnemeye devam