Matmazel Stefani Tonak’ın görünümünü hayalinizde resmetmek isterseniz, orta boylu kadınlardan biraz daha yüksek; fakat vücudunun inceliği sebebiyle ilk bakışta daha uzunca gibi görünebilecek olan bir boyu öncelikle karşınıza getiriniz. Bu boyun üst tarafına uzun ve güzel bir gerdan; onun üzerine de minimini bir baş koyunuz da, onu da sarı ipeklerden renkçe daha tatlı olan bir kucak uzun lepiska saçlarla süsleyiniz.
Bu saçların güzelce çerçevelendirdikleri figürün şeklini oval olarak düşünerek bu resmin güzel noktaları olan gözlerini, saf maviliğin bile ağzının sularını akıtacak bir mavi renkle boyayınız. Minimini bir burun ile küçük bir ağzı da, renkçe kederliymişçesine solgun olan bu çehreye gayet orantılı olarak çizip tamamlayınız. O küçük ağzı da her biri pirinç iriliğinde; fakat pirinçten renkçe pek çok daha beyaz sık dişlerle öyle bir süsleyiniz ki azıcık bir gülümsemesi hâlinde, hayretli bakışlara pırıltılar saçsınlar.
Matmazel Stefani Tonak’ın el ve ayaklarının ne kadar küçük olduklarını bundan önce de haber vermiştik. Şimdi tariflerimizi hayallerinizde güzelce şekillendirir ve canlandırır da, bu canlandırmanızı da ustaca bir fırça ile bir tabloya işler ve yorumlarsanız, Stefani’nin realist yollu aslına benzer bir resmini yapmış olursunuz. Bu tabloyu dikkatle incelediğiniz zaman da, Avrupa’ca mutlaka kont ve dük gibi prensler seviyesinde olan ailelerden birisine mensup ve asilzadelik niteliklerini eksiksizce kendisinde toplamış bir kadının resmini yapmış olduğunuza hiç şüpheniz kalmaz.
Bu kız yalnız yüzce, yalnız vücut ve salınışça “şahane” nitelendirmesine layık olmaz. Tekrar ederiz ki ahlakça da “melek gibi” nitelendirmesine hakkıyla layıktır. Kadınlar için huy ve karakter özelliği olarak görülecek kusur -fakat kusur sayışımızda hatamız yoksa- hemcinsleriyle güzellik ve süs yarışı yapmaları olduğu hâlde Stefani’de bu çaba, bu rekabet bile yoktur. Daima sade giyinir. Fakat en sade olarak giydiğini, en süslü kadınların giyimlerinden daha çok üstüne yakıştırır. Yumuşaklığı, alçak gönüllülüğü düsturlarından olup, hatta kendi başına bulunduğu zamanlarda sanki sürekli bir hüzün içindeymişçesine o melek yüzünü güzel bir hüzün ifadesi kaplamasına rağmen, her kim olursa olsun güler yüz görme umuduyla karşısında boy gösterecek olsa onu, gözlere parıltı ve gönüllere ferahlık veren tatlı gülümsemelerle karşılamak, bu kızın yaradılışındandır.
Babası Pol Tonak ise yaradılışça kızının hemen tam tersidir. Stefani her hâlince, her ahlakınca kendisinin tıpkısı olan annesinden kopya edilmiş olduğu hâlde babası sanki kızın yaradılışında tümüyle yabancıymış gibi kızına asla benzemez.
Yaşı yetmişe ulaştığı hâlde Pol Tonak hâlâ dimdik, sapasağlam bir adam olup, boyu uzun, göğsü ve omuzları geniş, pazıları bacakları kalın, elleri ayakları büyük bir adamdır.
Aslen Provans eyaletinde bir bakkal ve sıradan bir köylü olan Pol Tonak’ta bundan başka bir şey aramak mümkün olabilir mi?
Gelgelelim ki Pol Tonak gönlü güzel, yüreği sağlam bir adam olup, askerî kumanya müteahhitliğinde para kazananlar için, kazandığı parayı en helalinden kazanmak ne kadar mümkünse o kadar helalinden kazanmıştı.
Pol Tonak için bir kez köylü bir bakkal dememize rağmen, sonrasında da askerî malzeme müteahhidi diye vermiş olduğumuz bilgileri birbirlerine karşıt zannetmeyiniz. Aslen köylü ve bakkaldı. Fakat Napolyon Bonapart henüz bir topçu subayıyken birkaç defa Pol Tonak’ın bakkal dükkânında veresiye karnını doyurmuş olduğu gibi, birkaç defa da züğürtlüğü sırasında, Pol Tonak, hatta sonradan geri alacağını ümit bile etmemesine rağmen, kendisine borç para vermişti. Napolyon askerî rütbeleri çabuk çabuk kazanarak büyüdüğünde de Pol Tonak ile olan dostluğu kesilmemiş ve en sonunda Genç General diye yalnız Fransa’da değil bütün Avrupa’da şöhret kazandığı zaman Pol Tonak’ı kimi askerî kumanya müteahhitliği işlerinde kullanmaya başlamıştı.
Hele Napolyon, Fransa’da cumhurbaşkanı olunca ve biraz sonra imparatorluğa kadar yol bulunca, eski bakkal Pol Tonak Fransız ordularından birkaçının birden en önemli askerî kumanya malzemelerini karşılamayı üstüne almaya başlayarak, bu yüzden milyonlarca franklık alışverişlere girişmiştir.
Matmazel Stefani, böyle milyonların döndüğü bir ticaretin içinde yuvarlanan bir adamın kızı olur ve o kadar güzel ve o derecede terbiyeli bulunur da Paris gibi bir başkentte herkesin istekli bakışlarından mahrum mu kalır?
On yedi yaşındayken “pansiyon” denilen geceli gündüzlü okuldan çıkmasının ardından kalbur üstünden, sefilinden birçok delikanlı kızın etrafını kuşatmıştı.
Kalbur üstünden olan delikanlılar için böyle ayak takımından olan bir kızı eş olarak almakta hiçbir sakınca olamaz. Kızın milyonlarla ifade edilen çeyizi olsun da ne olursa olsun! Çünkü Avrupa âdetleri ve ahlakınca kızlar kocalarının isimleriyle anıldıklarından, bugün ismi Matmazel Tonak olan bir kızın, yarın örneğin bir dük dö bilmem neye eş olmasıyla düşes dö bilmem ne olması her zaman görülmüş durumlardandır. Asilzade olmayanlara gelince; bunlar için milyonlara sahip ve kendileri gibi ayak takımından bir kızı eş olarak almak mutluluğun son derecesi demektir.
Gelgelelim Matmazel Stefani Tonak, kendisine yakınlık gösteren delikanlıların hiçbirisine gönül akıtamazdı. Zor beğenenlerden olduğu için değil. O zamanlar Paris’te kalbur üstünden olsun ayak takımından olsun delikanlıların hepsi eğlence hayatının ustası olup, gece gündüz zamanlarını kumarhanelerde, tiyatrohanelerde, cambazhanelerde, vesairehanelerde(!) geçirdiklerinden, hangi kız kocaya varırsa sadece birkaç hafta süresince kocasının güler yüzünü görebilecek, bunun da âdeta ikiyüzlülüğün güler yüzü olduğunu ve diğer taraftan damat efendilerin eşlerinden aldıkları çeyiz bedelini gönül eyleyişi ve savurganlıkla yediklerini ve paralar bittikten sonra eşlerinin hiç de yüzüne bakmadıklarını, Matmazel Stefani’nin gözleri daima görürdü.
Hatta bir gün annesiyle bu konuda bir söz açarak kızın gösterdiği beğenmez tavırları annesinin sormasıyla Stefani demişti ki:
“Babamın alın teriyle kazandığı sermayesini tiyatro kızlarına yedirmek için mi kendisine damat getireceğim? Evlilik konusunda benim hiç acelem yoktur. Elbette hâl ve şanını beğeneceğim ve babama damat olarak teklif etmekten utanmayacağım bir adam bulurum.”
Eyena Köprüsü üzerinde Andre Gocafo ile dövüşen Leon, işte Matmazel Stefani’nin böyle damat olarak babasına sunmaktan utanacağı heveskârlardandı.
Bu delikanlı her ne kadar, oldukça kaymak tabakadan sayılan Sukar ailesinin fertlerinden olup, hatta soyluluk işareti olmak üzere isminde bir de ”dé” bulunarak, “Mösyö Leon dé Sukar” diye çağırılırdıysa da babasından kalan paraları da, taşınmazları da gönül eğlendirme yollarında yiyip bitirdikten sonra, özbeöz kız kardeşine, kendisinin daha önceden çeyizlik olarak uygun gördüğü üç yüz şu kadar bin frangı da dolandırıp yemiş ve böylece zavallı kızcağız için koca bulup evlenebilmeyi de imkânsız kılmıştı.
Artık Matmazel