Miss Johnsonser zaten manzarası hiç de iştah çekmeyen bu yemeğe bir kerecik elini uzatmış bulunduğuna pişman olarak geri çekilmişti. Bu civarlarda tuz bulunup bulunmadığını ve pişirilecek avların ne hikmetten dolayı temizlenmediğini Moşamol’dan öğrenmek istemişti. O da bazı dağlarda kaya tuzları bulunsa da vahşilerin tuz kullanımına alışmadıklarını ve pişirilecek hayvanların içleri çıkarılsa ateş üzerinde dışları büsbütün yandığı hâlde içleri hiç pişmeyeceğini ve tüyleri zaten yanıp ütüleneceği cihetle onları yolmak zahmetine hacet de bulunmadığını anlatmıştı. Bütün olarak pişirilecek olan hayvanın karnı açılmaksızın ateş üzerine konulmasının, pişmesine yardım edeceği bazı Arnavut dağlılarının da kazıkta kuzu, koyun pişirmelerine vâkıf olanlarca da malumdur. Bu dağlılar pişirdikleri hayvanın karnını hiç deşmezler ve içini çıkarmaz değildirler. Hayvanın karnını temizlerler ise de kazığa geçirdikten sonra yine dikip kapattıkları gibi tulum çıkardıkları pöstekisini de tekrar üzerine geçirip o şekilde pişirirler ki pişmesi tamamlanınca da pöstekiyi yırtıp kebabı ortaya çıkardıkları zaman ilik gibi pişmiş olan kebabın manzarasıyla herkesin iştahını kabartırlar. Bunların itikadına göre şişteki kuzu içinden pişmeye başlar. Karnı açık olsa kuzunun dışı yandığı hâlde içi yine çiğ kalır. Bizim kendi tecrübelerimiz de bunu tasdik eder.
Ama vahşiler her şeyde geri ve yeni oldukları gibi yemek pişirme konusunda da çok basit olduğundan, onların pişirdiği etlerin en güzeli işte bu toy kuşu iken o bile bir medeninin iştahına mazhar olamamıştır. Moşamol’un anlattığına göre diğer yemekleri parça parça etleri veyahut balıkları ateş üzerine bırakıp yarı yanmış yarı çiğ bir hâle koymaktan, yabani patatesi ve gün be gün kuş yumurtalarını küle gömmekten ibaretti. Haşlamak nevinden ise hiçbir şey pişirmeyi bilmezlermiş.
Moşamol bu hâli Miss Johnsonser’e anlatarak toy kebabına rağbet etmeyen kızın birkaç patates kebabı ve bir iki yumurtayla yetinmesi tavsiyesinde bulundu. Onun bu hâli Fardiç, Kadagoz, Rikalda ve Aralda’nın da meraklarına sebep olmuştu. Bunlar da beyaz derililerin etin ne olduğunu bilip bilmediklerini ve onların memleketlerinde de kuş yumurtası bulunup bulunmadığını Moşamol’dan suale başlamışlardı. Moşamol iki tarafı birbirine tanıttırmakta gerek Miss Johnsonser’in selameti ve gerekse de âfitâb-zâde nezdinde kendisinin değerinin artması için büyük fayda sağladığını tahmin ettiğinden asla üşenmeden onların tüm sorularına makbul cevaplar veriyordu.
O gün sofrada edilen sohbetler arasında beyaz derili kızdan kendi milletlerine mahsus şarkılar söylemesi ve danslar yapması rica edilmiş bulunmasıyla akşamüzeri, önce vahşiler biraz çalıp çağırıp dans ettikten sonra Miss Johnsonser da bu sanatlarda kendinde bulunan hünerlerinin derecesini göstermeye mecbur oldu.
Vahşilerin çalgısı bizdeki çifte naraların yalnız birer tekinden ibaret olan ve kuvvetlice yapılmış bir çanak üzerine hayvan derisi gerilmek suretiyle vücuda getirilen dümbelekleri değnek ile dövmekten ibarettir. Yalnız dört sesten ibaret bulunan nağmelerini de bundan evvel esir kurban ettikleri sırada okudukları dualar esnasında tarif etmiştik. Dansları türlü türlü olmakla beraber en ziyade dikkat çeken bacaklarını ve kollarını bizim Arap oyunları ve curcuna oyunları gibi eciş bücüş bir hâle koyarak suratlarını da o hâle münasip bir surette yummaktan ibarettir.
Buna karşılık Miss Johnsonser bülbüllere bile gıpta edilecek bir ses ile gayet güzel birkaç romans okuyup da ardından da vals ve polka vadisinde bazı şarkıları seslendirmesiyle ve icra ettiği hünerleri sergileyip buna bir de bazı Avrupa danslarının numunelerini de ekleyince, gerçi vahşiler bunun gerçek değerine tamamıyla varamamışlar idiyse de, kendi musiki usullerine ve kendi danslarına kat kat üstün olduğunu teslimden de bir türlü kendilerini menedememişlerdi. Hatta Rikalda demişti ki:
“Ben bu beyaz derili kızını ne kendi milletine iade ederim, ne kurban olarak kestiririm, ne de elden çıkarırım! Ben bunu besleyeceğim. Sesi ormanlarda hayran kaldığımız en güzel kuşların sedasından daha güzel, tüyleri, rengi hiçbir güzel kuşta bulunamayacak kadar güzel. Böyle nadide bir mahluku elden çıkarmak caiz midir?”
Moşamol bu sözleri Miss Johnsonser’e tercüme ettiği zaman o da Rikalda’nın bu kanaatini pek beğenip tasdik ederek dedi ki:
“Sanki Rikalda haksız mıdır? Bizim medeniler bir güzel papağanı, kanaryayı beslemek için gümüşten, altından kafesler yaptırarak bunca hizmetlerine katlanarak büyük külfetlere girişiyorlar. Rikalda benim gibi papağanlara da kıyas kabul edemeyecek hoş sesli bir kuşu ele geçirmiş olursa elbette ziyan etmeyip korunmasına önem verecektir. Hem Rikalda’ya söyle ki ey Moşamol! Benim hünerim yalnız böyle teganniden, danstan da ibaret değildir. Ben onlara ne güzel yemekler pişireyim, daha ne kadar marifetler göstereyim ki şaşsınlar da kalsınlar. Onlar bana bu derecelerde hürmet ettikleri hâlde benim de onlara hizmet etmemem terbiyeme sığar mı? Buralarını anlat ki şerlerinden, ziyanlarından selametimizi hakkıyla temin etmiş olalım. Eğer buradan kurtulma imkânı var ise o selamet dairesi dâhilinde zikredilen imkânı kullanıp başımızın çaresini ararız.”
Zeki Moşamol, kızın bu düşüncesini pek faydalı bulup onu övdü. Zikredilen düşünceyi vahşilere anlatılması gereken kısmını izah ederek ayrıntısıyla anlattı. Hatta bu medeniler, dağlardaki, ormanlardaki hayvanları kendi hanelerine alıştırarak onların türlü türlü hizmetlerinden istifade ettikleri hâlde hazır kendi ellerine böyle terbiyeli ve marifetli bir medeni geçmiş iken onu ziyan etmek akıl kârı olamayacağını ve onun hünerlerinden ve marifetlerinden istifade ederlerse akıllı sayılabileceklerini, o vahşi halka öyle güzelce izah edip anlattı ki, bunlar şimdiye kadar bu izahları hayallerinden bile geçirmemişlerdi.
5
Kadagoz ile Aralda, Miss Johnsonser’i kıskanmakta bunlara iltihak eden diğer birkaç kadın mabuda kurban suretiyle mi olur; ne suretle olursa olsun mutlaka öldürmek azminde bulundukları şu beyaz derili kızın kendi inançlarınca böcek vızıltısından bile aşağı olan şarkıları ve çekirge sıçrayışından fena olan danslarıyla selamet sırrını bayağı temine başlamış bulunmasından dolayı şiddetlerini artıradursunlar, Miss Johnsonser ikinci geceyi de mağarasında geçirdikten sonra ikinci günün sabahı şu yakınlarda bir miktar tuz bulunabilip bulunamayacağını Moşamol’dan sual etmişti. Miss, eğer tuz bulunursa vahşilere bir de yemek pişireceğini beyan etmişti.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.