“Ah! Bay Bennet, canım!” dedi eşi içeri girer girmez, “Nefis bir gece geçirdik, muhteşem bir balo! Keşke siz de olsaydınız. Jane’e herkes bayıldı, hem de nasıl! İnsanlar güzelliğini anlata anlata bitiremedi, Bay Bingley de onu çok güzel buldu ve onunla iki kez dans etti. Bir düşünsenize hayatım, onunla iki kez dans etti diyorum ve salonda ikinci kez dansa kaldırdığı tek kişi de o oldu. Önce genç Leydi Lucas’ı kaldırdı, onunla dans etmesine sinir oldum. Ama sonra anladım ki ondan hoşlanmamıştı, kim hoşlanabilir ki zaten, değil mi? Ve Jane dansa kalktığında ona âdeta tutuldu. Hemen etrafındakilere kim olduğunu sordu, kendini tanıştırdı ve sonraki dansa yine onu kaldırdı. Sonra üçüncüyü Bayan King’le, dördüncüyü Maria Lucas’la, sonra beşinciyi yine Jane’le, altıncıyı Lizzy ve Boulanger…”
“Bana biraz olsun acısaydı…” diye sözünü kesti eşi sabırsızlıkla, “Bütün bu anlattıklarınızın yarısıyla bile dans etmezdi! Tanrı aşkına, bana partnerlerini anlatmayı keser misiniz? Ah, ilk dansta bileğini burksaydı ya!..”
“Ah! Canım…” diye sürdürdü Bayan Bennet konuşmasını, “Ben onu pek sevdim. Öyle yakışıklı ki! Kız kardeşleri de pek hoş kadınlar. O giysiler… Ben hayatımda bunlardan daha şık bir şey görmedim. Hele ki Bayan Hurst’ün kıyafetinin danteli…”
Eşi sözünü yine kesti. Kim ne takmış takıştırmış dinlemeye hiç de niyeti yoktu. Bayan Bennet da konuyu değiştirip Bay Darcy’nin beklenmedik kabalığını, acı içinde, biraz da abartarak anlatma gereği hissetti.
“Ama sizi temin ederim ki…” diye ekledi, “Lizzy kendini ona beğendiremedi diye pek de bir şey kaybetmiyor hani, çünkü o hoş olmayı geçtim, olabilecek en çekilmez, en rezil adam. Öyle burnu büyük ve havalı ki kimse ona tahammül edemez! Bir oraya yürüdü, bir buraya, caka sata sata! Kızlardan hiçbiri dans edilecek kadar güzel değilmiş! Keşke orada olsaydınız da ona haddini bildirseydiniz. İyice tiksindim bu adamdan, ne yalan söyleyeyim!”
4
Jane ve Elizabeth baş başa kaldıklarında, önce Bay Bingley’yi övmekte ölçülü davranan Jane, bu kez kız kardeşine, ona nasıl hayran olduğunu anlatıyordu.
“Tam da genç bir adamın olması gerektiği gibi…” diyordu, “Aklı başında, esprili, canlı; ben ilk kez bu kadar kibar bir adam görüyorum! O samimiyet, o iyi yetişmişlik!”
“Yakışıklı da…” diye karşılık verdi Elizabeth, “Genç bir adamın olması gerektiği gibi; demek ki kusursuz bir adam.”
“Beni ikinci kez dansa kaldırınca öyle gururum okşandı ki! Böyle bir iltifatı beklemiyordum doğrusu.”
“Öyle mi? Ben senin adına bekliyordum. İşte aramızdaki büyük fark bu. İltifatlar seni gafil avlarken beni hiç bulmuyor. Seni bir daha dansa kaldırmasından daha doğal ne olabilir? Odadaki her kadından beş kat daha güzeldin ve bunu görmemesi imkânsızdı. Kısacası, bundan onun kibarlığına pay çıkarmaya gerek yok. Evet, şüphesiz çok hoş bir adam ve onu beğenmene izin veriyorum. Ondan daha aptallarını da beğendiğin olmuştur.”
“Lizzy’ciğim!”
“Ah! Biliyorsun ki sende herkesi sevme eğilimi var. Kimsenin kusurlarını görmüyorsun. Sana göre tüm dünya iyi ve hoş. Hayatım boyunca senin bir insan hakkında kötü bir laf ettiğini duymadım.”
“İnsanlara kusur bulmakta aceleci davranmamak gerek; ama yine de ne düşünüyorsam onu söylerim.”
“Bunu biliyorum, benim endişelendiğim de bu zaten. İyi niyetinle öyle körlemesine bir dürüstlükle yaklaşıyorsun ki insanların ahmaklıklarını ve saçmalıklarını görmüyorsun bile. İçten görünmek kolay, bunu herkes yapıyor ama gösterişsiz, planlanmamış bir saflık, herkesin karakterinden iyiyi alıp daha da iyi hâle sokmak ve kötü taraflarından hiç bahsetmemek yalnız sana özgü. Ve şimdi sen, adamın kız kardeşlerini de sevdin, değil mi? Oysa tavırları hiç de Bingley’ninkiler gibi değil.”
“İlk bakışta kesinlikle öyle görünüyor ama oturup konuştuğun zaman çok iyi kadınlar olduklarını anlıyorsun. Bekâr olanı kardeşiyle yaşamak, evi çekip çevirmek için gelmiş ve çok tatlı bir komşu çıkmazsa ben oldukça yanılmışım demektir.”
Elizabeth sessizlik içinde ablasını dinledi ama ikna olmamıştı, kardeşlerin balodaki hâli tavrı pek sevimli değildi ve ablasından daha güçlü bir gözlem yeteneği ile daha dar bir tahammül aralığı olduğu ve bir yargıya vardı mı kendisine gösterilecek hiçbir ilgi bunu değiştiremeyeceği için onları tasvip etmeye pek de niyeti yoktu. Aslında çok hoş hanımlardı, hoşlarına giden bir şey olduğu zaman gülmekten çekinmedikleri gibi istediler mi gayet uyumlu olabiliyorlardı; ama mağrur ve kurumluydular da. Çok alımlıydılar, şehrin ilk özel papaz okulunda eğitim görmüşlerdi, yirmi bin sterlinlik bir drahomaları vardı, gereğinden fazla para harcıyorlardı ve elit tabaka ile haşır neşirdiler; bu yüzden de kendilerini her konuda üstün, başkalarını da aşağı görüyorlardı. İngiltere’nin kuzeyinden, saygıdeğer bir aileden geliyorlardı, bu durum da kendi zihinlerinde, erkek kardeşlerinin servetinin de kendi servetlerinin de ticaretten geldiği gerçeğinden daha derin bir yer kaplıyordu.
Bay Bingley’ye babasından yaklaşık yüz bin sterlinlik bir miras kalmıştı. Babası bu parayla bir konak almak istemiş ancak buna ömrü yetmemişti. Bay Bingley’nin de zaten böyle bir niyeti vardı ve bazen hangi bölgeye yerleşeceğini bile seçtiği olurdu. Ama onun ne kadar avare olduğunu, şu sırada geniş, güzel bir eve yerleştiğini bilenler artık ömrünü Netherfield’da geçirip mülk edinme işini kendinden sonrakilere bırakmasını daha akla yakın buluyorlardı.
Kız kardeşleri, onun kendi konağına sahip olmasını çok istiyordu ve her ne kadar şimdilik yalnızca kiracı olsa da bekâr olan ablası onun evini idare etmeye hiç de isteksiz değildi. Bayan Hurst ise zenginliğinden çok, yüksek tabakadan olmasıyla dikkat çeken bir adamla evliydi ve kardeşinin evini kendi evi olarak görmekten hoşlanmıyor da değildi. Bay Bingley, kendisine rastlantı eseri tavsiye edilen Netherfield Köşkü’ne bir göz atma önerisini kabul ettiğinde reşit olalı iki sene olmuştu. Hem içine hem dışına yarım saatte baktığı evi ve büyük odalarını beğenmiş, ev sahibinin övgüsünü yeterli bulmuş ve köşkü hemen kiralamıştı.
Darcy ile aralarında, çok farklı karakterlerde olmalarına karşın çok sağlam bir arkadaşlık vardı. Kendi huyundan hiç şikâyetçi olmadığı ve kendisiyle taban tabana zıt olduğu hâlde Darcy, Bingley’yi; doğallığı, içtenliği ve uysallığı yüzünden seviyordu. Bingley’nin, Darcy’nin görüşlerinin sağlamlığına güveni tamdı ve yargılarına saygısı büyüktü. Anlayış gücü bakımından Darcy daha üstündü. Bingley de bu konuda eksikleri olan bir insan değildi ama Darcy daha zekiydi. Aynı zamanda kibirli, mesafeli, müşkülpesentti ve iyi yetişmiş biri olmasına karşın davranışları pek de cazip sayılmazdı. Bu bakımdan arkadaşı daha özeldi. Bingley gittiği her yerde kendini sevdirirken Darcy sürekli birilerinin canını sıkıyordu.
Meryton balosu hakkındaki konuşma tarzları fazlasıyla kişiliklerini yansıtıyordu. Bingley yaşamı boyunca bundan daha iyi insanlarla ya da daha güzel kızlarla tanışmamıştı, herkes ona son derece iyi ve ilgili davranmıştı, resmiyet olmamıştı, tatsızlık çıkmamıştı, kısa süre içinde odadaki herkesle tanışmıştı. Genç Bayan Bennet’a gelince, bir meleğin bile ondan daha güzel olamayacağına inanıyordu. Darcy ise arkadaşının aksine, güzellikten, kibarlıktan uzak bir insan kalabalığı görmüş, hiçbirine karşı en ufak bir ilgi duymamış, hiçbirinden