Tabii… İkinci oda var mıydı yok muydu? Şu anda hatırlamıyorum. Emin ol. Çünkü hiç ihtiyacımız da olmadı. Toplanıyorduk, konuşuyorduk ve meselelerimizi hallediyorduk. Tayyip kardeşimin daha rahat geliş gidişine de imkân hazırlama yanında Kasımpaşa bizim için çok da ekonomik olmuştu.
İl örgütü ne kadar süre orada kaldı?
Çok fazla kalmadık. Altı veya yedi ay orada kaldık.
İstanbul’da örgütlenmeyi tamamlamanız ne kadar sürdü?
Bir buçuk sene falan kaldım il başkanlığı görevinde. Benim dönemimde örgütlenmeyi bitirmiştik.
Sizin il başkanı olduğunuz dönemde, 1984 mahallî idareler seçimi geldi. Bahri Zengin Bey büyükşehir belediye başkanı adayı. Tayyip Bey de Beyoğlu’ndan aday gösterildi. Seçilenleri denetleyecek SEDE isimli bir projeniz var.
Evet.
O dönem için çok popüler ve kulvar dışı bir kampanya. Refah Partisi’nin çok önemli iki kampanyasından biri. Biri o, biri de 91’de farklı bir açılım olarak hayat kadınlarını içine alan bir seçim kampanyası. Sizin o seçimlerde herhangi bir belediye başkanlığını elde etme, kazanma ümidiniz var mı?
Doğrusu belediye başkanlığı kazanacağımıza dair pek ümidim yoktu. Çünkü teşkilatımız yeni ve imkânlarımız fevkalade mahdut idi.
Partiyi nasıl finanse ediyordunuz?
Dostlarımızdan aldığımız birkaç kuruşla idare etmeye çalıştık. Bizim imkânlarımız dostlardan aldıklarımızdan ibaretti. Fazla da zorlamıyorduk. Hareketimizi insanımızın bağrı yanıklığıyla ve davanın başarılı olması için canla başla çalışan insanlarımızın çalışmalarıyla yürütüyorduk. Tabii epey zaman geçti. O sırada nerelerden, kimlerden ne aldık hatırımda değil.
Erdoğan, 1984 yerel seçimlerinde Beyoğlu belediye başkanlığına aday değil mi?
Evet. Ben il başkanlığı görevini 1985’in başında bırakmıştım. Yerel seçim 84’ün Mart ayında olmuştu. O yıllarda benim İran’daki işlerimin çok yoğun olması, birçok şeylerden beni alıkoydu. Orayı da bırakamazdım. Daha önce de ifade ettiğim gibi, bıraksam geçim noktasında bir sürü sıkıntı çekerdim. Aslında benim il başkanlığını kabul etmemem lazımdı. Bir noktada da kabul etmek mecburiyetinde kaldım.
Niye kabul etmemeniz lazımdı? Niye kabul ettiniz il başkanlığını?
Kabul etmemem lazımdı çünkü İran hadisesi beni çok meşgul ediyordu ve eğer yapamazsam büsbütün mahvolma durumum vardı. Hiç kimseye devredemezdim; işin mahiyeti itibarıyla mümkün değildi. Ama il başkanlığı görevini de mecburen üstlendim. Çünkü kabul eden başka insan da o sırada bulunmadı ki Necmettin ağabey (Allah rahmet eylesin.) illa benim olmamı istedi. Bütün mazeretimi beyan ettim Necmettin ağabeye. Rahmetliye “Hocam ne olursunuz; benim şu anda durumum böyledir.” dedim. “Sen dünyaya fazla mı ilgi duyuyorsun?” dedi. Biz de “peki” dedik ve İstanbul il başkanı olduk.
Ama 1980’lerin başında Refah Partili olmak ateşten gömlek gibi bir şey. Yani en yakınlarınızın bile itimadını kaybettiği bir süreç.
İtimat kaybetmek değil korkulan… Bunlar şu andaki idarenin zıddına insanlardır. Bunlar mutlaka bir sıkıntı içerisine girecekler. Sıkıntı içerisine girmek istemeyen insanların hiç bakacakları bir parti değildi.
Hele ANAP gibi bir parti varken… Peki Hoca’nın tabiriyle dünyaya tamah ediyordunuz, bir bir buçuk yıl sonra kendi işlerinize dönmek adına. Bu arada Tayyip Erdoğan Bey’in çalışmalarına sahip çıkıyor olmama adına il başkanlığından ayrılmaya karar verdiniz.
Evet.
İl başkanlığından ayrılma kararınızı ilk kime söylediniz?
İl başkanlığından ayrılacağımı ilk önce Mustafa Hoca’ya söyledim. Mustafa Hoca, burada parti müfettişi idi.
O zaman genel başkan Ahmet Tekdal idi değil mi?
Ahmet Tekdal ağabeye sonradan söyledim. İstanbul’a gelince dedim. “Ahmet ağabey, benim durumum böyle böyle, ben ayrılmak mecburiyetindeyim. Benim yerime de Tayyip Erdoğan’ı tavsiye ediyorum ve mutlaka olmasını da arzu ediyorum. Çünkü kendisi, bütün çalışmalarımda bana yardımcı oldu ve çalışmaların her şeyini biliyor. Fevkalade de yapacağı kanaatindeyim. Ben tavsiye ediyorum.” dedim. Bu kararıma evvela bir itiraz geldi.
Kim itiraz etti?
Müfettiş. Mesela ben bunu söylediğim zaman Mustafa Hoca, “Ya Kahraman! Doğru mu yapıyorsun? Biraz sabırlı olsan. Tayyip Bey’i kabul edeceklerinden şüphem var. Sen devam etsen daha iyi olur.” dedi. Ben de devam etmemin mümkün olmadığını söyledim. Çünkü devam etsem Tayyip Bey’e haksızlık olacak. Hem çalışıyordu hem de adı il başkanı değildi.
Neden sorumlu il başkan yardımcısı idi?
Vallahi zaten benim tek esas yardımcım idi.
Yani, her şeyden sorumlu il başkan yardımcısı.
Evet, her şeyden sorumlu il başkan yardımcısıydı.
Evet, konuyu sonra Ahmet Tekdal’a açtınız. O da kararınıza itiraz etti.
O da hafif itiraz etti ama çok güçlü bir itiraz değildi.
Ankara’dan ne tür tepkiler aldınız?
Ankara’dan evvela “Hayır olmaz!” denildi. Ama biz bastırdık.
İtiraz Erbakan Hoca’nın çevresinden mi geliyor?
Evet, Erbakan Hoca’nın çevresinden geliyordu.
Tayyip Bey, ilk günden beri mi Refah’ın geleneksel kadroları içerisinde rahatsızlık uyandırdı?
Seneler sonra bir büyüğümüzden onun ne olduğunu anladım, Tayyip Bey’in şimdi tam olarak hatırlayamadığım, kendilerine göre uygun olmayan bir tavrına şahit olmuşlar. Onun için “Tayyip Bey olmaz.” diye ifade ettiler. Doğrusu biz de olması için bastırdık. Hatta bu bastırma konusunda Sadık Albayrak (Allah selamet versin.), “Sen gönül ferahlığıyla mı bu il başkanlığından istifa etmek istiyorsun?” diye sordu. “Evet. Çünkü işim var ve yapamıyorum. Durumum müsait değil.” dedim. “Yaparım” diyerek meşgul etmenin de doğru olmadığı kanaatindeyim. Nitekim o sırada -Allah razı olsun- Tayyip Bey bana aynen şunu söylemiştir: “Ağabey senin gitmene lüzum yok. Biz işi zaten götürüyoruz. Sen de uygun olduğun zaman tekrar geri işine dönersin. Şimdi sen işlerini gör. Zaten biz çalışıyoruz. Bizim başkan olmamız mühim de değil.” demiştir. Ben aynen kendisine ifade ettim: “Yok Tayyip, işi sen göreceksin. İşin rantını ben alacağım. Yani bunu kabul etmem mümkün değil, doğru değil bu iş. Onun için çalışıyorsun zaten. Bunun başkanlığını da sen yaparsın ve yapacağından da eminim, inşallah başarılı oluruz. Bu işi götürürsün.” dedim. Nitekim özellikle kongrede çok hararetli olarak Tayyip Bey desteklendi ve il başkanlığı seçimini aldı.
Refah Partisi İstanbul il kongresi nerede yapıldı?
Tepebaşı’nda yaptık.
O kongrede siz aday olmadınız ama Ankara’nın şüphelerini, itirazları bertaraf ettiniz.
Ankara’yı herhâlde ikna ettik ki sonradan fazla bir ses çıkmadı. Biz ısrarla, “Tayyip Bey olacak!” dedik. İtiraz etmediler.
Tayyip Bey bunu biliyor mu?
Biliyor tabii canım! Bilmez olur mu?
O