“Şu çocuğu…” dedi. “Çıraklığa mı vermek istiyor müesseseniz?”
“Evet.” dedi beyaz yelekli bey, tenezzül buyurarak gülümsedi. “Ne diye sordun?”
“Eğer müesseseniz zevkli bir iş öğrenmesini istiyorsa baca temizlemek, iyi, saygıdeğer bir iştir, diyordum da.” dedi Mr. Gamfield. “Bir çırağa ihtiyacım var, onu almaya hazırım.”
“Buyur.” dedi beyaz yelekli bey. Mr. Gamfield, yokluğunu fırsat bilip kaçmasın diye, eşeğin kafasına bir yumruk daha indirmek ve çenesini bir kere daha bükmek için biraz oyalandıktan sonra, beyaz yelekli beyin ardından, Oliver’ın kendisini ilk defa göreceği odaya doğru gitti.
“Pek iyi bir iş değil.” dedi Mr. Limbkins, Gamfield arzusunu bir kere daha izhar ettikten sonra.
“Küçük çocukların bacaların içinde kalıp da boğulduğu vakidir.” dedi başka bir bey.
“Çocukları bacadan indirmek için yaktıkları samanı ıslatırlar da onun için.” dedi Gamfield. “Sadece duman çıkar, alev malev yoktur; hâlbuki bir çocuğu aşağıya indirmek için duman işe yaramaz, çünkü duman çocuğu uyutmaktan başka bir işe yaramaz, o da bayılır bu işe. Çocuklar pek inatçıdır, tembeldir beyler, onları çabuk aşağı indirecek harlı bir ateş yakmaktan başka çare yoktur. İnsaniyet de bunu icap ettirir beyler. Bacaya sıkışıp kalmış olsalar bile, ayaklarını kızartmak onları çabalamaya zorlar, böylece kurtarmış olurlar kendilerini.”
Beyaz yelekli beyin bu izahat pek hoşuna gitmiş gibiydi; ama sevinci, Mr. Limbskin’in bir bakışıyla hemencecik kontrol altına alındı. Derken meclis azaları, aralarında birkaç dakika müzakere ettiler, ama yavaş sesle konuşuyorlardı, “Masraf tasarrufu.”, “Hesaplar iyi tetkik edildi.”, “Yayımlanmış olan bir rapor var.” sözleri gibi, ancak tek tük kelime duyulabiliyordu. Bu sözlerin de duyulabilmesine sebep, bu kelimelerin sık sık üstünde durulmuş olmasından ileri geliyordu.
Derken, fısıldaşma sona erdi ve meclis azaları yerlerini aldıktan ve haşmetlerini takındıktan sonra, Mr. Limbkins şöyle buyurdu:
“Teklifinizi gözden geçirdik, tasvip etmiyoruz.”
“Elbette etmeyiz.” dedi beyaz yelekli bey.
“Şüphesiz ki etmiyoruz.” dedi öteki azalar.
Mr. Gamfield, üç dört çocuğu hafifçe zedeleyerek, ölümüne sebep olduğundan ve bu yüzden hüküm giydiği için, “Olur da…” dedi. “Meclisin kafasına eser, bir de bakarsın, bununla hiç ilgisi olmamasına rağmen yine de tesir edebilir. Böyle davranacak olsalardı, genel davranışlarına aykırı olurdu, ama neme lazım?” dedi, dedikoduyu yeniden canlandırmak niyetinde hiç de değildi; elindeki şapkasını büküp yavaş yavaş masadan uzaklaştı.
“Demek bana vermiyorsunuz beyler, öyle mi?” dedi Mr. Gamfield kapıya varmadan durup.
“Hayır.” dedi Mr. Limbkins. “Bu iş pek iyi bir iş olmadığından, bari vadedilen paranın daha azını isteseydin.”
Mr. Gamfield’ın yüzü parladı; kısa bir dönüşle masaya dönerek şöyle dedi:
“Peki ne vereceksiniz beyler? Haydi söyleyin. Yoksul, zavallı bir adamla uğraşmayın böyle. Ne vereceksiniz?”
“Üç buçuk lira yeter de artar bile bence.” dedi Mr. Limbkins.
“Buçuğu fazla.” dedi beyaz yelekli bey.
“Aman bari dört lira olsun!” dedi Gamfield. “Dört olsun bu seferlik. Dört deyiverin, kurtuldunuz gitti demektir. Tamam mı?”
“Üç buçuk lira.” diye tekrarladı Mr. Limbkins inat ederek.
“Bakın!” dedi Gamfield. “Farkı ikiye bölelim. Üç çeyrek olsun.”
“Bir para bile fazla olmaz.” dedi Mr. Limbkins kesin bir kararla.
“Pek insafsızca davranıyorsunuz bana beyler.” dedi Gamfield duraklayarak.
“Hadi canım, saçmalama!” dedi beyaz yelekli bey. “Üstüne bir şey bile almasan, yine de bedavaya gelir sana. Al götür, budala herif. Tam sana göre çocuk işte. Ara sıra sopa ister; iyi geliyor, yemesi içmesi de pek bir şey tutmaz, çünkü doğduğundan beri, gereğinden fazla beslenmiş değildir. Ha! Ha! Ha!”
Mr. Gamfield gözlerini fal taşı gibi açıp baktı masanın çevresindeki yüzlere; hepsinde de gülümseme müşahede ettiğinden kendi de yavaş yavaş gülümsemeye başladı. Pazarlık tamamdı. Mr. Bumble, Oliver Twist’le mukavelelerin hemen o gün öğleden sonra imza ve tasvip için hâkimin huzuruna çıkması için emir aldı.
Bu kararı müteakip küçük Oliver, bir yandan şaşıradursun, esaretten çıkmış ve temiz bir gömlek giymesi emredilmişti. Bu olağanüstü jimnastik hareketini başarmak üzereydi ki, Mr. Bumble, kendi elleriyle, bir tas çorba ve bayramlık tahsisat olan, yüz dirhem ekmek getirdi. Bu müthiş manzara karşısında, Oliver acı acı ağlamaya başladı: Meclisin faydalı bir maksat uğruna kendisini öldürmeye karar verdiğini, yoksa bu şekilde şişmanlatmaya hiçbir zaman başlamayacaklarını düşünüyordu, böyle düşünmenin de hiçbir acayip tarafı yoktu.
“Gözlerini kızartma Oliver, yemeğini ye de şükret.” dedi Mr. Bumble haşmetle. “Çırak yapacaklar seni, Oliver.”
“Çırak ha, efendim.” dedi çocuk titreyerek.
“Ya, Oliver.” dedi Mr. Bumble. “Hiç kimsen yokken, sana ana baba, daha bir sürü şey olan merhametli beyler sağ olsunlar, seni çırak yapacaklar. Seni hayatta, ayakta durduracaklar, seni adam edecekler. Bütün bunlar kilise bütçesine yüklenen üç buçuk lira gibi büyük bir meblağa karşılık! Üç buçuk lira Oliver, düşün bir! Bütün bu para kimsenin sevmediği anasız babasız bir çocuk için!”
Mr. Bumble, korkunç bir sesle irat ettiği bu nutuktan sonra, nefes almak için durduğunda zavallı çocuğun gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı. Acı acı hıçkırıyordu.
“Bırak hadi, bırak şimdi.” dedi Mr. Bumble, haşmetli havasını biraz yumuşatarak; çünkü belagatinin tevlit ettiği tesiri müşahede etmek, hislerini okşamıştı. “Hadi, Oliver! Ceketinin kollarıyla gözlerini sil de yaşlar çorbana damlamasın; aptal aptal ağlama öyle.” Aptalca bir işti elbet, çorbada yeter derecede su vardı zaten.
Hâkime müteveccihen yola koyulduklarından Mr. Bumble, Oliver’a bütün yapacağı işin, mesut görünmek ve Hâkim Bey çırak olup olmak istemediğini sorduğunda can attığını söylemek olacağını belirtti; Oliver bu iki ihtara da boyun eğmeye söz verdi; yoksa Mr. Bumble’ın hafiften ima ettiği gibi, renk verdiği takdirde bitti gittiydi, başına gelebileceklerin haddi hesabı olmayacaktı. Büroya vardıklarında yalnız başına küçük bir odaya kapatıldı, Mr. Bumble kendisini almaya gelinceye dek, orada beklemesi tembih edildi.
Çocuk, orada yüreği pır pır ederek, yarım saat kadar kaldı. Bu müddetin hitamından sonra, üç köşeli şapkanın tezyin etmediği başını içeri sokan Mr. Bumble,