Kırık sazıyla ederken zaman zaman feryâd,
Gelirdi gûşuna onlukların tanîniyle213
Birer nevâ-yı beşâret, birer peyâm-ı vedâd;214
Birer sadâ ki: Neyin sîne-çâk enîniyle215
Karışmayıp, yalınız dem tutardı sanki ona!
Bu ses, bu manzara gayet hazîn gelirdi bana.
Muhîti hep mütevâlî leyâl-i dûrâ-dûr…216
Sabâh yok onun âfâk-ı târ-ı ömrü için!217
Yüzünde hande-i ümmîdi andırır bir nûr218
Görülmüyor! O mükedder, elîm çehre bütün
Kesîf bir bulut altında perde-pûş-i melâl…219
Geçen zamanı karanlık, karanlık istikbâl!
Nasıl hakîkat-i yeldâ? Hayatı git ona sor:220
Bulur nazarları dünyâyı perde perde zalâm!
Belâyı görmüyor ammâ bütün belâ görüyor,
Bu kâinat-ı sefâlette eyledikçe devâm.
Arar bulunduğu yeldâ-yı bî-tenâhîde221
Zavallı, bir çıkacak yol sabâh-ı ümmîde!
Görür şedâid-i eyyâma karşı dûşunda,222
Siper vazifesini lîme lîme bir abacık.
Fakat o sütre-i bîtâbı her hurûşunda,223
Açar da dest-i inâdıyle rûzigâr; artık,
Körün sakındığı üryan vücûdu meydâna
Çıkar, göğüs gerer emvâc-ı berf ü bârâna!224
Geçende çarşı içinden çıkınca baktım ki:
Çamurlu taşlara yaslanmış inliyor sâil.225
Hasırdı şiltesi, altında hem de pek eski,
Şadırvan olmasa üstünde yoktu bir hâil:226
Duyulmuyordu uzaktan neyin de şimdi sesi,
Yakından ancak işittim o vâpesin nefesi!227
O kendi kendine üfler mi yoksa inler mi?
Ne dinleyen, ne duyan var… Bakıp geçer herkes.
Mezardan akseden âvâzı kimse dinler mi?
Zavallı, ölmeye bak, nâle-i tezallümü kes228
Fakat durun… Yine keşkülde bir tanîn-i medîd
Duyuldu… Âh ne nâzendedir sürûd-i ümîd229
Şadırvanın, körü altında saklayan, saçağı
Delinmemiş mi? Buluttan coşup gelen yağmur,
O sakbeden uzanıp bir sicim gibi aşağı,230
Zavallı keşkülü baktım yavaşça kamçılıyor,
Duyunca kör, bunu bir cûş-i merhamet sandı,231
Uzandı keşküle, heyhât, işte aldandı:
Morarmış elleri boş çıktı, sâde ıslandı!
Acem Şâhı 232
“Be-merdî ki mülk-i serâser zemîn
Niyerzed ki hûnî çeked ber zemîn.” 233
Gürz-i girân-ı zulmünü ey kanlı nâsiye;
Eyvân-ı zer-cidârına as ziynetin diye !234
Al kanlı bir kefenle donat hayme-gâhını,
Canlarla yak meşâil-i mâtem-penâhını!235
Makberlerin hufeyre-i muzlim-dehanları,
Dendân-ı gayz u kahra şebîh üstühanları
Yâd eylesin mezâlimini tâ ebed senin,
Ey cephesi, kitâbesi bin kanlı medfenin!236
Ey bir hayâle tuhfe kılan bin hakîkati,
Ey âhenîn eliyle kazıp kabr-i milleti,
Nûr-i hayât ufuklarını herc ü merc eden,
Leylin şedîd zulmetini rûha mezc eden!
Envâr-ı mihr-i fikri sen ey hâksâr eden,
Meyyitlerin izâmı gibi târumâr eden!
Ey hâdimi serâçe-i mâtem-feşanların!
Rahş-ı akûr-i zulmüne pâmâl olanların
Gül-gonce-i mezârı mıdır tâc-ı devletin?237
Tutmuşsa da avâlim-i efkârı şöhretin,
Zannetme ki hükûmetinin efseriyledir…
Sa’dî'lerin mezâr-ı çemen-ber-seriyledir.238
Sa’dî'lerin mezârı, evet, bir avuç türâb…
Tahtınsa bir cihan ki senin âsüman-meâb!
Lâkin o kabre bence fedâ taht ü efserin…239
Makber-güzîn olup da sükût eyleyenlerin
Feryâd-ı vâpesînine değmez bu velvelen…240
Mudhik gelir nigâh-ı temâşâma hâilen!241
Bin mülkü, milleti yok eden pençe-i felek,
Bir şahsı şüphesiz ebedî kılmamak gerek.242
Mâzî ki işte makbereler mâverâsıdır,
Milletlerin haziyre-i zâir-cüdâsıdır,243
Atfeylesen nigâhını ka'r-ı zalâmına:
Milletlere gözün ilişir na'ş nâmına!244
Dârâ’ların o nâsiye-i târumârını,
Ecdâdının izâmını, çökmüş mezârını
Pîş-i nigâh-ı ibretine al da bir düşün…
Çoktur