Üç Silahşörler. Александр Дюма. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Александр Дюма
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-605-121-893-9
Скачать книгу
götürecek cellatlar geldi sandı. Bu sebepten karşısında dünkü Komiser ile Kâtibi görünce ikisini de kucaklayacak gibi sevindi.

      “Sizin olay dünden beri daha karmaşık bir hâl aldı dostum. Size her şeyi anlatmanızı tavsiye ederim. Sadece pişmanlığınız dahi Kardinal’in öfkesini yok edebilir.”

      “Her şeyi anlatmaya hazırım!” diye bağırdı Bonacieux. “En azından bildiğim her şeyi. Yalvarırım beni sorgulayın!”

      “Öncelikle karınız nerede?”

      “Onun kaçırıldığını söylemiştim.”

      “Evet dün saat beşte sizin sayenizde kaçarak kurtuldu.”

      “Karım kaçtı mı?” diye bağırdı Bonacieux. “Ah zavallı yaratık! Mösyö, eğer kaçtıysa bu benim suçum değil yemin ederim.”

      “O zaman komşunuz Mösyö Dartanyan’ın odasında ne işiniz vardı? Kendisiyle gün içinde uzun bir konuşma yapmışsınız.”

      “Evet Mösyö Komiser, bu doğru ve yanlış yaptığımı itiraf ediyorum. Mösyö Dartanyan’ın odasına gittim.”

      “Ziyaretinizin amacı neydi?”

      “Eşimi bulmama yardım etmesini istemekti. Onu bulmaya çabalamanın hakkım olduğuna inanıyordum ama yanılmışım gibi görünüyor. Sizden af diliyorum.”

      “Peki Mösyö Dartanyan’ın cevabı ne oldu?”

      “Mösyö Dartanyan bana yardım edeceğini vaat etti. Ama daha sonra bana ihanet ettiğini öğrendim.”

      “Adaleti engelliyorsunuz. Mösyö Dartanyan sizinle bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmanın gereği olaraksa eşinizi tutuklamaya çalışan polisleri kaçırdı. Sonra da eşinizi sakladı.”

      “Mösyö Dartanyan eşimi mi sakladı? Neler söylüyorsunuz?”

      “Şansımıza Mösyö Dartanyan elimizde ve yakında onunla yüzleşeceksiniz.”

      “Yemin ederim başka şey istemem!” diye bağırdı Bonacieux, “Tanıdık birinin yüzünü görmek beni üzmez.”

      “Mösyö Dartanyan’ı getirin.” dedi Komiser. Böylece iki muhafız Athos’u getirdi.

      “Mösyö Dartanyan!” dedi Komiser Athos’a hitaben. “Dün, Mösyö ile aranızda geçenleri anlatın.”

      “Ama!” diye bağırdı Bonacieux, “Bu kişi Mösyö Dartanyan değil.”

      “Ne? Mösyö Dartanyan değil mi?” diye haykırdı Komiser.

      “Alakası yok!” diye cevap verdi Bonacieux.

      “Bu adamın adı ne peki?” diye sordu Komiser.

      “Bunu size söyleyemem, kendisini tanımıyorum.”

      “Ne demek onu tanımıyorsunuz?”

      “Tanımıyorum.”

      “Onu daha önce görmediniz mi?”

      “Evet, onu gördüm ama adını bilmiyorum.”

      “Adınız?” dedi Komiser.

      “Athos.” diye cevap verdi silahşor.

      “Ama bu bir kişi adı değil, bir dağın adı!” diye bağırdı Komiser, kendini kaybetmeye başlamıştı.

      “Benim adım bu.” dedi Athos sessizce.

      “Ama isminizin Dartanyan olduğunu söylediniz.”

      “Kim, ben mi?”

      “Evet, siz.”

      “Biri bana, ‘Siz Mösyö Dartanyan mısınız?’ dedi. Ben de, ‘Öyle mi dersin?’ dedim. Muhafızlar emin olduklarını söyleyince onlara itiraz etmek istemedim. Ayrıca yanılıyor olabilirim.”

      “Mösyö, adaleti alaya alıyorsunuz.”

      “Hiç alakası yok!” dedi Athos sakince.

      “Siz Mösyö Dartanyan’sınız.”

      “Görüyorsunuz mösyö, aynı şeyi tekrar ettiniz.”

      “Ama diyorum ki Mösyö Komiser!” diye bağırdı Bonacieux. “Bu konuyla ilgili en ufak bir şüphe yok. Mösyö Dartanyan benim kiracımdır. Her ne kadar kirasını ödemese de. Onu işte bu sebepten tanıyorum. Kendisi on dokuz yirmi yaşlarında bir gençtir. Bu beyefendi ise en az otuz yaşında. Mösyö Dartanyan, Mösyö Dessessart’ın muhafız birliğinde görevli. Bu beyefendi ise Mösyö de Treville’in silahşorlerinden. Üniformasına bakın Mösyö Komiser, üniformasına bakın.”

      “Bu doğru!” diye söylendi komiser. “Kahretsin! Bu doğru.”

      O sırada kapı aniden açıldı ve Komiser’e bir mektup verildi.

      “Ah zavallı kadın!” diye bağırdı Komiser.

      “Ne? Ne diyorsunuz? Kimden bahsediyorsunuz? Umarım benim karım değildir!”

      “Tam tersi, ta kendisi! Sizin iş kötüye gidiyor.”

      “Ama…” dedi telaşlı tuhafiyeci. “Lütfen bana şunu söyleyin Beyefendi: Eşimin ben hapisteyken yaptığı bir şeyden dolayı benim durumum nasıl kötüleşebilir?”

      “İkinizin planladığı şeytani bir planda rol aldığı için.”

      “Size yemin ederim Mösyö Komiser, çok büyük bir yanlışlık yapıyorsunuz. Eşimin yaptığı şeylerle ilgili hiçbir şey bilmiyorum. Yaptıklarıyla alakam yok. Eğer aptalca bir şey yaptıysa onu reddediyorum, inkâr ediyorum ve lanetliyorum.”

      Bu arada Athos araya girdi ve Komiser’e, “Eğer bana daha fazla ihtiyacınız yoksa beni yollayın. Mösyö Bonacieux insanı yoruyor.”

      Komiser bir el işareti yaptı ve, “Onları daha sıkı gözetim altında tutun.” dedi.

      “Yine de…” dedi Athos her zamanki sakinliğiyle, “Eğer bu durum Mösyö Dartanyan ile ilgiliyse onun yerini nasıl alacağım bilemiyorum.”

      “Sana emrettiğimi yap!” diye bağırdı Komiser, “Sakın bir şey söylemeyin. Anladınız mı?”

      Omuz silken Athos sessizce muhafızı izledi. Mösyö Bonacieux ise bir kaplanın dahi yüreğini yumuşatacak şekilde feryat ediyordu.

      Tuhafiyeciyi geceyi geçirdiği zindana kilitleyip gün boyu yalnız bıraktılar. Bonacieux bir tüccar gibi ağladı gün boyu. Ne de olsa asker değildi. Akşam saat dokuz civarı yatağa girmeye karar verdiği anda koridordan gelen ayak seslerini işitti. Kapısı açıldı ve muhafızlar içeri girdi.

      “Beni takip edin.” dedi muhafızların arkasından gelen bir görevli.

      “Takip mi edeyim?” diye bağırdı Bonacieux. “Bu saatte hem de? Tanrı aşkına nereye?”

      “Emredilen yere.”

      “Ama bu bir cevap değil.”

      “Yine de söyleyebileceğimiz tek şey bu.”

      “Aman Tanrı’m! Aman Tanrı’m!” diye söylendi. “Şimdi gerçekten mahvoldum!” dedi ve kendisini götürmeye gelen muhafızlara zorluk çıkarmadan mekanik bir şekilde takip etti.

      Aynı koridordan, avludan ve başka bir binaya ait avludan geçtikten sonra nihayet kapıya geldi. Burada dört atlı muhafızın eşlik ettiği bir arabaya bindi. Muhafız yanına oturdu ve kapı kilitlendi. Hareket eden bir hapishane eşliğinde yola koyuldular. Cenaze arabası misali yavaş ilerliyorlardı. Şüpheli sıkıca kilitlenmiş pencereden yol kenarındaki evleri ve kaldırımları görebiliyordu hepsi bu. Ancak özünde hakiki bir Parisli olan Bonacieux, geçtikleri yerleri tanıyordu. Bastille’de hüküm giyenlerin idam edildiği St. Paul’a geldiklerinde