Resmi ise ertesi günü erkenden gelip yanında bir yardımcısı olduğu hâlde orgu tekrar toplamaya başlamıştı. Madam ve Mösyö Hamparson ancak saat yedide, sekizde gelebildiler. Fakat geldikleri zaman orgu hemen hemen toplanmış ve bitmiş buldular.
Bu hâlde Hamparson’un memnuniyetine bedel hayret ve utancını görmeli idi. Çünkü eşine o canım orgu eşek daciğin nasıl berbat ettiğini gösterecek iken, kadın geldiği zaman orgu yine eski hâlinde gibi bir şekilde görmüştü.
Resmi başını kaldırıp da Hamparson Ağa’ya baktığı zaman gözü bir kadına rastladı ki göz denilen görme organının böyle bir şeyi görmek değil, beyin denilen düşünce organı ve hafıza hatta hülya bile edememiş olduğundan, elindeki bir küçük çekiç yere düştüyse de artık olanca güç ve kuvvetini toplayarak doğruldu. Madam Hamparson selam vermedi ise de Resmi güya madamı selam vermiş diye sayarak o kadar nazik ve zariflikle bir baş eğmesiyle kadını selamladı ki Madam Hamparson bir çalgı tamircisinin karşısında değil, belki gayet terbiyeli bir efendi karşısında bulunduğunu anladı. Dolayısıyla Resmi’ye selam vermediğinden mahçup da kaldı.
Hamparson Ağa:
“Nasıl Resmi Efendi? Ümit var mı?”
Resmi:
“Evet efendim! Orgu idare eden efendilere haber verseniz de bir saat sonra denesek.”
Madam:
“Bir saat sonra mı? Öyle ise iş bitmiş demek!”
Resmi:
“Evet Madam! Şimdi de denenebilir ise de birkaç vida daha vardır ki sıkıştırmak lazım gelir.”
Resmi tekrar işiyle uğraşmaya başlayınca Hamparson Ağa, yanındaki uşağına Ermenice bazı emirler verdi. Uşak bir çeyrek saat veya yirmi dakika sonra yanında birkaç adam daha olduğu hâlde geldi.
Saat dokuzu biraz geçmişti ki Resmi takımlarını toplayıp, “Buyurunuz bir deneyiniz.” diye orgu orgculara teslim etti. Denemeye başlanınca org mükemmel olarak tamir olunmuş görüldü. Dinleyenler bile beğenip alkışladılar.
O zaman Madam Hamparson, Resmi’yi yukarıdan aşağıya kadar bir göz muayenesinden geçirip, “Tebrik ederiz beyefendi hazretleri! Bu org tamir olunamaz diye söylenmişti.” dedi. Resmi bu tebriğe o kadar terbiyeli ve nazikâne bir teşekkür eyledi ki Madam Hamparson’a Resmi’nin rütbeten16 değil yaradılışınca, terbiyesince bir ‘Efendi hazretleri!’ olduğunu önceki selamdan daha kuvvetli bir şekilde, bu hâl ispat eyledi.
Hamparson Ağa:
“Hakikaten teşekkür ve tebrik ederiz Resmi Efendi!”
Deneme yarım saat kadar devam eyledi. Orgun sesi gittikçe düzelip artmakta idi. Hamparson Ağa’da memnuniyet son dereceye varıp, “Resmi Efendi! Bunun tamir masrafları her neye varmış olduysa hesabını yapınız da meclise takdim edelim.” deyince, Resmi, “Hesabı pek uzun değildir.” diye koynundan bir cüzdan çıkardı ve oraya, ‘Saatçi Ali Efendi’nin bir gündeliği 25 kuruş.’ diye bir satır daha yazıp yaprağı kopardı, Hamparson Ağa’ya verdi.
Bu yaprak üzerinde şunlar yazılıydı:
Hamparson Ağa Türkçeyi pekiyi okuduğundan pusulaya göz gezdirdikten sonra büyük bir şaşkınlıkla dedi ki:
“Bu ne Resmi Efendi?”
“Ettiğimiz masraf!”
“Ya sizin?”
“İşte bu paraları meclis denkleştirince, orgun tamir masrafını tamamen kapatmış olur.”
“Fakat sizin emeğiniz… Ücretiniz…”
“O! O pek pahalıdır. Onu kilise meclisi denkleştirmekten âcizdir.”
“Herhâlde…”
“Çünkü benim ücretim sizin dostluğunuz, muhabbetinizdir ki bütün kilise mal varlığını bana verseler, onun kıymetini bulduramamış olurlar.”
Bu söz Hamparson Ağa’yı şaşırttı. Madam Hamparson ise Resmi’yi daha dikkatlice bir muayene ederek kocasının vermesi lazım gelen cevabı kendisi verip dedi ki:
“Bu terbiye, bu nezaket, bu yüce gönüllülüğünüzle kendi dostluğunuzun kıymetini arttırmış oluyorsunuz. Doğrusu teşekküründen âciziz!”
Resmi:
“Daha doğrusu dostluğunuzun karşılığı şu ufacık ve önemsiz hizmet olamaz. Bunu sembolik olarak takdim ve kabulünü rica ederek onun asıl pahası olan içten bağlılığımı, dostluğumu ve kulluğumu takdim hususunda da gelecekteki ilişkilerimizde hiçbir dakika elden çıkarmayacağımı arz eylerim madam!”
Hamparson Ağa da bula bula en sonunda, “Doğrusu büyük teşekkürler ederiz!” sözünü bulabilmiştir.
İşte Resmi, Arslangözyan ailesiyle bu şekilde tanışıklık sağlayarak ondan sonra gerçekten bu ilişkiyi garanti edecek inceliklerin hiçbirisini elden kaçırmamıştır.
Durmuş, Oturmuş Bir Koca
Zekâyi’nin Arslangözyan ailesine tanıştırılması konusundaki önemi yukarıki bölümde belirtmiştik. Bu önemi takdir edebilmek için Madam Arslangözyan hakkında yalnız Resmi yanında varlığını gösterme şeklini anlattığımız zaman vermiş olduğumuz bilgiler yeterli gelir mi? Bu aile gerçekten önemlidir. Özellikle de hikâyemizce önemi birinci derecelerde olan önemlerdendir. Dolayısıyla bu aile hakkında lazım gelen açıklamaları okuyucularımıza arzla beraber, Resmi’nin bu ilk tanışıklığı ne şekilde sağladığını ve Zekâyi Bey’i ne şekilde tanıştırdığını da ona göre hikâye etmeliyiz. Hamparson Arslangözyan Ağa için ilk verdiğimiz sıfat ki kilise yöneticiliğidir.
Bu sıfatı küçücük bir şey zannetmezsiniz ya? Din birliği olanlar arasında bu itibar en seçkin olan kibara verilir. Hamparson Ağa’nın Beyoğlu’nda bir evi vardır ki süsçe birincilerden sayılır. Evinin sistem ve düzeni tam alafrangadır. Böyle bir evi idare eden kişinin ne kadar zengin olduğuna tarif gerekir mi?
Ömrünün gençlik devirlerini, İstanbul’da Beyoğlu, Adalar, Ayastafanos, Kadıköyü, Büyük Dere eğlencelerinde ve Avrupa’da da Paris ve Viyana ve Petersburg’un en gözde, en meşhur salonlarında geçirmiştir. Sefahat âleminde bu adamın başvurmadığı köşe ve bucak kalmayıp gayet zengin bir baba ve ondan daha zengin bir haladan kendisine geçen bitmez tükenmez servetin büyük bir kısmını buralarda harmanlamış ve artakalanı ise hâlâ İstanbul’da kendisini birinci derecede zenginlerden saydırtabilecek derecelerde kalmıştır. Ancak Hamparson Ağa’nın sefahat müddetini öyle birkaç seneden ibaret zannederseniz ne geçirdiği ömre, ne sarf eylediği akçeye dair bir fikir edinemezsiniz. Hamparson Ağa gençliğinin geçtiğine kolay kolay inanabilir mi? Yaşı kırkı geçtiği hâlde bile henüz yirmi beş yaşında bulunan gençler ile rekabet ederdi. Ta kırk yedi, kırk sekiz yaşına gelip de artık bıyığında beyazlar siyahlara gereği gibi galebe17 eyledikten ve hele başındaki saçları hemen hiç kalmayıp döküldükten sonra, “Ey, artık evlilik zamanı geldi!” diye Avrupa’dan İstanbul’a geri dönmüştür.
Hamparson Ağa, şimdiki hanımıyla henüz kızın on yedi, on sekiz yaşlarında bulunduğu bir zamanda evlenmiştir. Bu kızın dünya üstünde hiçbir kimsesi olmayıp Soeurs de Charite18 okulunda eğitim görmüştür.
Gerek kızı ve gerek Hamparson Ağa’yı