“Yeter artık Gora!” dedi sinirlenen Binoy. “Kes sesini!”
“Neden?” diye çıkıştı Gora. “Amacım seni aşağılamak değildi. Sözünü ettiğim güzel kadın, ‘kendini güneşe bile göstermeyen’ kadınlardan5 değil. Ama sen her erkeğin özgürce sıktığı bu narin ele yapılan en ufak bir dokunmanın bile kutsallığı bozduğunu düşünüyorsan, bu senin iyi olduğun kadar, bilinçsiz olduğunu da gösterir!”
“Bana bak Gora, ben kadına saygı duyarım, zaten bizim kutsal metinlerimiz…”
“Kendini savunmak için kutsal metinleri kullanma. Buna saygı denmez. Ne dendiğini söylersem bana daha da çok kızarsın.”
“Dogmatik olmak hoşuna gidiyor.” dedi Binoy omuz silkerek.
“Kutsal metinler bize, bir kadının yuvasına ışık verdiği için sayılması gerektiğini öğretir.” dedi Gora ısrarla. “İngilizlerin yaptığı gibi sırf erkeği aşk ateşiyle yaktığı için kadına hayranlık duyarsak, buna saygı denmez.”
“Zaman zaman kötüye kullanıldığı için böyle soylu bir duyguyu küçümsemen ve yadsıman doğru mu?” diye sordu Binoy.
“Binoy!” dedi Gora öfkeyle. “Sen doğru düşünüp karar verme yeteneğini yitirmişsin, onun için benim rehberliğime gereksinimin var. İnan bana, İngilizce kitaplarda kadınlar hakkında yazılan abartılı övgülerin temelinde yalnızca arzu yatar. Bir kadın ancak anne olarak erkeklerde saygı uyandırabilir; o, evinin iyi ahlaklı ve namuslu hanımefendisidir. Övgülerle kadını evinden uzaklaştırmaya çalışanlar, aslında sezdirmeden onu aşağılıyorlar. Düşüncelerinin, tıpkı mum alevinin çevresinde dönüp duran bir pervane gibi, Pareş Babu’nun evinin üzerinde yoğunlaşmasının bir tek nedeni olabilir: Sen İngilizlerin deyimiyle ‘âşık olmuşsun.’ Tanrı aşkına, İngilizlere özenerek bu aşkı her şeyden daha üstün tutma ve yaşamının odak noktası hâline getirme.”
Binoy kamçılanan bir tay gibi yerinden fırladı. “Yeter artık, yeter!” diye bağırdı. “Çok ileri gidiyorsun Gora!”
“İleri mi?” diye karşılık verdi Gora. “Ben daha yeni başlıyorum. Kadınla erkek arasındaki temiz ilişki tutkuyla kirletildiğine göre, bu konuda destanlar yazmamız gerekir.”
“Eğer kadınla erkek arasındaki temiz ilişkiyi bozan tutkuysa, bunun için yalnızca yabancıları suçlamak haksızlık olmaz mı? Ahlakçılarımızı şiddetle, kadının uzak durulması gereken bir bela olduğunu savunmaya iten yine bu tutku değil mi? Bunların ikisi de aynı güçlü duygunun birbirine zıt, farklı biçimlerde dışa vurumudur. Eğer bunlardan birini eleştirirsen, diğerini de eleştirmen gerekir.”
“Görüyor musun, seni yanlış anlamışım?” diye gülümsedi Gora. “Durum korktuğum kadar ümitsiz değilmiş. Kafan felsefe yapacak kadar çalışıyorsa, hiç çekinmeden âşık olabilirsin. Ama çok geç olmadan kendini bundan kurtarmaya bak! Senin iyiliğini isteyen herkes bunun için dua ediyor.”
“Sen aklını kaçırmışsın sevgili dostum!” diye sitem etti Binoy. “Benim aşkla ne işim olabilir? Seni rahatlatmak için bir itirafta bulunacağım: Ben Pareş Babu ve ailesi hakkında duyduklarım ve gördüklerimden sonra onlara bu kadar büyük bir saygı duymaya başladım. Belki de evleri, yalnızca aile yaşamlarını görmek istediğim için bana böyle çekici geliyordur.”
“Buna çekicilik demek istiyorsan diyebilirsin ama bu çekiciliğe dikkat etmelisin. Yoksa zooloji araştırmaların yarım kalabilir. Çünkü kesin olan bir şey var, onlar yırtıcı hayvanlar gibidir; eğer çalışmaların seni onların çok yakınına götürürse, kuyruğunun ucuna varana kadar her şeyini yitirirsin.”
“Büyük bir hata yapıyorsun Gora.” diye onu tersledi Binoy. “Tanrı’nın bütün gücünü sana bağışladığına ve senden başka herkesin zayıf olduğuna inanıyorsun.”
Bu söz Gora’yı derinden etkilemiş gibiydi. Bütün gücüyle Binoy’un sırtına vurarak: “Doğru!” diye bağırdı. “Çok doğru! Bu benim en büyük hatamdır.”
“Tanrım!” diye inledi Binoy. “Senin daha büyük bir hatan var Gora, sıradan bir omurganın dayanabileceği sarsıntının gücünü tahmin etmekten âcizsin.”
O sırada Gora’nın şişman üvey ağabeyi Mohim soluk soluğa yukarı çıktı ve: “Gora!” diye seslendi.
Gora hemen ayağa kalktı ve saygıyla: “Efendim.” dedi.
“Yağmur bulutlarının çatımızın üzerinde toplanıp toplanmadığına bakmak için geldim.” dedi Mohim. “Bugün neyin heyecanını yaşıyorsunuz? Eminim ki bu saate kadar bütün İngilizleri Hint Okyanusu’na dökmüşsünüzdür! Ben onların yokluğunu hissetmiyorum ama baş ağrısı yengeni yatağa düşürdü ve senin kükremene dayanamıyor.”
Mohim bunu söyledikten sonra aşağıya indi ve onları yalnız bıraktı.
3
Gora ile Binoy aşağıya inmek üzereyken, Gora’nın annesi terasa çıktı ve Binoy ayaklarının tozunu silerek onu saygıyla selamladı.
Anandamoyi’yi gören, onun Gora’nın annesi olduğuna inanmazdı. İnce ve zarif bir kadındı; saçları yer yer beyazlaşmıştı ama fazla dikkat çekmiyordu. İlk bakışta kırkından genç görünüyordu. Yüzündeki ince çizgiler bir sanatçı tarafından büyük bir özenle yontulmuş gibiydi. Hatlarında hiçbir abartı yoktu ve keskin zekâsı, yüzünden okunuyordu. Ten rengi Gora’nınkinden çok daha koyuydu. Onu tanıyan herkesi şaşırtan bir alışkanlığı vardı; sarisi6 ile bluz giyerdi. O dönemde bazı çağdaş genç kadınlar bu giyim tarzını benimsemişti ama eski kuşak, Hristiyanlığa özgü bir şey olduğu için bluz giyenlere kuşkuyla bakardı. Kocası Krişnadayal Babu eskiden levazım sınıfında çalışırdı, küçük yaştan beri onun yanından ayrılmayan Anandamoyi uzun zaman Bengal’den uzakta yaşamıştı. Bu nedenle vücudunu gerektiği gibi örtmemenin utanılacak ya da alay konusu olacak bir şey olduğunu kabullenemiyordu. Yerleri silmekten çamaşır yıkamaya, dikiş dikmeye, yama yamamaya ve bütçe yapmaya kadar tüm ev işlerinden o sorumluydu; bütün bunların yanı sıra, aile üyeleri ve komşularıyla da yakından ilgilenirdi ama her zaman kendine ayıracak vakit bulurdu.
Binoy’un selamına karşılık veren Anandamoyi: “Aşağıdan Gora’nın sesini duyduğumuz zaman Binu’nun burada olduğunu anlıyoruz.” dedi. “Son günlerde ev o kadar sessizdi ki, seni merak etmeye başladık. Neden artık bize gelmiyorsun oğlum? Yoksa hasta mıydın?”
“Hayır.” dedi Binoy duraksayarak. “Hayır anneciğim, hasta değildim ama hava çok yağışlıydı!”
“Evet, yağışlıydı!” diye söze karıştı Gora. “Yağmur mevsimi bittikten sonra güneşi bahane edecek! Dış etkenleri bahane olarak kullanmamalısın çünkü onlar kendilerini savunamazlar, gerçek nedeni kendinde aramalısın.”
“Yine saçmalıyorsun Gora!” diye çıkıştı Binoy.
“Haklısın oğlum.” diye onu doğruladı Anandamoyi. “Gora böyle söylememeliydi. İnsanoğlu değişkendir, her zaman aynı olamaz, bazen insan arasına karışmak ister, bazen de yalnızlığı sever. Birini istemediği bir şey yapmaya zorlamak doğru değildir. Gel Binoy, benim odama gel ve bir şeyler ye. Senin için sevdiğin şekerlemelerden ayırdım.”
Öfkeyle başını sallayan Gora söze karıştı: “Hayır anne, lütfen bunu