İslam Tarihi. Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6865-04-4
Скачать книгу
meselesi olup ayrıca bir manası yoktur.

      Dinsiz anarşist, kendi mahrumiyet ve sefaletiyle başkalarının zevk ve saadeti arasında muhayyer kalıyor. Acaba kendi mahrumiyetine katlanmak, başkalarının saadetine razı olmak için manevi bir sebep var mıdır?

      Hayır. Yalnız maddi bir sebep var: Korkutulma, cezalandırılma ve ölüm korkusu. Dinsiz anarşist, bu bağı kopardığı gün, kendi zararına mesut olanları idam etmek için hiçbir engel görmez!

      Bir dinsizin, karısından sadakat, sevgilisinden vefa, evladından saygı, hemcinsinden iltifat beklemeye salahiyeti ve hakkı yoktur. Mademki insanı yalnız gelişmiş bir hayvan” olarak görüyor, bu hâlin gerektirdiğinden fazla bir şey beklemek hakkından kendini vazgeçirmiş oluyor demektir.

      Bir kedi, dişisinden ne kadar vefa beklerse bir dinsizle karısının münasebeti de ona uygun bir gidişatta olması gerekir. Birisinin içgüdü hürriyeti ile diğerinin kayıtsızca hürriyeti arasında ne meydana geliş ne de netice bakımından bir fark vardır.

      Şu satırlarda “dinsiz” sözü ile ifade ettiğimiz kişiler, din hissinden soyunmuş ve Allah fikrini inkâr etmiş olanlar demek olup din şekilleri itina nazarına alınmamıştır. Zira bir din ne derece batıl olursa olsun yine insanın hayvanlaşmasına mâni olacak düsturları kapsar.

      Bundan dolayı dinsizin, inkârcının hakiki saadetten, yüce zevklerden nasibi yoktur ve her kâfir hayat devresinde bir kere, ebediyen, hatırlamaya mahkûm olduğu pişmanlık ve ızdırapla yanıp yakılma ifadesini keder karışmış ağzından zehirler gibi çıkarır. Evet, ebedî bir hakikattir ki:

      “Ve kâfir der ki: Keşke toprak olsaydım!”10

      5. BÖLÜM

      DİNLERİN TASNİFİ

       Hegel – Hartman – Tiyel – Siyebek

      Dinlerin kapsadığı şeylerin analizine bilimsel yöntem ile başlanıp dinler tarihi konusu ilimlerin çok geniş bir şubesi şekline girdiği günden beri insanlık tarihinde görülen dinler ile şimdiki zamanda insan türünün vicdaniyatının rehberi olan mevcut dinlerin tasnifine çok çaba sarf edilmiştir.

      Dinlerin sınıflandırılması için ilk usulleri koyan ünlü filozof Almanyalı Hegel’dir. Bununla beraber bu zatın tasnifleri, maksadı tamamıyla temin etmediğinden yarım asırdan beri pek çok tasnifler yazılmış ve fakat hiçbirisi genel kabule mazhar olmamıştır.

      Zaten sözün doğrusu söylenmek lazım gelirse itiraf edilir ki sayısı yüzlere ulaşan tasniflerin çoğu, Hegel’in tasnifini ufak tefek değişikliklerle tekrardan ibarettir. Tecrübe edilen tasniflerin toplamı iki dala ayrılabilir. Ensabi [neseplere, soylara ait] tasnif, şeklî tasnif.

      Ensabi tasnifte aynı aileye mensup olan kavimlerin dinleri sıralanmaktadır. Şeklî tasnifte ise dinler, şekilleri ve kendilerine mahsus tezahürleri itibarıyla birbirinden ayrılır. Birinci tasnif usulü akla ve tarihe uygun bulunmakla beraber efradını cami ve ağyarını mâni değildir. Zira bazen nesep bakımından birbirleriyle münasebeti olmayan kavimlerin aralarında yayılmış aynı dine malik oldukları tarihte çok görülen hâllerdendir.

      Şeklî tasnifte ise hiçbir zati hakikat bulunamayıp yalnız tasnif edicinin şahsi takdirlerinden anlaşılmış ve alınmış olan fikirlere dayanılır.

      Maks Müller gibi ünlü âlimler, dinlerin “hak” ve “batıl” dinler gibi iki şubeye ayrılması suretiyle sınıflandırılmasına şiddetle karşı bulunuyor.

      Ernest Renan gibi ünlü eleştirmenler de aslında bu fikre eğilimlidirler. Bunun sebebi ise meydandadır. Dinlerin bu son suretle tasnifi âdeta tabii bir keyfiyet iken daha sonra gelen Avrupalı hâkimlerin bu sureti şiddetle reddetmelerinin sebeplerini tenkit felsefesinin esaslarında aramalıdır.

      Tenkit felsefesi bir hadisenin meydana geliş sebeplerini, hadisenin amillerini, hadisenin sebep ve amili olduğu diğer hadiseleri tahlil ediyor, arıyor, buluyor. Fakat bir hadisenin sebeplerinin ve oluşunun tahlilinde eşsiz bir nezaket ve maharet gösteren “tenkit felsefesi” sebep ve amillere olsun, bizzat hadiselere olsun, ahlaki bir hüküm, kesin bir hüküm vermekten kaçınıyor. Bu sebepten dolayı tenkit felsefesine göre bir din, manevi, içtimai ve siyasi bir hadiseden ibaret olup ait oldukları zaman ve kişilerin aynasıdırlar. Dinlerde incelenmeye değer olan yön, beşer fikirlerinin tezahür ve tekâmülleri olup onlar yalnız bu yönü tahlil ve tetkik ederek başka bir hüküm vermeye lüzum görmezler. Bunun içindir ki dinlere de hak ve batıl gibi ayırıcı vasıfların atfını uygun bulmazlar.

      Hâlbuki dinlerin insan topluluğu üzerindeki tarihî ve şimdiki zamandaki tesirleri dikkate alınırsa tenkit felsefesinin bakış noktasının ne kadar eksik olduğu görülür. Her okuyucu, bir dinin ortaya çıkışını, değişmelerini, geçirdiği hâlleri ve tekâmüllerini uzun uzadıya mütalaa ettikten sonra o din hakkında bir hüküm vermek ihtiyacını hisseder. Bu hüküm ise “hak” ve “batıl” sözleri ile hulasa edilebilir. Böyle bir ihtiyacı hisseden âlimler ile her hâlde tasnife lüzum gören âlimler, bakıldığı zaman esasta yine birleşmiş oluyorlar. Zira yaptıkları tasnifler bile dinlerin aslını göstermeye yöneliktir ki bu da hak ve batıl hükümlerini doğru koymaya dayanır.

      Dinlerin tasnifi için kabul edilen yöntemler hakkında bir fikir verebilmek üzere birkaçını yazmaya lüzum görüyoruz:

      1. Hegel’in Tasnifi:

       I Tabii Din:

      1. Haricî sebebi olmayan dinler (Yani insanlarda kendi kendine zuhur eden fikirler üzerine kurulmuş dinler)

      2. Vicdani tevhit üzerine kurulmuş dinler (Yani asli unsur ve cevher fikrinden meydana gelmiş dinler)

      a) Hesap ve ölçü üzerine kurulmuş dinler (Çin’de)

      b) Vehim ve hayal üzerine kurulmuş din (Brahman dini)

      c) Murakabe ve istiğrak üzerine kurulmuş din (Buda dini)

      3. Tabii dinden serbest dine geçit hükmünde olan dinler

      a) Nuraniyet dini (Zerdüşt dini)

      b) Izdırap dini (Eski Süryaniler)

      c) Esrar dini (Eski Mısırlılar)

       II Ruhani şahsiyet üzerine kurulmuş dinler:

      1. Ulviyet dini (Musa dini)

      2. Bedii din (Eski Yunanlılar)

      3. Temyiz dini (Romalılar)

       III Mutlak Din:

      1. Hristiyanlık dini. Hegel’in bu tasnifinde bilimsel bir usul görülmüyor. Dinlerde olan seviyeye riayet dahi edilmiyor. Mesela Allah’ın birliği üzerine kurulmuş olan Musevilik ile Yunan ve Roma mitolojisini aynı mertebede tasnif etmek pek garip bir şeydir.

      Bu tasniflerde, dünyanın üç büyük dininden biri olan İslam’a bir yer bulunamayışı dahi gariplerin garibi bir şeydir. Fakat Hegel’in bu gibi garabetleri çoktur… Hristiyanlık kadar mukayyet [kayıtlı, maddi bağlar ve şartlarla sınırlı] bir din için mutlak din tabirini kullanışı da keyfî bir şeydir.

      2. Hartman’ın Tasnifi:

       I Tabii Dinler:

      1. Yalancı tevhit üzerine kurulmuş tabii din

      2. Yalancı tevhidin (insan ölçü olmak üzere) ruhanileştirilmesinden hasıl olan din

      a) Bu din biçiminin bedii nezaket şekli (Yunanlılar)

      b) Dünyevi fayda şekli


<p>10</p>

Nebe Suresi: 40