Bahıtjan’ın soyu XIX. yüzyılın ellinci yıllarında Kazak-Kırgız folkloru, tarih ve coğrafyasının araştırılması alanında önemli işlere imza atan Çokan Velixanov’un neslinden gelir.
Tüm bunların hepsinden önce, onu bana yaklaştıran orijinal şiirleridir. Ve bu orijinal, benzersiz şiirlerin çevrilerek ayrıca kitap halinde saygıdeğer Türk okuyucularını ulaştırılmasını kendime bir borç bildim.
ŞİİRLER
«Bilmezdik hiç ömrün evveli nedir…»
Bilmezdik hiç ömrün evveli nedir,
Gidip tükenecek ve sonu nerde.
Bitecek verilen bu son kredi
Bu hayat denilen zorlu yerlerde.
Belki de yol çatıp o son denize
O sona dikilip kısmetin gözü.
Yıldızlı semalar ayrı mucize
Orda kehanetin mübarek sözü.
Çingene falcılar da yettiler
Bahtımı yordular yerli yerinde:
Şiirimden arzumu tahmin ettiler
Sır varmış her mısra, söz üzerinde.
Diskete yazılan sözdü öyle bil,
Bu ömür denilen yaşamak çağı.
Şairin gözüne görünen şekil:
Şafaktan önceki cennet durağı!
«Öne çıkarırım bütün ruhumu…»
Öne çıkarırım bütün ruhumu
Mutluluk ruhumdan sonra dayanır.
Yorumu olmayan bu, bir uyku mu,
Ve sır perdesinin ardında ne var?
Yine de olacak yol yokuşları,
Yolların üstünde dönmeçler de.
Olacak kaderin siyah kuşları,
Kuşların dilinde kara haber de…
Sonra ne olacak bilmez ki, kimse
Alın hatlarını silmeyin çetin.
Öncekiler gibi bahtıma hakim
Yıldızlı göklerin talih kısmeti…
«İyi aklımdadır o amansız an…»
İyi aklımdadır o amansız an
Etrafa od saçan o yaz iklimi.
Gözümün önünde sürünen yılan
Dikildi karşımda bir sual gibi.
Ne ile yolundan çevirsem onu
Elim uzak kaldı yol taşlarından.
Ne ile bitecek bu işin sonu,
Donmuşum korkunun telaşlarından.
Çok olsa, arada üç beş metre var,
Fısıltı, rüzgar mı tadıma yetti?
Kurtuluş, yılanın verdiği karar
Taşların ardında yok olup gitti…
USTA
Olcas Süleymenov için
Mısra mısra taşınır karşı gelen yıllara
Yüzyılın yatakları zengin cevher yeridir
Bize eski hâlini hatırlatan, kırıkta
Şu titreşen taneler bir mika benzeridir.
Gençler iğne gibidir disko “plaklarında”,
Ritimlere dayanıyor büyük şehirde kader
Aziz dost, teşekkürler, büyük ekolün için,
Onsuz neme gerektir dağ ardı efsaneler.
Ruhun derinlerinde sözün imgesi nedir?
Gecenin bir âlemi, sisle kapanmış gölün,
Çavdarlı uçurumun ufkunda yücelmekte.
Derviş hacılarını baştan çıkaran şair,
Bizans, İsa Mesih, bir de Üçüncü Roma
Kurganlar üzerinde isimsiz balbal ve de…
«Yıldızlar teklikte benimle sessiz…»
Yıldızlar teklikte benimle sessiz.
Dalgadan dalgaya halveti bir iz…
Dalgalar, dalgalar yıldızla dolu,
Hayatın geriye dönülmez yolu…
Deniz kenarından uzak mı, uzak
Ölüm ufkuyla temasa bir bak.
OĞLAN
Ve o çocuk unutulmuş
yol boyunca kaçtıkça
Su ardında akıp giden
bir sarımsı yaprak gibi, yaprak gibi
Ya da ele
kağnısını çekip giden
yorgun argın bir at gibi
Yanaklarda gözyaşları,
dudaklarda acı bir tad.
Gözyaşları kuruyacak,
yeşil yaprak sararacak,
Ama
o çocuk yine kalacak.
Kuşlar yitti, at yok oldu ve
bir denizci libasının içindeki civan oğlan
Çocukluğun kenarında beni izler…
DİNLEMEK – İŞİTMEK
Parmağını dokundur
Dindir dilleri birbir;
Kara, ak düğmelerde
İlişkiler seslenir.
Ne oldu, olanları
Musiki dillendirir:
Kendimi hatırladım:
Sokak,
Mumlar gök örtü…
Fenerlerden sokağın
Gözleri kamaşmakta:
Sonra böyle olmasın,
seninle yok, şaşıp da
başkasıyla görüşüm!
O ince parmağını
Ayır, ayırabilirsen
Piyano dillerinden…
Ruhun hassas yerinden!
Musikî