Kardeş Sesler 2020. Анонимный автор. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Анонимный автор
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6852-46-4
Скачать книгу
olarak yürümesi ve yükselmesi temennisiyle.

      Sevgi ve selamlarımızla…

      Azıksız Çıkma…

Sema TANRIVERDİOĞLU ERSÖZŞiir Atölyesi Hocası

      “Karanlıkları devirmek ve aydınlık bir çağın kapılarını açmak için en mükemmel silah kalem. Sözle, yazıyla kazanılmayacak savaş yok… Kalem sahiplerine düşen ilk vazife, telaş etmemek, öfkelenmemek, kin kışkırtıcısı olmamak. Halkı okumaya, düşünmeye, sevmeye alıştırmak. Bir kılıcın kazandığı zaferi başka bir kılıç yok edebilir. Kalemle yapılan fetihler tarihe mal olur, yani ebediyete.” Cemil Meriç

      Avrasya Yazarlar Birliği, yazı atölyeleriyle Türk Edebiyatı ve Türkçemize nitelikli eserler ve kalemler kazandırmaya devam ediyor. Türkiye’den sonra Balkanlar ve Avrupa atölyeleriyle hikâye, deneme ve şiir türünde ortaya konan güzel eserler, atölye edildikten sonra böyle bir ortak kitapla ebedileştiriliyor.

      Varlıkların en şereflisi olan insanın yolculuğu, bir kemal yolculuğudur. Var oluş serüvenimiz, önce kendimizi, âlemi ve Yaratanı bilmeye doğru uzanan bir anlam arayışıdır. Çağın süslü, ışıklı, gürültülü akışına karşı kalemi ve kelamı seçenler, aslında bu kemal bulma yolculuğunda ilmi, irfanı ve tefekkürü seçenlerdir. Başka bir deyişle hikmeti…

      Edebiyat işte bu kendimizi arama serüvenimizin, kâinatın sırrına erme arzumuzun, hakikate vasıl olma azmimizin bir sonucudur. Olayların iç yüzünü görebilmek, eşyaya ruh giydirebilmek, akıp giden zamanın bir parçasını ölümsüzleştirebilmek gayretidir. Gönül evrenini kelimelerle ebedileştirme, tarihe kayıt düşme, yaşam tuvaline özümüzü damıtmadır. Var oluş hikmetini kelamda bulanlar, çağa söyleyecek bir sözü olanlardır. Onlar, rahatsızlıklarını, hicivlerini, aşklarını, saadetlerini, acılarını satırlara ince ince işleyen kelime işçileri…

      Cemil Meriç, “Şairler yoğurmuş dili, düşünceyi, şairler uysallaştırmış.” der. “Nazım en olgun meyvelerini verdikten sonra nesir doğmuş.” diyerek edebiyat tarihinin şiirle başladığını ifade eder. Bu yüzden edebiyat yolcuları için “Genç nasirler, nazmın tehzibinden geçseler şüphesiz ki üslupları daha derli toplu, daha tanınan, daha ölçülü olurdu.” tespitinde bulunur.

      Avrasya Yazarlar Birliği Şiir Atölyesi olarak usta şairlerin rahle i tedrisinden geçmeye, Türk şiirinin eşsiz örneklerini gözden geçirerek başladık. Üstadların poetikalarını okuduk. Türk şiir tarihinden şiirde ahenk unsurlarına, biçim ve türlerine uzandık. Her seferinde amaç belliydi: Şiir dilini bulabilmek. Ali Akbaş, “Şiir, kristalize sözdür.” der. Mısralarımızı fazlalıklardan arındırıp, en yalın ve en derin şekliyle örmeye çalıştık.

      Her şiirin bir felsefesi vardır ve şairler aslında karanlık gecelerde arzı endam eden içi kor gibi yanan yıldızlardır. Filozof ve fikir işçisidirler. Şiire talip olmanın bir nevi yanmaya talip olmak olduğuna, şiirin aslında şairin gözlerinde kaynayan kumlar olduğuna ustaların şiirlerini şahit tutuk.

      Yazmak bir inşa sürecidir. Eserimizle beraber ruhumuzun yeniden doğuşu, şekillenişi, mayalanışıdır. Bu minvalde Bahattin Karakoç’un dizeleriyle veda ediyorum. Kıymetli öğrencilerimize şiir ve edebiyat yolculuğunda bereket ve sebat diliyorum.

      “Bir nehir geçeceksen, önce soyunmalısın,

      Bir dağı çıkacaksan, soluklu olmalısın.

      Mademki niyetlisin, seferin kutlu ola!

      Caydırmayı düşünmem, ama derim ki sana:

      Azıksız çıkma yola! …”

      Dal ve Gonca

Azize KAYAKoordinatör Deneme Atölyesi Hocası

      “Dal bir sabah goncayı açmış buldu” der Ömer Hayyam beytinde. Derin bir mana penceresi açar anlayana. Goncanın hayatını anlık bir olguymuş gibi anlatırken, ardındaki emeği gizleyerek yaptığı ironi şüphesiz düşündürür.

      İşte elinizdeki kitap; Avrasya Akademi Online Yazarlık Atölyesi hocaları ve katılımcılarının saatler süren eğitim ve emeğinin ardından Ömer Hayyam’a atıfta bulunur ve der ki şükür ki dal bir sabah goncayı açmış buldu.

      KURAY HİKÂYE ATÖLYESİ

      AŞKIN ÇAKIR

Almanya

      Araştırmacı, gezgin. 27.10.1971 Düzce’de doğdu. Halen Almanya’da yaşamaktadır. 1992’den bu yana kültür derneğindeki görevini ve gelenek yaşatıcılığı çalışmalarını çeşitli alanlarda sürdürmektedir. Almanya’da bir vakıf şirketinde ve aynı zamanda Avrupa Türk Basın Birliği’nde çalışmaktadır. 2012’den sonra Türk yurtlarını gezerek kalıcı eserler bırakmak amacıyla araştırma ve arşiv çalışmalarına ağırlık vermiştir. Son nefesine kadar Türk milleti için yararlı olmak azmindedir.

      HİKÂYE:

      Benden İçeri

      BENDEN İÇERİ

      Davetsiz geldi, selamsız oturdu. ‘Merhaba’ demesini bekledim, demedi. Hafifçe başını eğdi, uzağı net görmeyen gözlerini yere dikip düşünmeye başladı. Saatler geçti, konuşmadı.

      Sessizce mırıldandığında ise anlamadım önce.

      – Bana mı dediniz, diye sordum.

      – Hayır, kendime, dedi.

      Sesli düşündüğünü, beni ilgilendirmeyeceğini düşünerek iç dünyama, dertlerime döndüm.

      Zamanın ne çabuk geçtiğini anlamadan oturmuş kalmışım. Oysa kalkmam gerek, iş güç var. Sorumluluklar var. Beni bekleyen bir sürü faydasız saçmalıklar var. Faydaları varsa da ben göremiyorum. Çok yorgunum. ‘Yorgunum’ dedikçe daha çok yoruluyorum ama n’apayım, yorgunum işte. Neyse kalksam iyi olacak. Çoktandır kendimle bu kadar uzun oturmamıştım. Kendimle kalmış olmak iyi geldi gibi… Biliyorum, kendimi çok ihmal ediyorum. Çok unutuyorum kendimi. Yalnız kendimi olsa… Evet!.. Çok şeyi unutuyorum.

      Kalkmak için hazırlandığımı anlayınca;

      – Pişman mısın, dedi.

      Neye uğradığımı anlayamadım. Şaşırdım. Ona neydi benim pişman olup olmamamdan. Anlaşılan göz ucuyla beni izliyordu. Bana bakmadan içimden geçenleri anlamasına elbette hayret ediyordum, ancak beni çözmüş gibi davranması hiç hoşuma gitmedi. “Sana ne be adam!” dememek için kendimi zor tuttum. Belki de beklenmedik yakalanmışlığın verdiği acziyetle, gayriihtiyari bir tepki oluşmuştu. Bir de oldum olası çok bilmiş olanları sevemedim. Yukarıdan konuşup bam teline dokunduğunu sanan entel takımlarına gıcık olurum. Boynunda bir kaşkol, aynı yular gibi, bir şapka, kahverengi pantolon, bir de havalı yelek varsa al sana entel dantel bir çok bilmiş! Bir de çengel sakalı olup sigaradan sararmış bıyıkları yiyenler var ki, gözlük olmasa, çakacaksın iki tane… Sahi ne oluyor bana, niye bu kadar yükseldim?..

      Oldum olası sevmem yapmacıklığı, boş beleşlerin adam pozlarını. Adam dediğin adam olacak, poz vermeyecek. Şekle takılmayacak. Adam dediğin yanmasını da bilecek yakmasını da…

      – Neye pişman mıyım, dedim.

      Aldığım terbiye gereği sözü ortada koyamazdım. Aslında merak da etmiştim beni çözüp çözemediğini. Çok mu belli ediyordum buralardan gitme isteğimi. Gitmek ve dönmemek. Tanrı’m ne muhteşem! Her şeyi herkesi arkada bırakıp gitmek… Yenilmek ya da yeniden başlamak. Her neyse bunun adı gitmek