20. ve 21. Asır Özbek Hikâye ve Kıssaları
ÖNSÖZ
Özbekistan, tarih ve coğrafya yönünden Türk dünyasının merkezi konumundadır. Özbekistan’ın 2017 yılında otuz iki milyon civarında olan nüfusunun büyük bir bölümü Türkiye Cumhuriyeti ve diğer kardeş ülkeler hakkında yüzeysel de olsa bilgi sahibidir. Bu nüfusun büyük bir çoğunluğu bütün kardeş ülkelere sempatiyle bakmaktadır.
Her insan yeni yerler görmeyi, yeni insanlar tanımayı ister. Ancak hayat şartları buna izin vermez. Edebiyat sayesinde hayatın önümüze koyduğu engelleri aşarak Özbekistan’ı ve Özbekleri tanıtmaya çalıştığımız bu kitapta yabancı bir halk değil, kendinizi bulacaksınız.
Hikâyelerin seçiminde Türkistan istiklal mücadelesi döneminden bugüne kadar hikâye alanında kendini gösteren yazarların seçilmesine çalışılmıştır. Özbekistan edebi hayatında hikâye ve kıssa (uzun hikâye) yazarı o kadar çoktur ki otuz – kırk örnekle Özbek edebiyatında hikâye hakkında ancak bir fikir verilebilir.
Bundan kırk – elli yıl önce Türk milletinin en önemli hasletlerinden biri olan misafirperverlik, köyden şehre göç, diğer sosyal ve ekonomik şartlar yüzünden önemli ölçüde kaybolmaktadır. Bu kitabın sayfalarında bu hasleti dünyada en iyi yaşatan ülkenin insanlarının hikâyeleriyle karşılaşacaksınız. Hikâyelerdeki misafirperverlik, büyüğe saygı gibi milli hasletlerimizin yazarlar eliyle abartıldığını düşünebilirsiniz. Ancak bu iki milli hasletimizi anlatan hikâyelerde kesinlikle abartma yoktur.
Özbekistan’da Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanından başlamak üzere Türk edebiyatından yapılan çeviriler büyük ilgi görmektedir. Üniversitelerde okuyan Özbek gençleri, imkân bulduklarında Türkiye Türkçesi öğrenmeye isteklidirler. Türkiye’de de Özbekistan’ı tanıtmak, Özbek insanını tanıtmak, iki kardeş ülke arasındaki köprülerin daha sağlam olmasını sağlayacaktır.
Türkiye’de Özbekistan’ın tarihi değerlerinin tanıtımı bile iki kardeş halkı kaynaştırmada yeterli olacaktır. Semerkand’da ünlü hadis âlimi İmam Buhari’nin, Buhara’da Abdülhâlık Gijduvanî, Bahaeddin Buhari ve adını saymakla bitiremeyeceğimiz ilim ve gönül adamlarının yattığını; Rus çarlarının, Stalin zulmünün ve yer yer yetmiş yıldan yüz yirmi altı yıla kadar süren işgal döneminde yapılan baskıların bile Özbek halkını bu değerlerinden koparamadığını, bu değerlerin ortak değerlerimiz olduğunu da belirtmeliyiz.
Bu kitap, iki kardeş halk arasındaki mesafeleri aradan kaldırmak gibi bir yüce gayeye küçük de olsa bir hizmette bulunmak için hazırlanmıştır.
ABDURRAUF FITRAT
Abdurrauf Abdurrahimoğlu Fıtrat, çağdaş Özbek edebiyatının önemli yazar ve şairlerinden biri olarak tanınmıştır.
1886 Yılında Buhara’da doğan Fıtrat, İstanbul medrese ve darülfünunlarında öğrenim gördü. Arap, Fars ve Türk dillerini öğrendi. Doğu klasiklerini okudu.
İlk eserlerini 1911 yılında Sayha (Çağrı) adlı kitabında yayımladı. Hint Seyyahı, Münazara gibi eserleri Türkiye’de basıldı. Bu yıllarda Ceditçilik akımıyla tanıştı. Bu akıma uygun eserler verdi. Bu dönemde Fıtrat mahlasıyla tanındı.
Fıtrat’ın eser verdiği yıllarda Türkistan’da yenilikçi hareketler güçlenmişti. 1913 Yılında yazdığı Münazara adlı eserinde halkının zulümden kurtuluşunu ifade ediyordu. Avrupa’da yükselen müsbet ilimler Fıtrat’ın eğitime yönelmesini teşvik etti.
1917 Yılında Rusya’da gerçekleşen ihtilalden sonra Hürriyet gazetesini kurdu. Bu gazetede Türkistan’ın bağımsızlığını isteyen yazı ve şiirleri yayımlandı. Fıtrat bir eserinde Türkistan için, “Ben senin için doğdum, senin için yaşıyorum, senin için öleceğim ey Türk’ün mukaddes ocağı!” diyordu.
1922 Yılında yayımladığı Genç Özbek Şairleri Antolojisi’nde Çolpan ve Elbek’in şiirleriyle birlikte kendi şiirlerini de okuyucularına sundu. Ekim ihtilalinden sonra gerçekleşen insanlık dışı olayları açıkladı.
Edebiyatçı olarak Edebiyat Kuralları, Eski Özbek Edebiyatı Örnekleri, Aruz Hakkında gibi ilmi eserlerini yayımladı. Ömer Hayyam, Firdevsi, Ali Şir Nevai, Ahmet Yesevi ve Süleyman Bakırgani gibi büyükler hakkında makaleler yazdı.
1921-1923 yıllarında Buhara Halk Cumhuriyeti’nde Halk Eğitimi Bakanı olarak görev yaptı. Bu devlet yıkılınca 1924 Yılında Moskova’da Doğu Dilleri Enstitüsü’nde ilmi faaliyetlerde bulundu.
Özbek dili ile ilgili yazdığı ders kitapları 1925-1930 arasında okullarda okutuldu. İlk Özbek profesörü unvanını aldı.
1938 Yılında Stalin rejimi tarafından Abdullah Kadiri, Çolpan ve binlerce aydın gibi katledildi.
Müslümanların Sevgisi
Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın gazalarından birinin sonunda bir Müslüman kadın yere düşen yaralıları bulup yardım etmek istedi: Ölenlerin arasına girdi. Etrafa bakınırken bir taraftan “Ah! Su!..” diye bir ses işitti. Elindeki suyla yaralının yanına geldi. Yaralının başını kaldırıp ona su içirmek istedi. Yaralı Müslüman tam suya dudağını uzatırken başka bir taraftan “Su!..” diye bir inleme işitildi. Yaralı ağzını sudan uzaklaştırıp kadına:
– Suyu benden önce o sesin sahibine verin. Yoldaşım yaralı ve susuz yatarken ben içemem, dedi.
Kadın suyu alıp diğer yaralının yanına gitti. O da suyu içeyim derken yine “Ah!.. Su!..” diyen bir ses işitti. Kadına dedi ki:
– O arkadaşım susuzken ben su içemem. Suyu ona ver.
Kadın suyu üçüncü yaralıya götürdü. O da suyu içerken birinci yaralının “Ah!.. Öldüm susuzluktan” diyen sesi geldi. O da kadına:
– Suyu benden önce o seslenene ver, dedi ve içmedi.
Kadın yine geri dönüp birinci yaralının yanına geldiğinde zavallının ölmüş olduğunu gördü. İkinci yaralının yanına gitti, o da ölmüştü. Üçüncü yaralı da susuzluktan ölmesin diye koştu.
– Eyvah… Bu da ölmüş, diyerek suyu döktü.
Müslümanların ölüm anında bile birbirlerini ne kadar sevdiklerini düşünerek gözyaşı döktü.
ABDULHAMİD SÜLEYMANOĞLU (ÇOLPAN)
Asıl adı, Abdülhamid Süleymanoğlu’dur. Eserlerinde “Çolpan” mahlasını kullandı. 1893 yılında Andican şehrinde doğdu. Babası Süleymankul Yunusoğlu, medrese eğitimi görmüş, mürettep divan sahibi bir şairdir. Abdülhamid, önce mahalle mektebinde, sonra Andican medresesinde eğitim gördü. Bütün Türk şivelerini, Arap ve Fars dillerini, dini ve müsbet ilimleri öğrendi. Devam ettiği Rus-Tüzem mektebinde Rusçayı, bu dil vasıtasıyla Batı edebiyatını ve düşüncesini taradı.
Türkistan’da 1905 yılından sonra Ceditçiler tarafından çıkarılan gazete ve dergilerle İsmail Gaspıralı, Mahmudhoca Behbûdî ve Münevver Kârî gibi Ceditçilerin tesiri altında kaldı. Türk dünyasının ve bilhassa Türkiye’nin hayat tarzı ve kültürünü öğrenmeye çalıştı.
1913 yılından itibaren eser vermeye başladı. İlk makalelerini Sadâ-yı Türkistan, Sadâ-yı Fergana ve Türkistan gazetelerinde neşretti. 1914-1917 yıllarında, milliyetperver bir gazeteci olarak tanındı. Devrinin önemli meselelerini, Bahar Avulları, Vatanımız Türkistan’da Temir Yollar, Oş, Doktor Muhammedyar, Yılda Bir Kiçe, Şark Poyezdi Keldi, Şark Uyğangan, Çimkent, Kuturgan Müstemlekeçiler, Yol Hâtırası gibi eserlerinde ortaya koydu.
Çolpan’ın sanatkâr olarak tanınmasını sağlayan eserleri, şiirleridir. İlk şiirleri, 1922 yılında, Özbek Yaş (Genç) Şâirleri adlı antolojide yayımlandı. Aynı yıl, ilk şiir kitabı olan Bulaklar neşredildi. Sonraki yıllarda Uyğanış (1924) ve Tan Sırları (1926), 1930’lu yıllarda Saz adlı şiir kitapları basıldı. İlk üç şiir kitabında, Şark ülkelerini işgal eden sömürgeci Ruslarla İngilizlere duyulan nefret, onlara karşı mücadele duygusu, Rusların baskı, zulüm ve katliamları, Hokand ve Türkistan’ın diğer şehirlerinde dökülen kanlar, Türkistan’ın parçalanması,