tarih boyunca birçok kez harf inkılabı yapıldığını da gösteriyor bize. 19. yüzyılın sonlarında Mirza Fethali Ahunzâde Osmanlı Sultanı II. Abdulhamit Han’ı ziyaret ederek Lâtin alfabesine geçmemiz gerektiğini teklif etmiş, Sultan ise şahsî kanaatime göre “Evet, doğru söylüyorsunuz ama şu anda böyle bir değişimi sağlamaya muktedir değiliz.” demiştir. Lâtin alfabesine geçiş fikri ilk kez 1928’de ortaya çıkmış değildir, sonuçlandırılması o tarihte olmuştur. İnkılaba 1926’daki Bakü Türkiyat Kurultayı da yeni bir ivme kazandırmıştır. Kafkas, Ural ve Orta Asya’daki soydaşlarımızın hepsi Lâtin alfabesine geçtikten sonra bizim geçmememiz düşünülemezdi. Ne yazık ki, 1926 yılında Lâtin alfabesine geçen Türk soydaşlarımız Stalin’in baskı rejiminin en katı döneminde 1938’den itibaren Kiril alfabesine geçmek zorunda kalmışlardır. Üstelik aynı sesler her Türk lehçesinde farklı işaretlerle karşılanmış olup böylece aynı anlamdaki aynı seslerden oluşan kelimeler farklı harflerle yazılarak ayrıştırma politikası uygulanmıştır. Biz bugün alfabe farkından dolayı soydaşlarımızın konuşma dilini anlıyoruz, ne yazık ki yazdıklarını okuyamıyoruz.