Yeni Özbek şiiri, 1920’li yıllarda Çolpan’ın eserleriyle yüksek bir mertebeye ulaşmıştır. Abdurrauf Fıtrat, Hamza Hekimzâde Niyazî ve Gulam Zaferî, bu yıllarda Özbek tiyatro edebiyatının en güzel eserlerini yazmışlardır. Yine bu dönemde Abdullah Kadirî, 19. yüzyıl ortalarında Türkistan’da yaşanan siyasî ve sosyal hayatı anlattığı Ötgen Künler (Geçmiş Günler) ve Mehrabdan Çayan (Mihraptaki Çıyan) adlı eserleriyle Özbek roman sanatının ilk büyük örneklerini vermiştir.
Korbaşı/Basmacılık millî hareketinin 1924 yılında bastırılmasından sonra Ceditçileri tasfiye programı uygulamaya konulur. Milliyetçi fikir adamları, şair ve yazarlar tutuklanarak hapse atılmaya başlanır. Bu sırada ateizmi yayma faaliyetleri hızlanmış, fikir hürriyeti tam bir baskı altına alınmıştır. Bu gelişmelerin sonucu olarak Sovyet ideolojisini benimseyen yeni bir edebiyat kurulmaya başlanmıştır. Ceditçilik hareketi ise, 1929 yılında sona erdirilmiştir. 1929 yılı, tarihe Sovyet ideolojisine doğru “kette burılış” (büyük yöneliş) yılı olarak geçmiştir.
Bu “burılış”tan sonra, 1930’lu yıllarda Ceditçiler yok edilmeye başlanmıştır. İlk olarak 1931 yılında Münevver Kaarî öldürülmüştür. 1932 yılında bütün şair ve yazarlar Komünist Partisi ve Sovyet ideolojisinin kontrolü altına alınmıştır. Bundan sonra edebiyatın sosyalist gayelere hizmet etmesi kararlaştırılır. Buna göre, sosyalist gayelere hizmet etmeyen her türlü sanat ve sanat eseri reddedilecek, bu eserlerin sahiplerine hayat hakkı tanınmayacaktır. Nitekim çok geçmeden 1937 yılında Sovyetler Birliği’nin tamamında tutuklamalar, sürgünler ve katliamlar başlamıştır. Özbekistan’da da Abdullah Kadirî, Abdurrauf Fıtrat, Abdülhamid Süleyman (Çolpan), Batu, Elbek, Atacan Hâşim, Osman Nâsır, Gulam Zaferî, Kayum Ramazan, Gazi Âlim gibi birçok şair ve yazar, 1937-1939 yılları arasında halk düşmanı ilân edilerek tutuklanmış ve öldürülmüşlerdir.
Bu tasfiye hareketinden sonra edebiyat, kızıl imparatorluğun sadık bir hizmetkârı hâline dönüştürülmüştür. Lenin’i ve Komünist Partisini yüceltme, ülkeyi Sovyetleştirme, tarihi karalama ve Sovyet hayat tarzını idealleştirme, bu devir edebiyatının temel konularını teşkil eder. Bu dönemde Sovyet ideolojisini benimseyen şairler tarafından halk adına Stalin’e hitaben manzum teşekkürnameler, “şükrâneler” yazılmıştır.
1930’lu yıllarda Gafur Gulam, Hamid Âlimcan, Aybek, Mir-temir, Osman Nâsır, Maksud Şeyhzâde gibi şairler eserler vermişlerdir. Nesir sahasında ise Abdullah Kahhar, Hüseyin Şems, Aybek gibi yazarlar hikâye ve romanlar neşretmişlerdir. Bu dönemde yazılan eserlerin çoğunda sosyal hayattaki değişiklikler ve sosyalizmin kuruluşu, büyük bir heyecanla tasvir edilmiş, işlenmiştir. Sovyet adamı olarak adlandırılan ve aslında millî değerlerini kaybederek yozlaşan beynelmilelci kozmopolit insan tipi idealize edilmiştir. Bu sırada asıl vahim olan şey, geniş halk kitlelerinin, kızıl imparatorluğun fakirliği ve fakirleri yücelten sloganlarına hayran olarak gerçeklerden habersiz yaşamasıdır. Bu dönemde bir yandan milletin önde gelen aydınlarını öldürme politikası şiddetle uygulanmış, diğer yandan edebiyatta tabiat güzelliklerinden, sevinç ve neşeden, aşktan bahsedilmiştir.
İkinci Dünya Harbi yıllarında, edebiyat politikasında değişiklikler meydana gelir. Türkistan Türklerini, Rusya’yı işgal eden Almanlara karşı savaşa seferber edebilmek maksadıyla millî konuların, tarihî şahsiyetlerin edebî eserlerde konu olarak işlenmesine müsaade edilir. Hamid Âlimcan, Aybek ve Maksud Şeyhzâde tarihî roman ve piyeslerini bu yıllarda yazmışlardır.
Savaştan sonra sanat eserlerinde Sovyet hayatını ve Sovyet insan tipini yüceltme politikasına tekrar dönülmüştür. Buna uymayan Maksud Şeyhzâde, Mirzakalan İsmailî, Mirtemir, Şühret, Seyid Ahmet, Şükrullah gibi şair ve yazarlar, siyasî suç işlemiş sayılarak hapsedilmişlerdir. Tarihî hayatı ve gelenekleri terennüm eden “Alpamış” destanı, zararlı âdetleri ve feodal burjuva ahlâkını aşılayan eser şeklinde değerlendirilmiştir. Bu yıllarda Gafur Gulam, Uygun, Zülfıye, Mirtemir, Mamarasul Babayev, Aybek, Perde Tursun, Askad Muhtar, Abdullah Kahhar, Behram Rahmanov gibi şair ve yazarlar eser vermişlerdir.
Stalin’in ölümünden sonra, Komünist Partisinin 1956 yılında toplanan 20. kurultayında, otuz yıldan beri uygulanan bütün politikalar şiddetle tenkit edilir. Bunun bir sonucu olarak hayatın her sahasında nispî bir yumuşama başlar. 1930’larda öldürülen şair ve yazarların, devlet adamlarının suçsuz oldukları ilân edilerek itibarları iade edilir. Savaştan sonra hapsedilen şair ve yazarlar serbest bırakılır. Eski kültür mirasına sahip çıkılmaya başlanır. Klâsik edebiyatı sınıf mücadelesi açısından değerlendirme alışkanlığından vazgeçilir. Fakir şairlerle birlikte, hükümdar şairlerin de isimleri hatırlanır. Bu son değişiklikler, 1960’lı yıllarda yeni bir edebiyatın doğmasına ve yeni bir edebî neslin yetişmesine yol açmıştır. Tarihi ve yaşanan zamanı yeniden yorumlama, vatan ve millet kavramlarını değerlendirme, sosyalist hayat tarzı ve halkların kardeşliği meselelerini sorgulama, yeni teşekkül eden bu edebiyatın en önemli özelliğini meydana getirir. Âdil Yakubov, Pirimkul Kâdirov, Ölmes Ömerbekov, Hüsniddin Şeripov, Abdullah Âripov, Erkin Vâhidov, Şükür Hâlmirzayev, Ötkir Hâşimov, Muhammed Ali, Cemal Kemal, Aman Metcan, Rauf Parfi, Gülçehre Nurullayeva gibi şair ve yazarlar bu dönemin önemli sanatkârlarıdır.
1960’lı yılların sonunda Sovyet İmparatorluğu, iktisadî ve ideolojik bakımlardan durgunluk batağına saplanınca, şair ve yazarlar üzerindeki baskı politikası tekrar başlar. Fakat edebiyat millî uyanış yolunda büyük hizmetler görmüş, artık insanların gözünü açmıştır. Yeni baskı politikası, 1960’larda başlayan bu millî uyanış hareketini bu sebeple tamamen silememiştir. Bu durum, Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasına, Özbekistan’ın bağımsız olmasına kadar devam etmiştir. Âdil Yakubov, Öktem Osmanov, Ötkir Hâşimov, Erkin Vâhidov, Maksud Karıyev, Mirmuhsin, Azim Süyün, Muhammed Ali, Uygun, Aman Metcan, Abdullah Âripov, Sadullah Siyayev, Maksud Şeyhzâde, Pirimkul Kâdirov, Rauf Parfi, Gülçehre Nurullayeva, Muhammed Salih, Şükür Hâlmirzayev, Tâhir Melik, Tagay Murad, Ölmes Ömerbekov, Abdukahhar İbrahimov gibi şair ve yazarlar, son otuz yıldan beri Özbek edebiyatında eserler veren sanatkârlardan bazılarıdır.
Özbekistan’ın 1991 yılında bağımsız olmasından sonra millî kültür ve edebiyatın gelişmesine yeni imkânlar tanınmıştır. Stalin devrinde vatan haini ilân edilerek kurşuna dizilen Ceditçi şair ve yazarların eserleri tekrar yayımlanma ve okunma imkânına kavuşmuştur. Bugün “İstiklâl Fidâiyleri”, “İstiklâl Kahramanları” sayılan Ceditçiler hakkında seri hâlinde kitaplar yazılmakta, yerli ve millî özelliklere sahip bir edebiyat gelişmektedir.
5. Türkmen Türkleri Edebiyatı
Türkmen edebiyatı, 20. yüzyılın başında önce şiir türünde eserler vermiştir. Türkmen sahasının 19. yüzyılın ikinci yarısında Rus idaresine girmesi ve bilhassa kanlı Göktepe olayları, bu şiirlerin en önemli konusunu meydana getirir. 1908 yılında neşredilmeye başlanan ilk Türkmen gazetesi Mecmua-yı Mâverâyı Bahr-i Hazar ile 1915’ten itibaren Rus idaresi tarafından RusçaFarsça-Türkmen Türkçesiyle yayımlanan Ruznâme-yi Mâverâ-yı Bahr-i Hazar adlı gazeteler,