Aynı dönem şairlerinden A. Tereskovski, Y. Brodski, Y. Kuznetsov ve T. Bek de, farklı ideolojik ve estetik kulvarlarda koşmalarına karşın, son zamanların en çok aranan ve okunan şairlerindendirler. Onların adları da Rusya’nın sınırlarını çoktan aştı. Özellikle Yosif Brodski, henüz genç denebilecek bir yaşta (47), Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülünce (1987) yüce Rus şiirinin ününü ve gücünü tüm dünyaya kanıtlama mutluluğunu yaşadı.
Böylece, Rus şiirinin sözünü ettiğimiz cezbedici büyüsü, kalıcı etkisini tüm yeryüzü şiirseverlerine de hissettirmiş oldu ve bu süreç tüm hızıyla günümüzde de devam etmektedir.
XIX. Yüzyıl Başından Günümüze Rus Şiiri Antolojisi uzun soluklu bir uğraşın ürünü olarak ortaya çıktı. Bu yapıtın biricik amacı, dünyanın en güçlü ve en renkli şiirlerinden biri olan Rus şiirini Türkiye şiirseverlerine Türkçe tadıyla sunmaktır. “Peki, şimdiye kadar yapılmış olan çeviriler kötü veya eksik miydi yoksa?” sorusuyla karşılaşacağımı bildiğim için, hemen ve açık kalplilikle “Evet, içlerinde Ataol Behramoğlu ve başarılı bulduğum daha bir iki kişinin çevirileri dışında, ulaşabildiğim çevirilerin büyük çoğunluğu gerçekten de, Rus şiirinin hak etmediği derecede -‘kötü’ sözcüğünü kullanmak istemediğim için- yüzeysel çevirilerdir.” diye yanıtlamak zorundayım. Bu durumun öncelikle, çeviri işini bir sanat olarak tamamen göz ardı ederek, çevrilecek metnin sırf anlamını aktarmaya yönelik nafile bir çabadan kaynaklanmış olabileceğini düşünüyorum.
Yaptığım yüzlerce karşılaştırma sonucunda klasik tarzda yazılmış olan şiirlerdeki ölçü ve uyaklara uyulmadığı, ayrı ayrı sözcükler bir yana, dizelerin, hatta bentlerin, farklı anlamlarla çevrildiği, bazı uzun şiirlerde kimi bentlerin tamamen atlandığı gibi çok üzücü ve yadırganacak durumlara tanık oldum. Ne ki, onları burada örnekleriyle gösterme olanağım yok. İşin özü şu: Rus şiirinin yeniden ele alınıp dikkat, sabır ve özenle aslına uygun olarak çevrilmesi gerektiğine ben kalpten inandım ve olanaklarım çerçevesinde bu sorumluluğu gönüllü olarak seve seve üstlendim.
Klasik Rus şiirinin ölçü kalıplarını ve uyak düzenlerini iyice araştırdıktan sonra, bunların belli bir oranda Türk şiirine yakın bazı ortak yanlar gösterdiklerini gördüm. Örneğin Türk şiiri gibi Rus şiiri de, folklordan beslendiği için, yüzyıllar boyunca hece ölçüsünü kullana durmuştur. Rusçada hece ölçüsüne sillabiçeskoe stihosljenie denir ve Rus şiirinin daha başlangıcından beri bazı şairlerce aralıksız olarak kullanılmıştır. V. Jukovski, A. Denisov, A. Puşkin, Y. Baratinski vb. bu ölçüden sık sık yararlanmışlardır. Dolayısıyla ben, Rus klasik şairlerini çevirirken Türk hece ölçüsünün farklı kalıplarının rahatlıkla kullanılabileceğini fark ettim ve çevrilen metinlerin aslına (ölçü ve anlatım yönünden) bağlı kalmak koşuluyla, gerektiği yerde bu ölçüden yararlandım. Rus şiirinde yaygın olan başka bir ölçü toniçeskoe stihoslojenie’dir ve Arap şiirindeki aruz ölçüsü gibi (ne ki sözcük vurgusuna göre değişen yamb, horey, daktil vb.) çeşitli kalıplardan oluşur. Bu iki ölçünün bir arada (karma) kullanımına da sillabotoniçeskoe stihoslojenie denir. Bu son iki ölçü biçiminin kullanıldığı şiirlerde gerektiğinde sadece hece ölçüsü uygulandı, gerektiğinde de hece sayısına dikkat edilmedi. Serbest ölçüde yazılan şiirler, zaten sorun yaratmadı. Çevirilerde şiirlerin tüm biçimsel özelliklerini titizlikle korumaya çalıştım.
Antolojide, literatürün, koşullu da olsa, kabul ettiği şekliyle, Rus şiiri, altın, gümüş ve bronz yüzyılları içinde tanıtıldı.
Şair ve şiirlerin belirlenmesi, özellikle de şairlerin özgeçmişlerinin yazılışı sürecinde Yevgeni Yevtuşenko’nun Yüzyılın Dizeleri – Rus Şiiri Antolojisi (Plifakt Yayınevi, 1999); Yevgeni Vitovski’nin Yüzyılın Dizeleri – Rus Şiiri Antolojisi 2 (Plifakt Yayınevi, 1999); Eksmo Yayınevi’nce 2006’da yayımlanan Altın Yüzyıl Rus Şiiri Antolojisi; Strekoza Yayınevi yayımı Gümüş Yüzyıl Rus Şiiri Antolojsi (2006) ve G. N. Krasnikov’un editörlüğünde yayımlanan XXI. Yüzyıl Rus Şiiri Antolojisi (2010) başta olmak üzere (şairlerin kendi kitaplarıda dahil) onlarca kaynak dışında, Rus şiiriyle ilgil çeşitli internet sitelerinden de yararlanıldı.
Takdim edilen şairler, Rus edebiyat tarihindeki yerlerine, dönemlerindeki ünlerine, ayrı ayrı edebiyat akımlarını oluşturup yaygın laştırmalarında oynadıkları role göre, belirlendiler. Örneğin Denis Davidov öteki çağdaşları denli ünlü olmayabilir, ancak Rus şiirinde “hussar (suvari) liriği” olarak bilinen ve halk tarafından çok beğenilen bir şiir türünün yaratıcısıdır. Böyle bir şairin antolojiye girmemesi, kanımca, büyük bir eksiklik olurdu.
Özet olarak söylemek gerekirse, yüce Rus şiirinin bugünkü duruma gelmesinde en büyük katkıları olan ve en ciddi şiirseverlerin aklına ilk gelebilecek, kilometre taşı niteliğinde olan şairleri sunmaya çalıştım bu kitapta.
Şairlerin belirlenmesinde olabildiğince tarafsız kalmaya azami çaba harcadığım gibi, onların şiirlerinin seçiminde de büyük ölçüde nesnel olmaya özen gösterdim. Böyle durumlarda ne denli nesnel olunabiliyorsa elbette.
Bu antoloji, sadece kendi ülke sınırları içinde kalmayıp, yabancı ülkelerin edebiyatlarını da belli bir derecede etkilemiş ve bu bağlamda evrensel bir kültür hizmeti yapmış olan büyük bir şiirin belli başlı bazı ürünlerini değerli Türk şiirseverlerine tanıtacağı için, kendimi çok mutlu hissettiğimi söylersem, yaşamım boyu çok önemsediğim alçakgönüllülük ilkeleriyle ters düşmüş olmam herhalde.
Edebiyat çevrelerinin, özellikle de konunun saygıdeğer uzmanlarının gösterecekleri duyarlılık ve hoşgörüye sığınırken, her çeşit görüş, öneri ve eleştiriye sonuna dek açık olduğumu da özellikle belirtmek isterim.
ПОЭТЬІ ЗОЛОТОГО ВЕКА
ALTIN YÜZYIL ŞAİRLERİ
ИВАН КРЫЛОВ
İVAN KRİLOV
(1769 – 1844)
Öncelikle kara mizah yazarı olarak bilinen dünyaca ünlü Rus şairi İvan Andreeviç Krilov 2 Şubat 1769’da Moskova’da yoksul bir subay ailesinde dünyaya geldi. Uşaklık ettiği zengin ailelerin çocuklarından gördüğü merhamet sayesinde okuduysa da, sistemli bir öğrenim göremedi. Kendi çabalarıyla Fransızca, Almanca ve İtalyancayı öğren meyi başardı. Bunun dışında matematik ve Rus edebiyatıyla yakından ilgilendi, resim çizdi ve keman çaldı. Babasının ölümünden sonra (1778) önce Kalyazin Bölge Mahkemesinde memur olarak çalıştı, daha sonra Tver kentinde yargıçlık yaptı.
1782 yılında gittiği Petersburg’da G. R. Derjavin’le tanıştı ve genç şair ondan çok büyük bir ilgi ve destek gördü. İvan Krilov’un edebiyat serüveni drama göstermiş olduğu o büyük hevesle başladıysa da, kendi oyunlarını sahneye koyamayınca bu sevdadan vazgeçti ve 1798’de Potça duhov (Ruh Postası) adlı dergiyi çıkarmaya başladı. Bu dergide N. İ. Novikov ile D. İ. Fonvizin’in başlattıkları satirik geleneği sürdürerek, toplum ve insan yaşamındaki eksiklikleri, çarpıklıkları ve adaletsizlikleri tüm boyutlarıyla ele alarak, onların gülünç yanlarını ortaya koymayı amaçladı. Aşırı radikal yaklaşımlarınmdan dolayı bu derginin yayımlanmasına daha aynı yıl, 8. sayıda,