Rus Şiiri Antolojisi
TAKDİM
Avrasya Yazarlar Birliği olarak, Türk Dünyası başta olmak üzere öncelikle bölgemizde yer alan edebiyatlar arasında bir köprü olabilmek gayreti ile çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İlgi alanımıza giren edebiyat ve kültürlerden birisi de hiç şüphesiz Rus edebiyatıdır.
Avrasya coğrafyasında geniş bir yer tutan Rus edebiyatı, asırlardır komşu olarak yaşamamıza rağmen, ülkemizde geniş kitleler tarafından yeterince tanınmamaktadır. Batıdan öğrendikleri roman ve hikâye türünü, onu da aşarak dünya edebiyatına hediye etmiş Dostoyevski, Tolstoy, Gogol, Çehov gibi klasiklerin dışında Rus edebiyatını Türk okurunun yeterince takip edebildiğini söylemek zordur. Türkiye’de baskısı çok yapılan bu Rus klasiklerinin ise ekseriyetle Fransızca tercümelerinden dilimize çevrildiklerini de dikkate alırsak komşu iki edebiyat arasındaki iletişimsizliğin ne boyutta olduğu konusunda bir fikir elde edebiliriz. Hele konu, çevirisi roman ve hikâyeye göre daha zor olan Rus şiirine gelince bu durum maalesef çok daha az sayıdaki çalışmayla sınırlı kalır. Ataol Behramoğlu hocanın hazırladığı Çağdaş Rus Şiiri Antolojisi ve Kanşaubiy Miziev ve Ahmet Necdet’in birlikte hazırladıkları Rus Şiirinin Gümüş Çağı isimli kitapların dışında son dönemde toplu bir yayına rastlamamız güçtür. Puşkin, Lermontov ve Mayakovski gibi önde gelen Rus şairlerin şiirlerinden yapılan seçmeler dışında Rus şiiri, Türk okuyucusu tarafından tanınma imkânına sahip değildir.
Halbuki, Avrasya coğrafyasında benzer tarihî süreçleri yaşayan Türk ve Rus halklarının bu süreçlerde geliştirdiği tepkilerde de benzerlikler gözlenmiştir. Özellikle Batı Avrupa kültürünün tesirlerine karşı Rusya’da geliştirilen görüşler, sosyal gruplaşmalar, fikir hareketlerinin şekillenmesinde hem tarihî dönemler hem de ana eksenler bakımından Türkiye ile benzerlikler göstermektedir.
Dünyadaki fikrî gelişmelere verilen tepkilerdeki benzerlikler gibi her iki ülkedeki dil politikaları da aynı dönemlerde benzer uygulamalara sahne olmuştur. Türkçe ve Rusça’daki “sadeleştirme” hareketleri aşağı yukarı aynı tarihlerde başlayıp yine yakın tarihlerde etkinliklerini kaybederler. Her iki ülkede de dil konusunda birbirine benzer tartışmalar bugün de sürüp gitmektedir.
Elinizdeki Rus Şiir Antolojisi, Rus şiirinin “Altın Çağ”, “Gümüş Çağ” ve “Bronz Çağ” olarak isimlendirilen dönemlerine ait şairler ve şiirlerden antoloji mantığı ile seçilmiş şiirler ve çevirilerinden oluşan Türkiye’deki ilk eser olma özelliğini taşımaktadır.
Rus şiirinin bu çağları ile Türk şiirinin aynı dönemleri düşünüldüğünde aradaki yakınlık okuyucunun dikkatini çekecektir.
Hece ölçüsünü millî ölçümüz olarak görmek isteyenler, bu eseri incelediklerinde aynı ölçünün Rus şiirinde de kullanıldığını görerek eminim şaşıracaklardır. Ayrıca Rus şiirinde Türk şiirinin aruz ölçülerine benzer kalıpların kullanıldığını da belirtelim.
Edebî çevirileri, çevirmenlik özelliğinin yanında kendi dilinde edebî eserler veren kişilerin yapması, çevirideki başarıyı artırmaktadır. İki dili de ne kadar yüksek düzeyde bilirse bilsin, çevirmenin edebî kabiliyeti, edebî eserlerdeki başarı düzeyini büyük ölçüde etkilemektedir. Antolojiyi hazırlayan Ahmet Emin Atasoy’un yıllardır eser veren bir şair olması, elinizdeki eseri kıymetli kılan bir diğer husustur. Okuyucunun şiirleri okurken rahatlıkla fark edeceği gibi, Sayın Atasoy, çevirdiği şiirlerde, Rusça metinden kopmadan şiir atmosferini oluşturmakta son derece başarılı olmuştur.
Ayrıca şair-çevirmen Ahmet Emin Atasoy, yaptığı çevirilerde Rus şiirindeki hece ölçülerini imkânlar ölçüsünde Türk hece ölçülerine uyarlayarak zor bir işi daha başarmıştır.
Şiir çevirisinin ne kadar zor bir iş olduğunu bu konuyla kısmen ilgilenenler dahi pek iyi bilmektedirler. Kitapta, çeviri şiirlerin yanında şiirin Rusça metinlerinin de birlikte yer alması bir yandan çevirmenin kendine güveni ve iddiasını göstermekte diğer yandan da Rusça bilenler için şiiri çeviriden ayrı kendi yorumuyla tatlandırmak isteyeceklere bu imkânı sunmaktadır.
Bir Avrasya Yazarlar Birliği kuruluşu olan Bengü Yayınları olarak böyle bir antolojiyi yayınlamaktan duyduğumuz memnuniyeti sizlerle paylaşmak ve bize bu imkânı verdiği için Ahmet Emin Atasoy’a teşekkürlerimizi sunmak istiyorum. Dilerim bu ve benzeri çevirilerle asırlardır yan yana yaşayan iki halk arasında yeni kültür köprüleri kurulur ve bu köprüler bölgemizdeki barış ortamının yaşanmasına kendi katkılarını yaparlar.
12 Mart 2013-Ankara
RUS ŞİİR ANTOLOJİSİYLE İLGİLİ BİRKAÇ SÖZ
Rus Edebiyatı dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türki ye’de de daha çok Turgenyev Dostoyevski, Tolstoy, Çehov ve Gorki gibi roman ve öykü yazarlarından yapılan çevirilerle tanınır. Elbette Puşkin, Lermontov, Yesenin ve Mayakovski gibi şairlerin ünleri de yaygındır ülkemizde, ama Rus şiirinin daha nice önemli şairi dilimize yeterince çevrilerek yaygın bir üne kavuşmamışlardır. Bu konuda Ata ol Behramoğlu’nun Rus Şiiri Antolojisi ve tek tek kimi şairleri tanıtan çevirileri bu eksikliği önemli bir ölçüde gidermişse de, tanıtılması gereken daha çok sayıda önemli Rus şairi vardır. İşte elinizdeki antoloji Ahmet Emin Atasoy’un ayrıntılı giriş yazısında da belirttiği gibi 19. yüzyılın başından günümüze Rus şiirinin belli başlı yaratıcılarını, onları tanıtacak sayıda örnekle, okurlara sunmaktadır.
Edebiyat tarihçileri ve eleştirmenler nerdeyse yerleşmiş bir alışkanlıkla edebiyat tarihinin değişik dönemlerini “Altın Yüzyıl”, “Gümüş Yüzyıl”, “Bronz Yüzyıl” gibi başlıklarla ele alırlar. Bu baş lıklarla ilk karşılaşanlar bunu bir değer yargısı olarak da düşünebilirler. Oysa 20. yüzyıl şairleri arasında 19. yüzyılın birçok şairinden hiç de az değerli olmayan nice ustalar vardır. Gene 21. yüzyıl şairlerinin arasında kendilerinden önce gelen ustaları aşmayacağını kim söyleye bilir. Sanıyorum Ahmet Emin Atasoy da bu başlıkları kendisinin de katıldığı bir değer yargısının göstergesi olarak değil de, klasik bir dü zenleme olarak benimsemiş. Onun asıl kaygısı “Rus şiirinin cezbedici büyüsü”nü bize de duyurmak. Bunu gerçekleştirmek için de Rus şiiriyle Türk şiirinin yararlandıkları kaynaklar arasındaki benzerliğe, özellikle de sözlü edebiyat geleneğinden kaynaklanan bir ortak zenginliğe, ağırlık vererek çevireceği şiirlerin asıllarının Türkçe söyleyişe elden geldiğince uygunluğunu sağlamaya çalışmak olmuş.
Bu antolojiyi gözden geçirirken, Rusların her fırsatta yabancılara hatırlatmaktan çekinmedikleri şu sözleri düşündüm: “Puşkin’i Ruslardan başka kimse anlayamaz.” Kuşkusuz bu bağnaz inancı başka ülkelerde kendi şairleri için de düşünen pek çok dar görüşlü insan ardır. Ama biz bugün Homeros’u, Dante’yi, Shakespeare’i, Goethe’yi, Baudelaire’i anlıyor ve seviyorsak, bunu bize o şairlerin yapıtlarını başarıyla çeviren çevirmenlere borçluyuz.
Bir toplumun edebiyatı şiir, roman, oyun ve öbür türleriyle belki de o toplumun en inandırıcı tarihini de anlatır. Bu nedenle 19. yüzyıl şairleri, kendi kişisel dünyalarını olduğu kadar, Çarlık Rusyasının ruhunu da yansıtmıyorlar mı? Gene 20. yüzyıla geldiğimizde, gerek devrim öncesi yılların kaynaşması, gerek devrimle birlikte yaşanan büyük sarsıntının bunalımı ve yeni bir çağın başlangıcının coşkusu da dönemin şairlerinin dizelerinde çarpıcı bir biçimde dile getirilmiştir. Elbette Sovyet dönemindeki ilk yılların coşkusundan sonra, Stalin döneminde başlayan baskı rejimi de o yılların yazarlarının ve şairlerinin hayatlarını ve yapıtlarını yoğun olarak etkilemiştir. Bu dönem ya zarları hem dönemin yeni akımlarının sözcülüğünü etmiş, hem de öz gürlükleri kısıtlandığında, bu baskının çilesini çekmişlerdir.
Ahmet Emin Atasoy’un bu antolojisinde iki yüz yılı aşkın bir dönemin mutlu ve mutsuz yaşantıları ele alınan şairler tarafından Rus dilinin anlatım zenginliğiyle nasıl dile getirilmişse, Atasoy da bu yaşantı ve anlatım zenginliğini Türkçeye aktarırken bunu en az fire veren bir anlayışla gerçekleştirmeye çalışmıştır. Sanıyorum bu çeviriler bize yalnızca Puşkin, Lemontov, Blok, Ahmatova, Pasternak, Mandelştam, Mayakovski, Yesenin, Voznesenski ve Yevtuşenko gibi tanıdığımız şairleri