– Kaçmak! Kaçmak! Kaçmak gerek! diyordu, heyecanla.
O, geceleri uykusuz, gündüzleri rahatsızdı. İlerde başına gelecek felaketi önlemek için bir şeyler düşünmeye başladı. İdikut Devletinin kötü kaderi de onu derinden üzmüştü, devletinin geleceğinden endişeleniyordu.
“Çabuk harekete geçmek gerek! Uygur, Kıtan artık bir biriyle düşmandır. Kaçma fırsatı ne zaman gelir acaba?” diyordu kendine.
Fırsat kollamaya başladı. Kıtan muhafızları onu eskisi gibi sıkı gözetmiyordu. Kıtan hanı İdikut’taki ayaklanmayı duyunca, – Bu onların kendi meselesidir, biz anlaşmaya bakarız, rehine elimizdedir, bu yüzden anlaşma bozulamaz! dedi ve hiçbir şeyi ciddiye almadı.
Bavurçuk Art Tekin hakanın bu tavrından yararlandı. “Yaya kaçarsam muhafızlar köpek gibi koklayıp izimi bulur.” deyip böyle yapmaktan vazgeçti. “Atlı kaçmak gerek, en iyisi bu. Hızlı koşan bir savaş atı gerek, onu nerden bulacağım?” diye kafa yordu.
Bir at vardı. İdikut’un alaca baş atı. Onu İyen Tömür Tus Taygu’ya hediye etmişti. Kıtan hanı bu ata kendi çocuğu gibi özen gösterirdi. Bavurçuk bunu iyi biliyordu ve bu atın iyi beslendiğini kendi gözüyle görmüştü. O bundan başka ata binip kaçmayı uygun bulmadı. Sadece kendi devletinden getirilmiş o ata güven ve umut besledi.
Bavurçuk Art Tekin, bir gün, tavlanın yanına sessizce yaklaşarak kendini gizleyip, elinde ok, yay ve mızrak bulunduran muhafızlardan ikisini boğarak öldürdü, silahlarını alıp atı avludan yavaşça çekti ve etrafına bakarak atın başını boynunu okşamaya başladı.
“Sana güvenirim aygırım, bir tek sana güvenirim! İkimiz memleketimize kaçalım! Duyuyor musun?” diye onun kulağına fısıldadı. Tekrar etrafına baktı, kimseyi görmeyince ata binip kaçtı.
Ertesi gün Kıtanlar onu kovaladılar, izini takip ederek peşinden koştular, ama yakalayamadılar. Bavurçuk Art Tekin tehlikeli kumluklardan, susuz çöllerden, uçsuz bucaksız yemyeşil otlaklardan geçip İdikut Devleti’nin kışlık başkenti Turfan şehrine geldi ve Hayır İhsan Mabedine rahip kılığında girip Budanın kutlu üstadı Atay Sali’nin yanına geldi, tazimden sonra,
– Ben Bavurçuk Art Tekin! Kıtan’dan kaçıp geldim. Beni sakla! dedi.
Atay Sali önderliğinde Turfan rahipleri “Kıtan’a ceza!” naralarıyla ayaklanmıştı. Bavurçuk Art Tekin’in cesaret ve yiğitliğini gören üstat ona hayran oldu.
– Aferin sana oğlum! Halk seni bekliyordu. İdikut’u kendi eline al! Ben seni ibadethanede saklayacağım. Turfan’da bir ordu kurmak lazım! dedi heyecanla.
– Tus Taygu seni kaçırınca bırak gitsin demez. Benim rahiplerim de bir büyük güç sayılır. Onların eline silah verip askeri eğitimden geçir, Tus Taygu’nun İdikut’taki müfettişi Şaykım bunu duymuş ise… dedi ve biraz durdu, – Her şeyi gözetlemek ve felaketi önlemek lazım. Fırsatı kaçırmamak gerek… Şehzadem! Baban İyen Tömür şimdi Beşbalık’ta. Buda tavafı için hazırlık yapıyor. Başında bir tehlike bulutu var. Baban senin İdikut tahtını ele geçirmek için mücadele edeceğini biliyor! dedi rahip.
– Onun sağ taraf tarkanı kim? diye sordu Bavurçuk Art Tekin.
– Kendi adamı! dedi üstat.
– Kamuoyunu belirleme görevlisini mi kast ediyorsunuz? diye sordu Bavurçuk.
– İşte o şehzadem, Yangıntar Tarkan. İdikut’ta onun yetkisi çok. Halk menfaatini düşünen, iradeli, vicdanlı ve soylu insanlar zindanda yatıyor! dedi rahip.
Bavurçuk Art Tekin düşüncelere daldı. Atay Sali önceleri yaşanmış kargaşa ve feleketleri ona detaylı olarak anlattı. Bu, onu derinden etkiledi. Turfan’daki ordu Bavurçuk Art Tekin tarafından ele geçirilse ve yeniden düzenlense, İyen Tömür’ün tahtının devrileceğini düşünen üstat şehzadenin bu hareketini destekleyeceğini söyledi, fakat Bavurçuk Art Tekin üstadın masum halkın kanının dökülmesini istemediğini hissediyordu ve bunun için ihtiyatlı davranmak gerektiğini düşündü. Atay Sali şehzadenin yiğitliği ve azimli olduğunu bildiği için yine de onu uyardı.
– Beyhude kan dökmek ve devleti parçalamaktan daha büyük günah yoktur! dedi.
Bavurçuk Art Tekin bu uyarıyı doğru buldu.
– Babamın halk içindeki itibarı nasıl? diye sordu Atay Sali’ye.
– Halk hakanın yeni beylerine iyi gözde bakmıyor, sen gittikten sonra öyle oldu.
– Halk yanılmaz! dedi şehzade üstadın sözünü onaylayarak
– Hiç kimse yılanı yanında saklamaz! dedi.
– İdikut Devletinin sabık ve sadık hizmetkârları… Onların şan ve şöhretini, halk arasındaki kıymetini çiğnemek çok kötü bir şeydir, şehzadem! Sen halk çocuğusun! Halka faydalı işleri yapacaksın. Orduda disiplini sağla devletin güvenliği için hareket et. Bu fikrimi makul görüyor musun? diye sordu rahip.
– “Babanın evladı olmaktansa vatanın evladı ol.” diye bir söz vardır, vatan ve halk için hizmet kılmak bizim görevimizdir. Sen bana güvendiysen asla ihanet etmeyeceğim! dedi Bavurçuk Art Tekin.
– Evet! Senin böyle diyeceğini biliyordum, şehzadem! dedi rahip.
Bavurçuk Art Tekin Turfan’da bir ay içinde yeniden kurmuş olduğu ordudaki askerlerinin hepsinin sadadakatine inanmadı. Bu durum askeri talim sırasında belli oldu. Bu durum prensi endişeye sürükledi.
“Bavurçuk Art Tekin kaçaktır. İki devleti savaşa sokacak. Babasından tahtı söküp alacakmış! Kıtan’a karşı savaşmak mümkün değil! Bu tekin bencil! Han babasını mahcup etti! Ona pek güvenmeyiniz !” gibi dedikodu ve sözleri duydukça öfkesi arttı. Askerlerine talim verirken, savaş sanatını öğretirken onlara sordu.
– Bana güvenmeyen kimdir?
– Ben! diye bir asker safın önüne çıktı.
– Ben sana güvenmiyorum şehzadem!
Bavurçuk Art Tekin’in duruşu hiç değişmedi.
– Daha kim var? diye sordu.
Kimseden ses çıkmadı. Bavurçuk Art Tekin ıslık çalan ok ve yayını alıp, – Bu oku kime ve neye fırlatsam siz de hiç tereddüt etmeden ona ok atınız. Bunu bana gösterdiğiniz sadakat olarak kabul ediyorum! dedi.
Bavurçuk Art Tekin, Atay Sali’nin bindiği ata doğru ok attı.
– Ya siz? Neden bakıp duruyorsunuz? diye bağırdı Bavurçuk Art Tekin.
– Sen neden atmıyorsun? diye bağırdı kendine güvenmeyen o askere.
O asker ata ok atamadı, ata kıyamamıştı. Bavurçuk Art Tekin, emrine baş kaldıran bu askerin kellesini uçurdu.
– İstirahat ediniz! Yarın yine Yargol kenarında sesli ok ve yay talimine devam edeceğiz! dedi ve onları uyardı.
– Bundan böyle emrime uymayan ve isyan edenlerin akıbeti ölümdür!
– Baş üstüne! Emrinizi yerine getireceğiz! diye bağırdı askerler hep birden.
Prens, Tanrıdağ tepesinde askerî talim düzenledi. Yanına binecek bir at getirdiler, ama ona binmedi. Kundurasıyla taş