İdikut Roman. Ahmetcan Aşiri. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Ahmetcan Aşiri
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6494-46-6
Скачать книгу
kesmeden karnını yarıp yüreğini sıkıca tutup bekledi.

      – Size olan saygıdan! dedi Kağan. Sanki büyük bir hazine bulmuş gibi neşeliydi.

      – Bu, bana değil büyük hakanımız Bavurçuk Art Tekin’e gösterilen bir saygıdır, kağanım! dedi Atay Sali elini göğsüne koyup.

      Kağan güldü.

      – Bu, Bavurçuk Art Tekin’e değil ilk misafirim olan size saygımdır!

      – Aziz misafir neden geç kaldı? diye sordu Kağan, Angurat Noyan’a bakıp.

      – Cenabı kağanım, aziz misafirlerimiz bizim aptal muhafızlar tarafından biraz baskı görmüş! deyip Angurat Noyan elçilerle muhafızlar arasında yaşanan olayları anlattı.

      – Bu kadar sıkıntı görmüşsünüz öyle mi! Neredeyse Tanrı korumuş, şükür demek lazım!

      Atay Sali ne diyeceğini bilemedi, iki muhafızın suratının beyaza dönüştüğünü fark etti. “Bunların kaderi ne olur acaba?” diye merak etti, onlara sürekli baktı. Kağan, Bavurçuk Art Tekin’e hiç benzemiyordu. Bavurçuk Art Tekin bir güneş, kağan ise ona tutulmuş bir aydı. O, öyle düşündü.

      Cengizhan ay da değil, tam bir katil kesildi.

      – Bunların kafasını çevir! Ömrünü kısalt! İşkence yap, derisini soyup al! Vücudunu parçalayıp çuvala sal, uzaklara at! dedi Kağan; uzun, şişman parmağıyla muhafızlara işaret edip. Sanki kendisi ceza uyguluyormuş gibi söylüyordu.

      Angurat Noyan yan kılıcını asıp, el kılıcını kaldırıp bir muhafıza yol gösterip, onları tekmeleyerek döverek dışarı götürdü.

      – Salaklar yine nerede olduğunuzu unutuyorsunuz! diye çizmeleriyle tekmeledi, çiğnedi

      – Yürü, yürü, yürü diyorum!

      – Hey Uygur! Beni kurtarsana! diye yalvardı genç muhafız

      – Ben sana hiç dokunmadım değil mi? Tanrı buna şahit. Benim suçum yok!

      Atay Sali sustu, fakat onlara acıdığını belirten bir göz teması oldu. “Tanrı bunu kabul etmez!” dedi o içinden “Katilmişsin! Neden bunu benim gözüm önünde yapıyorsun? Bu boşuna değil!” diye düşündü. O, kağanın daha ne olduğunu bilmiyordu. Bilse de ne yapabilirdi? “Bu, kağanın hatası mı? İşkence siyasetinin bir ifadesi mi? İradesini mi göstermek istiyor? Ya da ben çok güçlüyüm mü demek istiyor? Seni Tanrı yaratmışken, sen de bir şeyden korkuyorsun. Acaba neden korkuyor bu kağan? Suçları bir terazide ölçülürse ne kadar olur? Suçlarının ölçüsünü bilmenin Atay Sali’ye göre ne anlamı var? Katilleri hali hazırda yeterliymiş! Öldürüp tüketmek mümkün olmayan hırsız alçaklar çokmuş.” diye düşünürken ötede bir yerde yalvarıp yakınmakta olan genç muhafızın tüyler ürpertici acı sesleri buradan duyuluyordu.

      – Siz bedbahtların cezasını çektirmek lazım. Kendi haline bakmadan Kaplan’ın bıyığını koparmak istiyorlar! Baş eğmezseniz hepinizi kılıçtan geçireceğim! diye bağırdı Cengizhan sanki sokak zorbaları gibi. Onun kabalığı Atay Sali’ye tuhaf gelse de Utay ile Darbay’a doğal geliyordu. Çünkü onlar böyle acımasızlık ve vahşiliği çok görmüşlerdi. Cengizhan her bir muhafız, komutan ve Noyan’dan disiplinli olmalarını, büyük yasada belirtilen talep ve vazifeyi yerine getirmelerini istiyordu.

      Onun bu pespaye kişiliği Atay Sali’ye ters geldi. “Gerçekten bir inancın varmış!” diye ona lanet okumaya başladı “Göz kırpmadan iki cana kıydın!” diye düşündü.

      “Ne düşündüğümü bilseydi gazabına uğrardım. O çiyana dokunmamalı. Adam öldürmekten çekinmeyen bir mahlûk o. Hiçbir şey görmedim, hiçbir şey duymadım. Ben bir misafir, elçi, yabancı elçi, işte hepsi bu!” diye içinden geçirdi.

      Baş belası bu olaylar toz topraklardan veya zorluktan olmuş değil. Ama sanki kıvılcım yukarı mı uçuyor? İnsan kötülük üzerine mi doğmuş?

      Biraz sonra Cengizhan; Atay Sali, Utak ve Darbay’ı kabul evi Sarı Çadıra davet etti.

      Elçiler çekinerek çadıra girdi. Cengizhan ejderha tasviri nakşedilen altın tahtında oturdu.

      – Kaderde görüşmek nasip oldu, öyle değil mi Uygur elçi?

      – Evet, âlicenap kağanım! dedi. Bu cevap içten değildi.

      – Utak! Sana teşekkürler! Darbay! Sana da teşekkürler! Vazifeyi tam yerine getiren becerikli adamlarsınız!

      – Kağan için hizmet kılmaya canımız feda! dedi onlar sevinçle.

      Atay Sali, sağ tarafta asılı kılıç, hançer, ok-yay, sapan, gürz gibi silahları görünce “Bu tür silahlarla nice adamın kafası koparılmıştır?” diye düşündü.

      – Mektup nerde? diye sordu Cengizhan, ayı tabanı gibi elini uzatıp.

      Kağan sözünü tekrarlamadı. Atay Sali buraya gelirken mektubu Utak’tan geri almıştı. Mektubu elbisesinin koynundan çıkarıp, taht önüne iki adım yaklaşarak iki eliyle kağana teslim etti.

      “Tanrıma çok şükür, kendi elimle teslim ettim!” diye sevindi ve sırtından ağır bir yükü kaldırmış gibi hafif hissetti kendini.

      Cengizhan mektubu aldı, evirip çevirip baktı. Tebessümle açılmış dudaklarını kıpırdattı. Sonra o saksağan tasviri nakşedilen ok ve yayını alıp yayını çekip okunu açık kapıdan fırlattı. Bu, kendisi tek başına otururken birisi hizmetime gelsin anlamına geliyordu. Sarı Çadırın kapı beyi hemen girip diz çökerek oturdu.

      – Emir fermanınıza hazırım! dedi muhafız bey, gür sesiyle.

      – Tatatunga hemen gelsin!

      – Baş üstüne kağanım! deyip muhafız bey eğilerek kapıdan çıktı.

      – Sizi? dedi kağan sıkılmış vaziyette oturan Utak ile Darbay’a keskin gözüyle bakarak, – Bavurçuk Art Tekin nasıl karşıladı?

      – Sizin nam şerefiniz, şan şevketinizden Bavurçuk Art Tekin onur duydu ve bize kucak açıp ağırladı. Size olan güveni tamdır. Sizin İdikut’a iyilik yapmanızı istiyor! diye cevap verdiler.

      – Peki, halkı ne diyor?

      – Onlar Batı Kıtan’a düşmanlar!

      – Bavurçuk Art Tekin’i davet edeceğim! Davet kabul görürse onu siz ağırlayacaksınız! Şimdilik Angurat Noyan’ın emri altında hizmet edeceksiniz! derken muhafız bey kapıdan eğilerek giriverdi.

      – Kutlu Kağanım, emir fermanınıza binaen Uygur Tatatunga’yı kutlu huzurunuza getirdim!

      – Girsin! Utay ile Darbay’ı Angurat Noyan’a götür! Çıkın!

      – Baş üstüne kağanım! dedi muhafız beyi. Kağanın emrini kutsal sayarak Angurat Noyan’ı bulup ikisini teslim etti.

      Kağanın huzurunda iki Uygur, iki kardeş, Beşbalık’lı vatandaşlar Moğol toprağında, sarı çadırda karşılaşırız diye hiç düşünmemişti. Bu tesadüfen görüşme, Beşbalık’ı çok özleyen Tatatunga için unutulmaz bir mutluluk ve eşsiz bir fırsat olmuştu. Atay Sali, dinî aydın Tatatunga’yı ilk bakışta tanıdı. Bu genç, Budist tapınağında eğitim görmüştü. Buda, Mani, Şaman akidelerini iyi biliyordu. Çok kitap okuduğu için İdikut’da “Altın başlı çocuk” diye ün kazanmıştı. O; Çin, Moğol, Türk kabilelerinin dil ve kültürlerini mükemmel biliyordu. Çince eserleri rahatça okuyup anlayan, Uygur devletleri ve o devletlere hakan hükümdar olan zatların serüvenlerini iyi bilen, canlı tarih gibi çok değerli bir insandı. Babası büyük bir tüccar,