İdikut
BAVURÇUK ART TEKİN
Zaman ömür kuşu uyumaz Ademoğlu ebedi kalmaz
Tanrıdağ’ın kuzeyinde İdikut Devleti’nin yazlık başkenti Beşbalık’ta Nisan ayının başında on gün devam eden muhteşem bir Buda tavafı düzenleniyordu. Beşbalık’a Hanbalık, Tibet, Curcit, Moğol hanedanlarından resmen davet edilenlerle atalarının yaşadığı Göktürk Devleti’nin Karakurum, Selenga, Hatunbalık gibi bölgelerinde kimliğini ve dilini koruyan şarkî Uygurlar, buna ilaveten Kaşgar, Hoten, Kumul hanlıklarından da misafirler gelmişti. İdikut Devleti sınırından uzakta olan ihtiyar Budist rahipler ve tavaf haberini duyan büyük adamlar da gelenler arasındaydı. Buda tavafına Argu1, Otrar, Buhara, Semerkant, Harezm, Belh, Horasan, Maveraünnehir, Herat, Bağdat gibi Müslüman şehirlerin ticaret kervanları da iki gün önce ulaşmıştı.
Asya’dan gelen misafirlerle tanınmış tüccarlar, uzun ve eğri boyunlarına çeşitli çıngıraklar asılmış mal yüklü dört yüze yakın deveyi Gumatı mabedinin geniş meydanına çöktürdü. Ağzından ak pamuk gibi köpükler fışkıran çökmüş cüssesiyle kaya gibi develer, dinleniyormuş gibi gözlerini yumarak yatıyor, küçük burunlarını yukarı kaldırarak toprağa bulanmış dudaklarını uzatıyordu. Misafir tüccarlar, deveden indirilen Türkistan’da üretilmiş her türlü malı, altın ve gümüşten yapılmış mücevherleri buraya gelen misafirlere Beşbalık sakinlerine teşhir ederek satmaya uğraşıyordu.
Kervancıbaşı, at ve eşeklerine yem vererek onları direklere sıkıca bağladığından emin oldu. Müslümanlar o meydanda kıpkırmızı, papağana benzeyen çiçek resimleriyle dokunmuş muhteşem halıları yere serip üstünde rahatlığın keyfini çıkarırken Beşbalık’ı övüyorlardı.
Kervanbaşı ejderha resimli fincanda çay içerken,
– Beşbalık bizim altın köprümüzdür. Buradan güvenle geçeriz. Dinimiz farklı olsa da dilimiz birdir! diye övündü.
Başına beyaz, mavi sarıklar saran Müslüman tüccarlar bu sözü duyunca ellerini göğsüne koyup,
– Doğru söylüyorsun, muhterem kervanbaşı! dediler.
Müslümanlar seccadeleri serip namaz kılarken Budistler, Gumatı mabedinde rahiplerle beraber oturup Burhanlara aşağıdan bakarak sığınıyorlardı. Diğer misafirler de Gumatı mabedine yerleşiyorlardı.
Devletin batur hakanı kutlu Bavurçuk Art Tekin uzun boylu, çok güçlü, ak yüzlü, kalkık burunlu, bıyık ve sakalları simsiyah, yakışıklı büyük bir zat idi. O, her seneki Buda tavafından önce Beşbalık’ta bir defa yıllık kurultay düzenlerdi. Bavurçuk Art Tekin bu kez Uygur süvarilerinin gösteri yapması için ferman çıkardı. O, fermanı kendi eliyle yazdı ve imzaladıktan sonra Saray müfettişi Tutun’u çağırdı. Tutun elini göğsüne koyup başını eğerek büyük zatın ağzına baktı.
– Mühürdarı çağır! dedi telaşlı bir tavırla.
– Başüstüne cenabları, hemen çağırayım! dedi Tutun ve dışarı çıktı.
Mühürdar sanki kapı önünde bekliyormuş gibi çabucak gelip, Bavurçuk Art Tekin’in önünde tazim etti.
– Fermana mühür basılsın! dedi hakan, önündeki fermanı parmaklarıyla gösterip.
Mühürdar geri geri yürüyerek kapıya kadar geldi, sonra dönüp hakana tazim ederek kapıdan çıktı. Bavurçuk Art Tekin hemen altı tane dışişleri memurunu, devlet işleri müşaviri baş görevlisi ve tellal başını çağırıp emir verdi.
İdikut, hükümdarane bir edayla
– Bu ferman, devletimizin sınırındaki Kumul’dan Manas’a, kutsal Turfan’dan güney doğu Kansu’daki Enşi’ye, güney batı Bügür’e ve güney Lopnur’a kadar en kısa zamanda ulaştırılsın! dedi.
– İzin verirseniz, hemen yola çıkalım cenabı İdikut!
Onlar baş eğip saraydan dışarı çıktılar ve atlarına binip hemen hareket ettiler.
Bu seferki kurultayda büyük ve önemli işleri halletmek gündeme geldi. Bunlar, İdikut Devleti olarak Kıtan Hanlığına bağlı olmaktan vazgeçmek, yapılan eski anlaşmayı yürürlükten kaldırmak, Cengizhan’dan İdikut’a gelmekte olan büyük tehlikeden kalıcı olarak kurtulmanın yolunu araştırmak gibi hususlardı.
Bununla beraber, toplantıda Turfan, Karahoca ve Astana’da iki üç ayda bir defa toplantı düzenlemek, Oğuz Han Pantekin, Bögü Tekin, İrdimin Han, Aslan Han, Bilge Tekin gibi eski hakanları anarak onların ruhlarına kurban kesme ananesi de dile getirildi. Bavurçuk Art Tekin Tanrıya sığınıp Türk hanlıklarını yöneten İdi-kutları da hatırladı. Haftalık ve aylık toplantılarda; İdikut halkının ulaştığı nüfus, devletin beslemekte olduğu hayvan ve savaşa yarayan atların sayısı gibi bilgiler paylaşılıyordu. Kutlu Bavurçuk Art Tekin’in bu tür toplantılara davet ettiği şairler, tercümanlar, Buda din adamlarından Aprinçur Tekin, Göl Tarkan, Sinku Seli Tutung, Kelime Keyşi, Fırat Yaşrı, Kiki Asığ Tutung, Çisuya Tutung gibi edipler eserlerinin halk arasında geniş ölçüde yayılmasını çok önemli mesele olarak dile getirirlerdi. Sanatçılar, zanaatkârlar ve tabipler de toplantıya davet edilirdi.
Bavurçuk Art Tekin, okuma yazma bilen, birçok dinî kitabı okumuş, derin bilgi sahibi bir tekindi. O, «Irk Bitik», «Altın Yaruk» ve başka eserleri de merakla okurdu. Çalgıyı da çok severdi. O, berbap2, yirmi beş telli gonga3 gibi sazları çalabiliyordu. Hakan, atalarının ne kadar kahraman olduklarını iyi biliyordu. İdikut Devletinin tarihini de öğrenmişti, Çin, Kıtan, Tibet, Moğol, Fars, Hind dillerini de öğrenmekten bıkmamıştı. Asker üniformasını giymeyi severdi. Zırh ve miğfer onun iri cüssesine çok yakışırdı. Bazen iki eline de kılıç alıp maharetini gösterirdi. Kılıç, mızrak ve gürz kullanmada eşsiz, savaş saflarını düzenlemede mahir, tedbir konusunda ısrarlı bir komutandı. Akıllı, feraset sahibi, dâhi bir adamdı. Cilalı mızrak kullanırdı. Küçük yaşlarından itibaren sürekli olarak ata binme, mızrak fırlatma ve kılıç talimi yapmakla tanınmış bu büyük tekinin vücuduna hakan kutsallığı, temizliği nüfuz etmişti. Şehrin iç ve dışında başıboş dolaşan miskinleri ibret için cezalandırırdı. Genelev ve meyhanelerde içkili eğlence yapanları, kumarhanede vakit öldürenleri yirmi sopaya mahkûm eder, bunun yanı sıra ülkeden sınır dışına atardı. Onun her zaman akıllı, feraset sahibi bilge adamları yanına çağırıp onlarla istişare etme gibi bir âdeti vardı. İnce ve geniş düşünceli, geleceği düşünerek iş yapan bu dâhi tekinin bütün endişesi Türk vatanıydı.
Bavurçuk Art Tekin, fenerlerin aydınlattığı mis kokulu tütsüler yakılan sarayda otururken derin düşüncelere daldı, uzun parmaklarını bir birine geçirerek parmaklarından hafif ses çıkardı. Bu hareketi yaptığı zaman hakanın yanına girmeye kimse cesaret edemezdi. Hatta sağ taraf danışmanları olan Beşbalıklı Tora Kaya, Tur-fanlı Tarkan Bilge Bukalar bile girmekten çekinirdi. Bavurçuk Art Tekin’in kendisi de bundan rahatsız oluyordu. Üzerindeki zırh ve zincirli ceketinin altında kalbinin biraz hızlı attığı adeta duyulurdu. “Tövbe istiğfar etmeyeceğim!” diyerek kalın dudaklarını sık ve inci gibi beyaz dişlerinin arasına alarak, at ağzını andıran uzunca çenesini oynattı. Az önce kasılarak ısırılmış dudaklarını kımıldattı.
“Sakin ol, telaş etme!”, dedi kendi kendine. “Hepsini bildiğin doğru, gece gündüz istişare ettiğini unuttun mu? Hayır, unutmadım. Hayır, olmaz, böyle yapma derken elimdeki ıslık çalan ok ve yayı nasıl elime aldığıma şaşırıyorum. Elimdeki gücü alıp acı çektirsen olmaz mıydı? Sen, benim sarsılmaz irademi biliyorsun değil mi? Ben yüce olduğumdan dolayı sen de yücesin!” diye mırıldandı.
Kutlu Bavurçuk Art Tekin böyle kendi kendine konuşurken hayal ve düşünceleri onu son yaşanan kanlı olaylara götürdü. Büyüyünce fal taşı gibi parlayan gözleri sanki ateş püskürüyor ve miğferini yavaşça tutuşturuyormuş gibi gözüküyordu. Kalın kirpiği de ışıl ışıl gözlerini kapatmıyordu. Onun güneş vuran yüzü, birisi kül ya da toprak serpmiş, gözünü açık siyah renk ile boyamış gibi soğuk ve tuhaf