Bir gün yanına Nunna Ağa gelip hâlini hatırını sordu, köydeki yeniliklerden haber verdi.
Köyümüze şehirden bir grup adam gelmiş. Kim fakir, kim zengin sayacaklarmış. Yurdun idaresini yoksullar ele geçirmiş diyorlar. Onlar fakir fukaranın yanında olan bir hükümet kurmuşlar.
Bu büyük haber, kalbi kırık biçarenin kulaklarına hoş gelip onu mutlu etmedi. Derin bir nefes alıp işittiği haberle kendi iç derdine yandı:
“Garibanın yanında olan bu dostlar, bahtı kara Pelen’in dönemine denk gelmedi.”
Nunna Ağa yalnız kalan biçare kadının, kaybolan ihtiyardan başka hiçbir şeyle ilgilenmediğini anlayıp asıl gelme sebebini söyledi:
“Geçen gece arkadaşım rüyama girdi. Doyduk, eğer kabul edersen ben kapımdaki keçiyi alıp geleceğim. Onu kurban keselim. Sağ ise başının sadakası olur, değil ise…”
Boğazı düğümlenen Doyduk Hanım’ın dili dönmedi. Yeni kurumaya başlayan gözlerinin pınarından akan damlalar buruşmuş yanaklarından aşağı yuvarlandı. Şalının ucuyla gözlerini silip derin bir iç çekti ve fısıldar gibi konuştu:
“Pelen’e hürmet edene Allah da hürmet etsin. Biz de gün gelir karşılığını yaparız desem yalancı çıkarım, Nunna. Oğlunla, kızınla mutlu ol. Ancak Pelen’i bu kapıdan ebediyete uğurlamadığımdan onun ecelinin geldiğine de bir türlü inanmak istemiyorum. O sağdır. ‘Pelen sağ salim gelsin.’ diye adakta bulunup kes keçini. Böyle yaparsan gönlüm rahat edecek.”
“Benim de asıl niyetim bu.” deyip Nunna Ağa hemen kalktı…
Tuzağa düşen ihtiyarın ise zor günleri birbiri ardınca geçip gidiyordu. Ama sırtı “yüklü” geçiyordu. Kartalın getirdiği leşlerden, aslında, ölmeyecek kadar yiyordu. Ancak bir iki defa kartal “misafirini” kurbağa ve fare leşi ile ağırlamıştı. İhtiyarın tüm içi dışına çıkmıştı. Buna rağmen yiyeceğe iştahla saldıran kuşlara imrenerek tahammül etmiş ve kendi payını boğazından geçirmişti. Ancak bu tuzlu etler ihtiyara kuvvet vermiyordu, aksine günden güne onun takati kesiliyordu. Yerinden kalksa hemen başı dönüyordu, üzerine yalnız olmanın hüznü çöküyordu.
Uzaklardan ganimetle gelen kartala gözü iliştiğinde ihtiyarın kervanı ticaretten gelmişe döner; canlanır, ayağa kalkardı, misafirperver kuşu karşılardı. İnsana iyice alışan kartal, kendi getirdiği azığının ihtiyar tarafından paylaştırılmasına hayran kalıp izlerdi. Üç kuş ile bir insan aynı “sofradan” yemek yerlerdi. İhtiyar, uzun süre ayakta durmaya gücü yetmediğinde sekinin üzerine uzanırdı; anne kartal da hüzünlenen ihtiyarın gönlüne teselli vermek ister gibi onun yanına zıplayıp konardı ve ufuklara bakıp dalardı. Pelen Avcı onunla “sohbet” ederdi: “Mert kuş olduğunu işitmiş olsam da bu kadarını tahmin etmezdim. Ben senin yavrularına kastetmek için çıkıp geldim ama sen onların boğazından kesip beni besliyorsun… İnsanlardan daha cömert hayvanlar da varmış. Pinti Hesip Bey de kendisini adam zannederdi. Fakat o halkın gariban evlatlarının ağzındakini çekip alırdı.”
Her ne olursa olsun, kartal insan değil; adamın dilinden anlamıyor, dostluk hasreti çeken ihtiyarın sözlerine cevap vermiyordu. Bu yüzden de avcı kendi kendine konuşuyor, başından geçen zulümleri hatırlıyor, cefalı ömrünün tek tük de olsa güzel geçen günlerinden sohbet açıyordu. Derin düşüncelere dalan ihtiyar “sohbet arkadaşı” kartalın çoktan uçup gittiğini ise sonradan fark ediyordu.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.