İbrahim’in İsmail’i olsam,
Esvat’ı uzatsam,
Kabe’nin duvarına.
Musa’nın Harun’u olsam
koşsam Turna Dağı’na…
Bir bulut olsam;
Betlehem gecesinde.
Meryem’in İsa’sına ,
atlastan döşek olsam…
Bir bulut olsam;
Davut’un sesine,
Süleyman’ın Belkıs’ına…
Bir bulut olsam;
Nebiler nebisine,
Resulün sevgilisine…
Bir bulut olsam;
Öteler ötesine.
Aksa’nın kubbesine…
Bir bulut olsam;
Muallak Tepesi’nde,
Arş-ı Alâ katında…
Bir bulut olsam;
yetimin bacasında,
sevgili kapısında!
BIR NEFESLIK ÖMÜR!
Bu günler de
geçer gider…
Yağmurlar diner;
gecenin karanlığını,
fecrin aydınlığı deler…
Kara kışın sonunda
cemreler çıkagelir…
Kurt kuş uyanır,
serçeler
kapıya dayanır…
Vurur çelik pençeyle
zalimin yüreğine…
Umut;
umut etmekle
tükeniyor hayatlar.
Her geçen gün
kuduruyor,
kuduruyor hoyratlar!
Bir nefeslik ömürde
tükeniyor şöhretler…
KALAYIM TEK BAŞINA!
Bütün nehirler mi doldu,
kalbimin kuytusuna.
Kalbimde donan kanım
hangi bahar uyanır…
Buz gibi bakan göze,
hangi yürek dayanır…
Kar kadar beyaz değil kimse
şu yalancı dünyada,
kupkuru çalı gibi,
kalacağız burada…
Ak kanatlı bir turna,
uçarken sonsuzluğa,
götürür mü ki beni,
Kaf Dağın arkasına…
Sorgusuz ve sualsiz
kalayım tek başına…
TANIDIK SOKAKLAR!
Bu sokaklardı;
anamın çilediği.
koşup oynadığım,
babamın filesine yapıştığım…
Bu sokaklardı;
bayram sabahları coşan,
toylara kucak açan,
davulun, zurnanın
kardeşçe inlediği…
Bu sokaklardı;
hatıraların saklı kaldığı,
hasretlerin muştusunu aldığım…
MUTLULUK İÇIMIZDE!
Bu topraklar, benim yurdum,
can Anadolu’m!
Bozkırın sarısı,
akşamın kızıl ufuklarına
hasret…
Kırk kanatlı yağız atlı,
yolcusuyum bu yurdun…
Kurtlar gibi hür,
Hür olsun isterim yüreğim…
Rüzgarlarda savrulsun
kederlerim,
yağmurlar dokunsun
bakırdan yüreğime…
Ben böyle mutluyum
toz toprak yollarda,
atım ve köpeğimle…
Kime ne dostlar,
söyleyin kimin neyine!
YALNIZCA!
Bugün kış;
kar beyaz gül isterim,
tertemiz ,
pirupak
gözlerinle gül isterim.
Hiç birşey istemem
şu hayatta,
yalnızca,
yüzüme gül isterim…
BURASI ANADOLU!
Burası Anadolu;
sırt sırtadır kara söğütler.
Gardaş gibi yâr gibi,
dere kenarlarında
halay çekerler…
Türküler nağme nağme,
yapraklarından süzülür.
Dedik ya kara söğüt,
budandıkça güçlenir,
budaklanır dallanır…
Sevda;
gümüş kanatlı kuş olur;
uçar karlı dağlara
orayı mekan tutar.
Burası Anadolu;
her gelen maya tutar,
dalga dalga kabarır,
cihana kafa tutar…
DIL YARASI…
Dil yarası!
Onulmaz bir dil yarası,
kalbi yakıp, kavuran
dinmeyen dil yarası.
Sönüp geçen ömürde,
sönmeyen dil yarası,
alev alev yakıp da,
dinmeyen dil yarası…
MEÇHUL TUZAK!
Düşlerimiz vardı
yarınlar için;
yelkenli kalyonlar
vira vira,yol