Resim 2: Mar Bayciev.
Yüzyüze’de İsmail’in karısı Seyde asker kaçağı kocasına yardım edip etmeme meselesini kendi iç dünyasına çıktığı zor yolculukta muhasebe etmiştir. Bu yolculukta Seyde’nin değişimini tetikleyen hikâyenin evrenindeki olaylar olmasaydı bile Seyde yolculuğunun sonunda onu değiştirecek bir seçim yapmak zorunda kalacağı ana gelecekti. Gülsarı’daki Tanabay’ın yolculuğu hayal kırıklıkları ile doludur. Tanabay bir olumlu kahraman prototipi olduğu için değişmesi ve Sovyetlere baktığı perspektifin sarsılması çok zor olmuştur. Ancak yazar, Sovyetlerde işlerin yolunda gitmediğini Tanabay üzerinden göstermiştir.
Bu kitabın ana konusu olan Marbayciev ve dramaları ile ilgili daha düzgün bir anlamlandırma için Bayciev’i yetiştiren sanat ikliminden kısa da olsa bahsetmek gerekiyordu. Bayciev de yukarıda bahsi geçen genç nesil gibi 1930’lu yıllarda doğan kuşaktandır. Ancak babası Taşım Bayciev’in (1909-1952) Stalin zulmüne kurban giden aydınlar arasında olması oğlu Mar Bayciev’in de Aytmatov gibi Hruşev’in mektubunu, kısmi özgürlük kavramlarını daha net benimsemesini sağlamıştır.
Mar Bayciev’in babası Taşım Bayciev 1952 yılında Karaganda’da hapishanedeyken ölmüştür.
Yazdığı eserlerle ve Ziyaş Bektonov’la (1911-1994) birlikte ilkokullar için hazırladığı Kırgız edebiyat eğitim-öğretim kitapları ile bilinen Taşım Bayciev, İkinci Dünya Savaşı’na katılmış, Ukrayna cephesinde savaşmış, cephede yaralanarak ülkesine gazi olarak dönmüştür. Taşım Bayciev Ukrayna cephesindeyken başladığı Cigitter adlı piyesi yaralandıktan sonra Ukrayna’da hastanede tamamlamış ve cepheden döndükten sonra bu piyes Sovettik Kırgızstan gazetesinde yayımlanmıştır. Ancak yukarıda bahsini ettiğimiz Jdanov’un yazısının etkisiyle piyesin içindeki bazı motiflerden dolayı yazarı ağır eleştirilere maruz kalmıştır.
Savaştan döndükten sonra İlimler Akademisinde kurulan Manas ve Folklor Bölümü başkanlığı yapan Taşım Bayciev Manas Destanı’nın 1100. yıl kutlamaları ile ilgili kurulan komitenin sorumlu genel sekreteri olmuştur. 1100. yıl etkinlikleri nedeni ile Ziyaş Bektonov’la birlikte yazdığı Manas ve Kırgız folkloru konulu kitapta Manas anlatıcıları Sagınbay Orozbakov (1868-1930) ve Sayakbay Karalaev’i (1894-1971) “Büyük Manasçılar” olarak nitelendirdiği için milliyetçilik suçlaması ile 10 yıl hapse mahkûm edilir ve 17 Şubat 1952’de Karaganda hapishanesinde hayatını kaybeder.21
Taşım Bayciev’in, ülkesini savunmak için savaşan ve yara almış bir savaş gazisi olarak ülkesine döndükten sonra hapse mahkûm edilmesi ve hapishanedeyken ölümü elbette geride bıraktıkları, özellikle de sanatçı kişiliği ile ileride edebiyat dünyasında yer alacak olan oğlunu derinden etkilemiştir.
Stalin zulmüne kurban giden bir babanın oğlu olarak Mar Bayciev’in Hruşev’in mektubunu sahiplenmemesi düşünülemezdi.
Sanatçı kişiliğini hangi temel üzerine kurguladığını yukarıda izaha çalıştığımız Mar Bayciev’in bu çalışmada çevirileri okura sunulan iki draması vardır. Bunlardan ilki “Gelin ve Damat” (1975). İkincisi ise Kırgızca ve Rusça varyantlarında “Son Sefer” olarak verilen bizim Türkçeye “Uzun Yol Treni” (1982) olarak çevirdiğimiz üç perdelik dramadır.
1960’lı yıllarda edebiyat dünyasında boy göstermeye başlayan Sovyet yazarları arasında karakter oluşturma meselesi dikkatle üzerinde durulan ve eserin başarısı ile ilgili kıstaslardan birisi olarak kabul edilen konulardan birisi hâline gelmiştir. Kurgu sanatının inceliklerini Moskova’daki iki yıllık yüksek edebiyat ya da senaryo kurslarında öğrenen yeni dönem yazarları olay örgüsündeki canlılık, tansiyon noktaları, neden sonuç ilişkisi ve yazmanın yeniden yazmak demek olduğuna dair bazı temel kavramları muvaffakiyetle özümsemişti. Ancak yazarlarda dikkat çeken asıl değişim evrensel konuları başka bir gözle ele alma şekilleri, gerçek insanı zayıf yanları ile gösterme eğilimi ve toplumsal problemleri korkmadan yansıtmaları şeklinde özetlenebilir.
Resim 3: Kürtaj karşıtı afiş.
Aile, evlilik ve boşanma ile ilgili kavramlar Sovyetler Birliği’nde dönem dönem farklılık gösteren bir yapıya sahipti. Çarlık Rusya’sında aile, evlenme ve boşanma konuları kilise ve din adamlarının sorumluluğunda idi. Ekim Devrimi’nden sonra seçkin Sovyet siyasetçilerinin ve sistemin dine bakışı belli olduğu için madem tanrı yoktu o hâlde tanrının kurallarına uymanın da lüzumu yoktur, şeklinde bir yaklaşım benimsendi. Boşanma işleri eşlerden birisinin hazır bulunmasına gerek kalmadan kayıt bürolarında dahi yapılabiliyordu.22 Kendilerine verilen özgürlüğü farklı yorumlayan Sovyet gençleri bu serbestliği alabildiğince kullandılar. 1930’lu yıllarda devlet organları durumun vahametini kavramaya başladı. 1933-34 yılları arasında yaşanan kıtlık, ailesiz kalan binlerce çocuk ve nüfus artışında meydana gelen azalma Sovyet yönetiminin konuya farklı bir perspektifle yaklaşmasına neden oldu. 27 Haziran 1936’da çıkarılan yasa ile boşanma zorlaştırıldı. Eşcinsellik cezai kovuşturma nedeni sayıldı ve kürtaj23 yasaklandı.24 Ancak aile bağlarında hızlı çözülmenin asıl korkutucu etkisi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra görülmeye başladı. Savaşta milyonlarca vatandaşını yitiren Sovyetler Birliği için nüfus önemli hâle gelmişti. 1936 yılındaki yasa ile 100-200 ruble arasında olan boşanma davası harç ücretleri savaştan sonra 8 Temmuz 1944 yılında yayımlanan kararname ile 4 kat artırıldı. Boşanma mahkemelerinin hakimlerine keyfi istekleri görmezden gelmeleri ve tarafları mümkün olduğunca uzlaştırmaya çalışmaları talimatı verildi. Nitekim önce aile mahkemesine başvuran çiftler boşanmaya karar verme yetkisi bulunmayan bu mahkeme tarafından barıştırılamazsa ancak bir üst mahkemede boşanabiliyordu.25 Bu yasanın etkilerini şu şekilde izah etmek mümkündür. 8 Temmuz kararnamesinden sonra bir yıllık boşanma sayısı 3840 olarak kayıtlara geçmiştir. Bu sayının 3627’si şehirlerde 213’ü kırsal bölgelerde yaşayan çiftler arasında gerçekleşmiştir.26
Ayrıca Sovyetler Birliği’nde evliliği özendirici propaganda faaliyetleri başlamış ve aile kavramının önemi üzerine vurgu yapan yayınlar yapılır olmuştu. Aşağıdaki Sovyet propaganda afişinde “Komünizme fedakârca kendini adamış nesiller yetiştiriyoruz.”