Eserlerinin Tahlili
Tarih Bilinci ve Sözlü Tarih Örnekleri
Yazar, birçok eserinde tarih bilinci ve sözlü tarih örneklerini ustalıkla işler. Özellikle “Ölü Ara”, “Hayat ya da Şöhret”, “Baba” ve “Gazi” gibi eserlerinde Sovyet rejiminin tesisi sırasında meydana gelen olaylar ve bunların Kazak toplumundaki tesirleri bütün çıplaklığıyla aktarılır. Eserlerde, Bolşevik ihtilâlından sonra Beyazların4 Kazak köylerinde yaptıkları zulüm, Sovyet rejiminin gelmesiyle yürütülen kolektifleştirme siyaseti (1920’ler) ve bu siyaset sonucunda temelde hayvancılıkla geçinen Kazakların hayvanlarının ellerinden alınmasıyla karşı karşıya kaldıkları durum ile açlık çok canlı bir şekilde anlatılır. 1930’larda tasfiye siyaseti sonucunda çoğunlukla Kazakların ileri gelenleri “Halk düşmanı” (Halık jauı) bahanesiyle hapishanelere atılır, oradan da ya kurşuna dizilir, ya da toplama kamplarına gönderilir ve ağır şartlarda çalıştırılırdı. Ab-dik, eserlerinde bu konuyu da işler. “Hayat ya da Şöhret” adlı uzun hikâyesinin kahramanı Batır, bir “Halk düşmanı” çocuğudur. Batır’ın hayatı hikâye edilirken bu durumda olmanın getirdiği inanılmaz zorluklar ve engeller anlatılır. Batır’ın hapishanedeki annesinden bahsedilirken, onun gibi binlerce “Halk düşmanı” iftirasıyla hüküm giyenlerin eşlerinin düştüğü durum anlatılır.
1940’lara gelindiğinde II. Dünya Savaşı vardır, Kazaklar da vatan koruma savaşına katılmaktadırlar. Savaşa gidebilecek bütün erkekler savaşlarda, kalan halk; kadın, çocuk ve yaşlılar, ağır ve zor şartlarda, geçim sıkıntısı ile tarım ve hayvancılıkla meşgul olurlar. Bütün bunların yanında, geride kalanlar savaş meydanına yardım göndermek için ağır vergiye de tabi idiler. Kazak toplumunun maddi ve manevi açıdan çektiği zorluklar, ağır insan telefatı, yazar Abdik’in eserlerinde kendilerine yer bulurlar.
Sovyet devrindeki Kazak toplumunun yaşadığı birçok trajedi, Stalin ismiyle bağlantılıdır. Siyasetin uygulanmasında aşırıya kaçma gibi, Stalin’in kültleştirmesi de bir illet olmuştur. Stalin kültleştirilmesi, “Hayat ya da Şöhret” povestinde, Sakan örneğinde aktarılmıştır. Bu uzun hikâyede, yatılı okulda okuyan dört lise öğrencisi, sert kış şartlarında okullarının biraz ısıtılabilmesi için odun hazırlamak ve dal kesmek için yerleşim yerinden uzak bir yere giderler. Akşama kadar dal kesen çocuklar hem yorulmuş hem de acıkmışlardır. İçlerinden birisi, üç kilometre kadar bir yerde uzaktan akrabası olan Sakan’ın yaşadığını söyleyerek, ona uğramayı teklif eder. Bu akraba, deve yetiştirdiği için ıssız bir yerde tek aile halinde yaşayan, fazla geleni gideni olmayan bir evdir. Sakan, lise öğrencilerini çok iyi karşılar, çocuklar akşam yemek yiyip, bu evde gecelerler.
“Önlerine et geldi. Sakan ortaya konan tabağın altına koymak için içeriden bir tomar gazeteyi alıp, birini açıp bakmıştı ki, ilk sayfada Stalin’in resmini görüp korkuyla ‘Eyvah, bu kişi çıkıverdi’ dedi. İkinci gazeteyi açtı, orada da aynı resim varmış. Üçüncü gazetede de önderin resmi vardı. Sonunda dayanamadı, ‘Her neyse, bu kişi önder olabilir, ama yemekten büyük değildir’ diye, son gazeteyi tabağın altına seriverdi.” …Bu olayın üzerinden fazla vakit geçmeden, ana kahraman Batır, Sakan’ın hapse atıldığı haberini duyar. Suçu ise Stalin’in resmiyle alay edip, tabağın altına sermesi idi. Hüküm giyme maddesi, Sovyet karşıtı propaganda yapmış olması. İşin en ilginç kısmı ise bu olayı kimin yetiştirdiği konusu idi. Batır, önceden de NKVD’nin [dönemin İç İşleri Bakanlığı], çocuklar arasından dahi kendilerine ispiyoncu tayin ettiklerini duymuştu, fakat Sakan’ın evine giden dört çocuk. Birisi kendisi, kendisinin bu kurumla ilişkisi olmadığını biliyor. O zaman kalan üç kişiden hangisi olabilir? Üçü de biz değiliz diye kendilerinin olmadığını söyleyip yemin ediyorlar. Hiçbir insana inanmak mümkün değil.5
Yazar Tölen Abdik’in, “Hayat ya da Şöhret” uzun hikâyesinde, usturuplu şekilde sıkıştırmış olduğu bu bilgi, aslında gerçek hayattan bir kesit ve döneminde oldukça sık rastlanmış olan bir illettir. Tarafımızdan yürütülmekte olan Orta Asya’nın Sovyet dönemindeki tarihini, dönemin şahitlerinden, yaşayanların gözünden kaydetmeyi amaçlayan sözlü tarih projesi çerçevesinde, çok benzer olaylara hem Kırgızistan’da, hem Kazakistan’da defalarca rastlamıştık. Örneğin Stalin kültünün güçlü olduğu dönemlerde, Kırgızistan’da gerçek hayatta yaşanan bir olayda, birisinin, hasmının ayakkabısının altına Stalin resminin olduğu gazeteyi sermesi, sonra da arkadaşını ihbar etmesi ve mağdurun hapse atılması, bu şekilde hasmının hayatının çıkmaz yola sürüklenişi, bizlere bu sözlü tarih çalışmaları esnasında anlatılmıştı. Tölen Abdik, böylece gerçekte yaşanmış olan olayları ve tarihi ustalıkla eserlerine dâhil etmekte, okurlarının tarih bilgisinin ve bilincinin artmasına katkıda bulunmaktadır.
“Baba” povestinde, ölüm döşeğinde yatan babasının başında bekleyen oğlu, babasının daha önce anlattıklarını hatırlar. Yazar, hatıralar vasıtasıyla geçmişi ve tarihî olayları kaleme almaktadır. Son saatlerini yaşayan babasının hayatını hatırlarken, onun yaşamış olduğu dönemde Beyazların Kazak köylerine yaptıkları zulümler, Sovyet rejiminin tesisi esnasında halkın yaşadığı zorluklar, iktidarın dine karşı açtığı savaş, kolektifleştirme sancıları ve yankıları, II. Dünya Savaşı, yokluklar, ölümler, kayıplar ve ekonominin düzeltilmesi için verilen emekler gibi olaylar hatıralarda belirir. Bu eser, Kazakların Sovyet devrinin ilk yıllarındaki yaşayış ve tarihi ile ilgili oldukça önemli hatıraları kayda geçirmiştir. Bununla beraber, şehirde eğitim aldıktan sonra orada yaşamaya devam etmiş olan ve babasına gereken ilgi ve önemi gösteremediğini düşünen oğlunun vicdan azabı konusu da işlenir. Memleket kavramı, halkı ile beraber olma değerleri, oğlunun yüreğini ölümden beter sızlatır.
Ayrıca, Abdik’in eserlerinde zengin etnografik ve folklor malzemeleri de bulunmaktadır. “Ölü Ara” romanında “ak süyek” oyununun tasvir edilmesi gibi, diğer birçok eserinde de Kazakların gelenek ve görenekleri çok ustaca işlenmiştir. Yazar, dilini, gelenek ve göreneklerini, benliğini, kimliğini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalan Kazak toplumu için değerli birçok etnografik ve folklorik malzemeyi, Sovyet zamanında bile çekinmeden eserlerinde işlemiş ve genç nesli bilinçlendirmek amacıyla bilgisini paylaşmıştır.
Tarih Yazımında Adalet Sorgulaması
Tölen Abdik’in, “Ölü Ara”6 romanında “Oymawıt” ve “Seyit” adlı kahramanların tartışması ile toplumun ulaşmak istediği hedefler ve adalet, dürüstlük, eşitlik gibi manevî değerler sorgulanır. Ayrıca, başarı ve gelişme kavramları da sorgulanır. Bununla beraber tarihi, tarih yazımını ve tarih yazıcılığındaki anlayış da tartışılır. “Aman Tanrım, …biz tarihten Büyük İskender’in dönemini, Yunanistan’ın en başarılı çağı diye okuduk. Başarı ne demek? Ülke ne kadar çok suç işlerse, ne kadar çok yeri işgâl ederse, ne kadar çok insanı kırarsa, o kadar çok başarı mı demektir? Bundan sonra nasıl olur da hakikat, adalet veya mutluluk hakkında konuşabiliriz.”7 Baş eğdiğimiz liderlere, güçlü derken acımasız olan da onlar değil mi, tarihte en çok kan döken liderleri en başarılı diye mi kabul ediyoruz, şeklinde paradokslar doğurur ve okurlarını sorgulamaya davet eder.
Felsefî Sorgulama ve İrdeleme
Tölen Abdik’in kendine