Yemeş belli etmek istemeden:
“– Benim elbisem dokuma değil, ipek” diye ısrar etti.
Annesinin bekârken çeşitli iplerden işleyip nakışlayarak Baygilde ağabeye hediye ettiği, bugün bile sandığın dibinde duran ipek keseyi gördüğünden beri gönlünde en güzel şeyin o ipek olduğu kalmıştı. Bu onun dilinde en büyük övgü sözcüğüydü.
“– Dokuma işte, bıraksana kızım” diye ısrar etti Şehit dede.
“– Değil. İpek ipek! Benim elbisem, eşarbım, kazağım, annemin diktiği gacır gucur eden çizmem bile ipek!” dedi Yemeş. Daha da cesurca ihtiyar Şehit’in cübbesinin kollarından ve kara bağcığından tutup çekti:
“– Dede senin cübben kendir dokumadan. Kendir dokuma cübbene bıçkı küçüğü iliştirerek kirletiyorsun. Hanımınla kavga edersiniz” dedi.
İhtiyar Şehit Yemeş’in cevaba şaşırmamasına sevinip kıs kıs diye güldü.
Bazen işten yorulup mola verdiği zaman Yemeş’e hikâyeler anlatıyordu. Yemeş daha çok “Keçi ile Kurt”
hikâyesini dinlemeyi seviyordu. O hikâyenin melodiyle söylenen kısmı daha bir güzel geliyordu.
“Nine ile dede,
Horul horul uyuyor,
Yanlarında bir çocuk.
Ahırdaki beş keçi,
Hırt hırt çiğniyor,
Saraydaki alacalı tay,
Bağıra bağıra kişniyor.
Girişteki kudurmuş enik,
Ilgıt ılgıt uluyor,
Beş keçinin beşini de,
Yemeye çalıştı beni de!
deyip ahenkli ahenkli, aç kurt diye uzatarak koşma söylüyordu Şehit dede. Yemeş de ses çıkarmadan dinleyerek onun yanında oturuyordu…
Sıvakay nine onları bu hâlde pek çok kez görmüştü. İhtiyarın hayranlıkla:
“– Vah vah, kurnaz bir çocuk olacak bu Yemeş. Erkek olsaydın bir yiğit çıkardı senden. Kız olarak ziyan olmuşsun” diye söylediğini de duymuşluğu vardı. Şimdi bunları hatırlayıp korkarak:
“– Onun gözü değmiştir” diye tekrarladı.
“– Öyledir, öyledir. Onun gözü çok keskin. İnsanı geçerken görür, dümdüz deler gibi bakar o” dedi diğer nineler de. Sonra hiç vakit kaybetmeden ihtiyardan bir yama alıp yakarak Yemeş’e koklatmaya karar verdiler. Ertesi gün sabah erkenden Sıvakay nine Şehit dedelere geldi. İhtiyar bu sırada her zamanki gibi gamsız gamsız terennüm ederek, sıcaktan kuruyup çatlamış fıçısına yeniden halka vurmaya çalışıyordu. Sıvakay nine hâl hatır sorup, fıçının nasıl birleştiğine bakarak ihtiyarın etrafında döndü, pantolonundan bir yırtık aldı. Halk ağzında “kırk yama” denen, gömlek ya da pantolondan kopan bu parçalar ihtiyar Şehit’te çok olduğundan Sıvakay nineye bu işi yapmak hiç zor olmadı. İhtiyar Şehit hiç fark etmeden işine devam etti.
Aynı gün bu yırtığı ısıtıp Yemeş’e koklattılar. Lakin bu da ona huzur getirmedi. Yemeş sürekli eskisi gibi ateşler içinde yanarak daha da hastalandı. Sıvakay nine başka çareler aramaya başladı. Şu an hiç olmazsa bu çocuğu iyileştirip Baygilde’nin ailesine huzur getirmeyi istiyordu. Bu hastalığın sebepleri hakkında sürekli düşünüyordu:
“– Nazar değmemiş. Ama çok korkmuş. Tedavi etmek gerek” dedi. Baygilde ağabey Yemeş’e sıcak çarptığını ya da terliyken suya indiğinde ciğerinin şiştiğini düşünse de şimdi tüm ailesine bakıp yardım eden Sıvakay ninenin hatırına tedaviye karşı çıkmadı. “Haydi, yapsın. Faydası olmayacağı gibi zararı da olmaz” diye düşündü. Hatta tedavi edilirken kızını kendisi getirdi. Sıvakay nine “dinden çıkmış kişi” olan Baygilde’nin böyle iyi olup, sakinleşmesine sevinerek:
“– İşte görüyorsun Baygilde kayın, iki defa oldu. Allah’ın izniyle hastalığı bedeninden ovarak alacağım” diye ara vermeksizin konuşarak tedavi etmeye başladı. İlk önce kaşık başı gibi olan ak kurşunu kepçeye atıp eritti. Sonra (bir dua bilmese de) ağzının içinden bir şeyler okuya okuya soğuk suyu Yemeş’in tepesinde döndürerek erimiş kurşunu cos! diye suyun içine döktü. Yemeş bu sesten korkup, elini ayağını sallayarak ağlamaya başladı. Baygilde ağabey kızını çabucak annesinin yanına götürüp sakinleştirmek istediyse de Sıvakay nine izin vermedi.
“– Dur. Bak, kayın. Neyden korktuğunu öğrenelim. Korktuğu şey belli olmazsa tekrar dökeceğiz” dedi. Sonra soğuk suyun içinde etrafa sıçrayarak, anlamsız bir şekilde katılaşan kurşuna dikkatle döndüre döndüre bakmaya başladı. Sonra:
“– Örümceğe benzemiş. Örümcekten korkmuş” sonucuna vardı. “– Öyleyse test etmek için bir daha bakalım” dedi. Sonra kurşunu tekrar eritip, yine cos ettirerek Yemeş’in başucundaki suya döktü. Yemeş yine korktu, yine ağladı. Bu sefer de kurşun horoza benzemiş, Yemeş horozdan korkmuş oldu.
“– Sağlığı geri gelirse yürek sureti düşmesi lazım” diye doğruladı Sıvakay nine. Baygilde ağabey de karşı çıkmadı. Sıvakay nine Yemeş’i sürekli böyle korkutup ağlatarak hevesli bir şekilde tedaviye devam etti. Sonra kurşun dökülerek ısınan suya düşen şeyler çok sıçramayınca, daha yuvarlak bir şekilde katılaşan kurşunu kâseden alarak:
“– İşte sağlığı geldi. Yürek sureti düştü. Şimdi iyileşir inşallah” dedi ve kurşunun daha sivri bir yerini delip, ip geçirerek Yemeş’in boynuna taktı. Korkup ağlayarak hâlsizleşen çocuk babasının elinde uyuyakaldı. Sıvakay nine Baygilde ağabeye gururlu bir bakış atarak:
“– Gördün mü kayın, sağlığı gelince çocuk nasıl da sakinleşti! Söyledim, şifasını bulur dedim!”
Kendinden çok çocuğu için endişelenen anne sadece sessiz sessiz ağladı.
Bu koca karı ilaçlarından sonra Yemeş sadece geceleri değil gündüzleri de uykusunda sayıklayarak, korkusundan tekrar hastalandı. İki hafta sonra bir gün neredeyse ölecek hâle geldi ve hastalığı çok ağırlaştı. O zaman Şehit dede yeni kesilmiş bir koyunun derisini alıp Yemeş’i ona sardı. Yemeş ılık deri içinde baştan ayağa terleyerek hastalık başladığından beri ilk kez rahatça uyudu. Şehit dede yaptığı işten memnun olup:
“– Ben size çok önce söyledim. Çocuğa ter hastalığı gelmiş. Terletmek lazım dedim ama siz dinlemediniz. Şimdi de ekin zamanında yeriz diye büyüttüğüm koyunumu kestim, derisini de sıcak sıcak getirdim. Kızıma çorbasını da annesi içirir. İyileşir” diye söylendi. Baygilde ağabey ile Seğüre yenge ona nasıl teşekkür edeceklerini bilmeyip sessiz sedasız kaldı. Şehit dede onları bu durumdan kurtarmak için:
“– Tamam, tamam koyununuz olmayınca nereden deri bulacaktınız? Ne yaparsın, durum yok. Zenginlik akıl karıştırmaz, yoksulluk akıl buldurmaz demişler. Sizdeki de aynısı” dedi üstüne ve takatsiz şekilde yürüyerek çıkıp gitti.
O günden sonra gerçekten de ılık deri içinde terleyince hastalığının buhranı geçti, Yemeş’in ateşi düştü, sağlığı düzeldi. Yerinden kalkıp, onun da annesinin de gözüne, ağzına yapışıp onlara eziyet eden sinek sürüsünü kovmaya başladı. Sadece dışarıya oynamaya çıkacak hâli yoktu. Seğüre yengenin hâlini görmeye, ailenin üzüntüsünü paylaşmaya konu komşu ve yaşlı kadınlar sürekli gelip gidiyordu. Gençlerin bazısı