İnsandır Bizim Adımız!
(Soldan sağa) Balkar şairi Kerim Otarov, Kâzim ve Kaysın Kuliev. Nalçik, 1940.
KAYSIN KULIEV
KÂZİM’İN KİTABINI OKURKEN YAZILAN ŞİİR
Bu kitabı mıdır, yoksa, halkımızın
Yaralarla dolu kalbi mi?
Duyuyorum ben hıçkırıklarını genç kızın;
Bağırıp, yıkıldı vurulan ren geyiği.
Bu kitabı mıdır, yoksa, halkımızın
Rüyaları mı – puslu gecelerde gördüğü?
Görüyorum dağ geçidi karında, kan izini;
Yaralı juğutur yıkılıyor yere.
Bu kitabı mıdır yoksa halkımıza
Verilen sabır ve bol bol hüzün mü?
Düşmanlar saldırdığında anayurdumuza,
İnsanlarımızın yaralarını yıkadığı su mu?
Bu kitap – mert sesidir, boyun eğmeden,
Dar köprülerden geçenlerin.
Azap taşlarını sırtında taşıyıp,
Yorgun omuzlarında götürenlerin.
Onların mert vasiyetleridir sanki,
Helal yürekleri burda kalmışçasına,
Mezar taşlarına yazı yazmışçasına,
Çektikleri zorluklar hakkında dağlar içinde.
Bizden önce gidenlerin dikkatli seslerini
Dağ zirveleri duymuşçasına peşlerinden,
Okuyoruz bu kitabın satırlarını
Işıklarıdır asırlar ateşinin.
KÂZİM MEÇİEV
MÖÇÜLANI KÂZİM (KÂZİM HAJİ)
(1859 – 1945)
1859 yılında Balkarya’nın Şıkı köyünde doğdu. Babası Bekki, doğuştan topal olan Kâzim’i imam olabilmesi için Dağıstan’dan gelen hocanın yanına verdi. Hocası Arap, Fars ve Osmanlı edebiyatını iyi bildiği için, Kâzim o yıllarda Balkar dağlarında çok nadir rastlanan bu fırsattan yararlanarak bu edebiyatlarla yakından tanıştı. Üç kez Mekke’ye hac vazifelerini yerine getirmek üzere gittiğinden halk arasında Kâzim Hacı adıyla tanındı. Okuyucular ve edebiyatçılar ise günümüzde de ondan KÂZÎM diye söz ederler. Hacı, Arap ülkelerinin yanı sıra Osmanlı topraklarını da gezdi. Tüm Türk halkları için Ahmet Yese-vi, Türkiye için Yunus Emre ne kadar kutsal ise, Karaçay-Balkar Türkleri için de Kâzim o kadar değerli bir düşünür ve şairdir.
Kâzim bir taraftan Çarlık Rusyası’nın, diğer taraftan yerli yönetimin, zengin toprak ve mal sahiplerinin baskısı altında ezilen halkıyla, aziz yurduyla bütünleşen, halkının acısını paylaşan bir halk ozanıdır; aynı zamanda, O, Balkar’ların yeni tarihinde çağdaş dönemde yazılı edebiyatın temelini de atmıştır. Meçiev, kafasında ana diliyle oluşmaya başlayan şiirlerini yazıya dökmek için Arap alfabesini kullanır, yani fiilen, Arap harflerinden bir Karaçay-Balkar alfabesi icat eder; bu, uluslaşma sürecinde de bir adım olur. 1917’de Rus İhtilali Kafkasya’ya kadar uzanır ve Kâzim, din konusu dışında, ihtilali destekler; çünkü yeni düzen, şairin tüm sorguladığı konulara cevap vermeyi vaad etmektedir.
Ancak, Kâzim, Sovyet iktidarının bütünüyle, olduğu gibi kabul edemeyeceğini görmekte gecikmez. Öncelikle şiddete başvurulması, dinin baskı altına alınması, tartışılıp düşünülmeden karar alınması, dürüst insanların ‘siyasi suçlular’, ‘vatan haini’ yaftasıyla tutuklanmaları, özellikle 1930’lardaki Stalin rejimi soykırımları, ve nihayet, Kâzim’in de ölümü ile sonuçlanan Karaçay-Balkarlar da dahil, birçok halkın Orta Asya ve Sibirya’ya sürülmesi gibi eylemlere şair bazen şiirleriyle, bazen de açıkça muhalefet etmiştir. Yüzyıl başında hac vazifesini yerine getirmek için Mekke’ye gittiğinde gurbet illerinde ölmek istemeyerek yakaran şair, 1945 yılında, sürgünde, Kazakistan’da aç ve sefil bir halde dünyaya gözlerini yumar ve meçhul bir mezarlığa gömülür. Ancak ölümünün 32. yılında genç Balkar şairleri Kazakistan’a giderek, büyük halk ozanının mezarını Taldı-Kurgan ilinin Telman köyünde bulurlar. 1999 yılında Meçiev’in naaşı Nalçik’e getirilir ve Stalin rejiminin Balkar halkına karşı işlediği soykırımda ölenlerin anısına yaptırılan anıtın yanında toprağa verilir.
Sana kayıkla ulaşmak
İstedim ama, olmadı.
Ak kayığım alabora,
Koydu beni yarı yolda.
Sesimi hiç duymadın,
Haykırıp yola çıksam.
Kayalardan yansır sesim,
Ben duyarım sen çağırsan.
Allah bize aşkı buyurdu,
İnsanlar alıyor elimizden.
Rabbim’den daha mı güçlü,
Bu zalimler, O göktekinden?
Allah’ım, bize nasip buyurdun,
Onu reddediyor bu kulların.
Yakarmaya, diz çökmeye,
Asla izin yok Allah’ım!
Delirdim ben, gözüm yıldızlarda,
Otuzumda yitirdim aklımı.
Bir tek seni zikredip anıyorum,
Orucu namazı çoktan unuttum.
Öfkeyle dolaşmaktan ne çıkar,
Babanın seni bana veresi yok.
Başlık parasını sayıp razı etmeye,
Babam fakir, dünyada hissesi yok.
Yiğitlik keskin hançer,
Korkaklıksa kör balyoz.
Yiğitlik yurda nefer,
Korkaklık ateşe toz.
Yiğitlik çakmak taşı,
Korkaklık ıhlamur ağacı,
İnsandır insana aşı,
Mertliği ondan seviyoruz.
Aşk, zamanında hem oğlana, hem kıza
Olmuş altın armağan, kutlu çeyize.
Dünyaya bakıyorum da bozuldu artık
Her âşık birbirinden davacı, gelmiş göze.
O, büyük zorluklar getirir,
Töreye, aileye yad ettirir.
Âşıkların sevdasını bitirir,
Candan bezdirir sağken öldürür.
Mutluluk değil, zenginlik ardında şimdi,
Kör ihtiyar zenginse genç kıza eştir.
Yoksul kız çok güzelse bile eksiktir,
Yakışmaz yoksula bir damla mutluluk.
Tahir ile Zühre’ye destan yazdım,
Aşkın itibarını methettim.
Zavallı Kâzım şimdi üzgün ve şaşkın,
Kalmadı gençleri tek bir savunan.
Şiir