Kocaman’la hep beraber
Mesut olsak ya ne dersin?
TAVSİYE
Ne derlerse desinler
Deliorman desinler.
Bu güzelim ülkede
Yari dilber desinler.
Çiçekleri bahçede
Her bir renkten desinler.
Babaları oğullar
Dinliyorlar desinler.
Erginleşmiş kızları
Günahsızdır desinler.
Nasihatler tutanlar
Yücelere desinler.
NO: 88 GALİP MEHMET SERTEL (1942)
Galip Mehmet Sertel 1942 yılında Silistrenin Akpınar (Bist ra) köyünde bir çiftçi ailesinde doğdu. İlk ve orta okulu doğdu ğu köyde okudu. Daha sonra Hacıoğlu Pazarcığında (Tolbuhin) açılan Türk Pedagoji okulundan mezun oldu. On yıldan fazla doğduğu köyde ve aynı ilin diğer köylerinde ilk okul öğretmen liği yaptı. Daha sonra Silistre’de Türkçe yayımlanan “Ziya“ adlı il gazetesinde beş-altı yıl editör olarak görevde bulundu. Ga zetenin kapanmasından sonra Bulgar Çiftçi Birliği Partisinin il teşkilatında Şube sorumlusu olarak çalıştı.
1985 yılında Bulgar Hükümetinin Bulgarlaştırma kampanyasına karşı çıktı. Tutuklandı ve sürgüne gönderildi. Üç yıl işsiz kaldı. 1989 yılınnın 11 Kasımda Jivkov grubu iktidardan düşürüldü.Yeni bir dönem başladı.Galip Mehmet köyünde “Hak ve Özgürlük”, partisinin kuruşlmasında önemli görevler aldı. 1992 yılında Türkiye’ye geldi. İstanbul’a yerleşti. Halen İstanbul’da bir ilk okulda sınıf öğretmeni olarak görevini sürdürmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca biliyor.
Galip Mehmet Sertel şiirle orta okul yıllarında tanıştı. Önce çocuk şiirleri yazdı daha sonra doğup büyüdüğü ve vatan bildiği Dobruca’nın uçsuz bucaksız buğday tarlalarında çalışan Türk köylüsünün Bulgaristan ile Romanya’nın Dobruca için sınır kavgalarından çektiği acı dolu kaderini ve her on beş yılda bir gelen göç trajedisini dile getirdi. Şiirlerinde arı bir Türkçe kullandı.
Şiirleri merkez ve yerel gazetelerin sanat sayfalarında dağınık bir şekildedir.
“Toz Toprak Dobruca”, Şiirler, Prizren, Kosova, 2007
DOBRUCA 73
Dobruca’ mı anlatayım sana
Gözümü açtığım ilk göz ağrısı
Gönül ocağım
Sosuz kırlarda
Sabırsız koşan çocukluğum.
Ayrı düşmeye gör
Sol yanımda acım sızım
Ekilecek tarlam
Geçilecek yolum
Bir tane evim bağrım.
Mutluluğa uzanan el
Ben bu toprağın oğluyum
Baba yurdu burası
Burası sevilir ömre bedel.
MANZARA 74
Yıldızlar okşuyor beyaz elleriyle
Kar yüklü dağların tepelerini
Tabiat gülüyor sihirli sesiyle
Yırtarak gecenin siyah matemini.
Ay çalkalanıyor sema deryasında
Ceviz dallarının dökülmüş ak nuru
Geceler tutulmuş sükut rüyasında
Etrafta geziyor gecenin soğuk ruhu.
BEKLEYİŞ 75
Bir kız
Bir deniz
Deniz yıkıyor göz yaşları ile
Kızın beyaz ayaklarını
Martıların kahkahaları
Öpüyor dalgaları..
Kız gülüyor güneş gibi
Hasretli bakışı sahilde
Çıplak ayakları
Gamlı sahilde.
ŞİİR DEDİĞİN 76
Şiir dediğin,
Müjde kuşu bütün iyiliklerin
Ana toprağa düşen tohum
Özgürlüğe, güzelliğe adanmış
Ha doğdu
Ha doğacak…
Şiir dediğin
Şu bizim Koca Balkan haydut şarkıları ile
Oturmuş memleketler güzeline
Düşmanla düşmüş amansız cenge,
Ha yendi
Ha yenecek…
Şiir dediğin,
Rakovski’ nin77 kından çıkmış kılıcı
Veya kız bakışlı dağ çiçeği
Diz çöküp kaynaktan içtiğim su
Veya bir iki dilim ekmek Dobruca’ da
İhtiyar babamın gönülsüz sofrasında.
BİZİM MEMLEKET 78
Bu yollar ip gibi uzun
Tuna’ dan Rodoplar’a
Bu bereketli toprak
Talihinde bin bir acı yara
Tarihinde bin bir şanlı dava.
Denize akan o küçük ırmak
Bu Koca Balkan haydut şarkıları ile
Bu gül vadisi oylum, oylum
Bizim memleket oğlum
Bu abideler
Dağ başında yol kavşağında
Acı geçmişte, yiğitliği hikaye eder.
Gördüğün o harabeler ki
Sıvasız duvarları kurşun yarası
Kulak kabart oğlum
Sönmemiş ocak başlarında gece yarısı
Paisiy’ in79 tarihinde anlatılan yerler
Bizim evler
Bizim memleket.