c. Tabiat Düşmanlığı: Komünist rejiminin insan ve tarih düşmanlığının yanında üçüncü önemli tahribatı tabiat alanında olmuştur. Yine rejim, devlet ve toplum adına ya da başka gerekçelerle tabiatın özgün yapısı, doğal dengesi yok edilmiştir. Aytmatov eserlerinde bu evrensel meseleye de yer vermiştir.
Nitekim Dişi Kurdun Rüyaları adlı romanında Bazarbay gibi tabiata kötülük yapan, kurtları öldürmek isteyen kötü insanlara yer verir. Burada kurtlar saf tabiatı, doğal dengeyi, tabiatın kendi doğal yapısı içinde var olan hayvanları, bitkileri, her şeyi ve iyiliği temsil eder. Bu romanda esas olarak Komünist Rusya’nın makine tüfeklerle sayga avcılığı, kurt yavrularının öldürülmesi gibi tabiatın saf, temiz, doğal yapısına ne gibi zararlar verdiği üzerinde durulur. Burada ayrıca kurtların öldürülerek neslinin tüketilmesinin simgesel karşılığı da Türk milliyetinin simgelerinden biri olan kurdun yok edilerek aslında Türk kültürünün yok edilmesidir.
Aytmatov, Manas destanına ait birçok malzemeyi yeni ve modern bir yaklaşım ve teknikle yeniden üretti ve zamanına aktardı. Manas destanında her destanda olduğu gibi olay ve hamaset ön plandadır. Aytmatov ise bu olay parçalarını aldı, bunların tipik olan kahramanlarını daha çok karakter tahlilleri halinde yeniden zenginleştirerek üretti. Epik değil dramatik boyutlarıyla işledi. Olay unsurunu düşünceyle, felsefeyle, analizle, yorumla zenginleştirdi.
Aytmatov, Rusların patronu olduğu Sovyetler Birliği dönemine ve rejimine ilişkin olarak bilinçli milliyetçi bir Türk tepkisiyle yaklaşır. Rusların Komünist rejimle Orta Asya Türkleri üzerinde ne gibi emperyalist baskılar uyguladığını, ne gibi zulümler ve haksızlıklar yaptığını çok iyi bilir ve bunları dile getirir. Nitekim kendisiyle yapılan bir mülakatta 20 Ocak 1992’de Azerbaycan Türklüğünün bağımsızlık hareketlerine karşı Rusların kanlı bir baskın düzenlemesi ve Kazakistan’da 1986’da meydana gelen kanlı Jeltoksan olayları hakkında yaptığı bir değerlendirmede şöyle der:
“Her iki olayda da Sovyet imparatorluğunun, iki halka hem de aynı kökten gelen iki kardeş Türk halkına karşı işlediği kanlı suçlardır. Kazakistan da Azerbaycan da bu tarihî imtihanı kan ile verdi. Büyük gösteriler düzenlendi. Her iki hadise, SSCB’nin dağılması, bugünkü BDT’nin oluşması ve cumhuriyetlerin bağımsızlığını kazanmasında çok önemli roller oynadı. Çünkü her iki hadisede de Sovyet İmparatorluğunun kardeş Türk halklarına karşı zulmü, adaletsizliği vardı.
(…) SSCB, zulüm üzerine bina edilen bir imparatorluktu ve halkların bağımsızlık hareketlerini kanla boğmaya çalışıyordu. Sovyet İmparatorluğu için halklara zulmetmek, çok sıradan bir durumdu. İşte bu zulüm siyasetinin devam ettiği yıllarda Kazakistan’da da Azerbaycan’da da kan döküldü, halka büyük bir zulüm yapıldı.” 30
Aytmatov eserlerinde sıklıkla ideal Türk kadını tipini işledi. Türk kadının üstün özelliklerini, belirgin niteliklerini öne çıkardı. Güzel, iradeli, çalışkan, mücadeleci, zorlukların üstesinden gelebilen, becerikli, sevgi ve merhamet dolu, dayanışmacı, yardımlaşmaya yatkın, yılmayan kadın tipine özellikle yer vermesinin sebebi, Türk milletinin kadınına verdiği değeri, Türk kadınının bizim millet olarak var oluşumuzdaki rolünü vurgulamaktır. Dolayısıyla Türkler kadınıyla birlikte gelişecek olan bir millettir. Yazar bu meseleyi oldukça bilinçli bir şekilde işlemiştir.
Özellikle merhametli ve becerikli ana tipi çok ön plandadır. Çünkü bu tip, Türk milletinin toplumsal yapısının direğidir. Aytmatov’a göre Türk kadınının analık vasfı her şeyden önce gelir. Ayrıca kadının analık vasfı ile toprak arasında bir benzerlik kurulur. Buna göre Türk anası da toprak gibi verimlidir, üretkendir. Toprak Ana romanındaki Tolgonay (Dolunay) bu anlamda toprak gibi nasıl üretici ve verimli bir kadın olabileceğini gösterir.
Su kenarında saçını tarayan çoban kızını güzel, çekici, etkileyici bir Türk kızı olarak işler. Onun, güzel Türk kızlarına yer vermesinin amacı Rus kızlarına ve diğer yabancı kızlara yönelme eğiliminde olan, onları yüceltip Türk kızlarına değer vermeyen genç Türk erkeklerinin ilgisini Türk kızlarına çekmektir. Maalesef Türklerde yabancı kızlara özellikle de Hristiyan kızlara karşı bir ilgi vardır ve kendi soydaşları olan kızları küçümseme ve onlara önem vermeme eğilimleri belirgindir. Aytmatov, ideal özellikleri olan, güvenilir, ahlaklı, ağır başlı, güzel, cazibeli Türk güzeli tipi üreterek aslında genç Türk erkeklerine doğru bir tavır önermiş oluyor.
Ayrıca toplumsal hayatta, çalışma hayatında çalışan, üreten, başarılı olan kadın tipini de öne çıkarır. Özellikle okuyan, öğretmen, profesör olan iş hayatının değişik alanlarında başarıyla yer alan kadın tipleri yine Türk toplumuna örnek olarak sunulan kadın tipleridir. “İlk Öğretmen” adlı eserin öksüz Altınay’ının azimle, mücadeleyle çalışarak profesör oluşu aslında Türk kızlarına, köy çocuklarına bir örnek model sunma amacını taşıyor.
Aytmatov eserlerinde Türk milletinin millî bir değeri olarak Türk kadının iradesini, gücünü, önemini, değerini belirgin bir biçimde öne çıkarıyor. Türk kültür geleneğinde Türk kadınının ece kadın ya da Osmanlı kadın gibi nitelemelerle vurgulanan husus aslında Türk kadınının toplumsal rolünün ne kadar baskın olduğunu ifade eder. Bu bağlamda Aytmatov bu meseleyi de etkili ve vurgulu bir biçimde ele almıştır.
Mesela Toprak Ana romanında kocasını ve üç oğlunu savaşta kaybeden Tolgonay, o kadar güçlü, iradeli, becerikli, merhametli, dayanıklı ve millet sevgisi ile doludur ki, hem tarım işleri yapar, hem kimsesiz ve çaresizlerle ilgilenir, hem milletinin diğer fertlerine şefkatli, merhametli, yardımsever bir ana yüreği ile yaklaşır. Bu romanda toprak yani vatanla ana birleştiriliyor ki bu da yine Türk kültürünün temel unsurlarından biridir. Biz vatanı ana olarak görürüz.
Türk milletinin başına musallat olan emperyalist rejimlerin amacı Türk milletini babasız, sahipsiz, tarihsiz, değersiz bırakmaktır. Aytmatov bu meseleyi romanlarında ustalıkla işlemiştir. Sovyetler Birliği döneminde Komünist rejim Aytamatov’u dokuz yaşında bir çocukken babasız bırakmıştı. Babası Komünistler tarafından başına kurşun sıkılarak öldürülmüştü. Bu olay Aytmatov’da derin bir etki bırakır ve romanlarında sembolik olarak bunu genelleştirir. Nitekim Beyaz Gemi romanındaki isimsiz çocuk aslında Aytmatov’un çocukluğunun bir yansımasıdır. Bu romanda çocuk anne babası ayrı olan ve dedesi tarafından büyütülen yetim bir çocuktur. Çocuk sürekli baba hasreti çeker. Babasının Issık Göl’de beyaz bir gemide çalıştığını hayal eder. Her gün bir tepeye çıkıp Issık Göl’den geçen beyaz gemiyi seyreder ve babasının da o gemide bulunduğu hayaliyle avunur. Babasızlığın ne demek olduğunu, baba özlemini bu kadar etkili anlatan başka bir roman yoktur. Aslında burada bireysel anlamda bir çocuğun babasız oluşu anlatılsa da, dolaylı olarak sembolik olarak Türk milletinin Komünist Rus emperyalizmi tarafından babasız bırakılışı anlatılır. Yani Türk milletinin atalarından, dedelerinden, kültüründen, milliyetinden ve dininden uzaklaştırılması anlatılır. Türk’ün bu anlamda yetim bırakılışı ve Türk milletinin de babası demek olan kendi millî kimliğini her gün özlemle bekleyişi anlatılmaktadır.