O gece, ertesi gece bu düşünce onu rahatsız etti. Nina kendisini gebe bırakan herife varmadıkça doktor için rahat yoktu.
Bundan başka bu evin karanlığı, pisliği usandırdı. Yüzü gözü yaralı Mariya adında bir kadın her cuma, cumartesi günleri gelir, ateş tutmayan Yahudilerin hizmetlerini görür, hem de merdivenleri, sofaları süpürür, ince, boğucu bir toz ertesi güne kadar bu evin havasına asılır kalırdı. Bu toz kokusu Pigmalyon’u, ağlatacak kadar sinirlendiriyordu.
O günlerde yukarı katta oturanlardan bir genç kadın öldü. Kuşpalazından öldüğünü söylediler. Ölüsünü indirirken Murat Ali daha odasında idi. Dışarda ayak seslerini dinledi. Damarlarından sanki buz aktı.
İşine gitmeden Necmi’ye uğradı, bulamadı. Ona Ankara’ya gitmek istediğini söyleyecek, yardımını isteyecekti. Bir ufacık kâğıda, “Ben gitmek istiyorum. Bana yardım eder misin?” diye yazıp bıraktı.
Sonra, bankada Yakop’u bulup ona işi bırakacağını, Ankara’ya gitmek istediğini, biraz ödünç para bulabilip bulamayacağını sordu. Yakop;
“İşi bırakacağını kimseye söyledin mi?” diye sordu.
“Sana söylüyorum, başkasına söylersem ne olur?”
“Hiçbir şey olmaz; ama işi karıştırırlar. Kimseye söyleme. Para için yarın haber getiririm.”
Murat Ali, Yakop’un kendisinden açılacak yeri başkalarına para ile haber vereceğini sandı. Belki de doğrudur, belki de başka düşündüğü vardır.
Birkaç gün sonra hem para buldu, hem de avukat Necmi ona “İstediğini bir haftaya kadar hazırlarım.” diye, karşılık bir küçük kâğıt yolladı.
O günlerde İstanbul’da Bekirağa Bölüğü ile Arapyan Hanı adları çok duyuluyordu. Bu Bekirağa ile Arapyan kimlerdir, bilmem. Tarihte adları yan yana yaşayacak!
Bir yandan düşman orduları, bir yandan da hükümet, İttihatçıları yahut düşman orduları ile hükümete karşı durmak isteyenleri, tutup buralara tıkıyorlardı. Sonra da bunları sürecekleri sözleri duyuluyordu.
Bunlar arasında Alamanlarla çalışmış olması dolayısıyla Tevelioğlu’nun da arandığını, onun da ortadan kaybolduğunu Murat Ali duydu. Son görüşmelerinde Nazif’in üzüntülü görünmesinin neden ileri geldiğini anladı.
Kendisi de Alamanya’da okumuştu, okutan da İttihatçılardı. Biri bir düşmanlık ederse, gideceği yeri biliyordu.
Gideceğini, evi bıraktığı güne kadar Freda’ya söylemedi. Eşyalarından birazını yanına alacak, birazını Mis Sokağı’ndaki Yakop’a, birazını da Pigmalyon’a bırakacaktı. Pigmalyon, bu eşyayı Kuzma’nın evinde saklatacağını söyledi.
Freda bunların hepsini çok geç duydu, hiç sesini de çıkarmadı. Ayrılırken de hiçbir şey söylemedi. Gözlerini dikip Murat Ali’nin yüzüne baktı.
Pigmalyon ise iki acıklı ayrılık gecesi geçirdi. Doktor da ona;
“Senden ayrılmak bana güç geliyor.” dedi.
Pigmalyon ona Sütçü Sokağı’nda bir adres verdi. Ayrıldılar.
Ankara’ya vardığı gün Maliye’de Hilmi Bey adında birini aradı. Nerede sordu ise;
“Buralardadır, bakıver.” dediler.
En sonunda Kuyulu Kahve’de buldu. İnce, uzun boylu, esmerce soluk yüzlü, şeytan kadar akıllı, otuz yaşlarında bir adam. Maliye Varidat Kalemi’nde imiş. Hoşbeşi kısa kesip;
“Yatağın var mı?” diye sordu.
“Yok!”
“Kötü. Eşyaların nerede?”
“Burada, bir dükkâna bıraktım.”
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.