Bir böyle kazâ olur mu vârid?..
Ey mevt, niçin bu dâmı kurdun?..
Canpâremi urmasan nolurdun?..
Bu haste-i bîşifayı ey mêvt,
En ölmiyecek yerinden urdun.
Etti ebedî sukut o kevkeb;
Bulmaz ebedî husûl o matleb;
Çıkmaz, açılırsa hep felekler;
İnmez yere, düşse hep melekler.
Yıldızlar içinde cân-berleb,
Lâkin ararım o mâhı her şeb;
Görsem bilirim ki hâb gördüm,
Tutsam görürüm hayâldir heb.
Olsun mu içim gurûba mâil?..
Olmaz mı evim tulûa hâil?..
Yâdiyle onun -ki mihr-i candır,-
Gönlümde gurûblar ıyandır.
Bir fikre bu nûr olunca şâmil,
Olmaz mı o ihtiyâç zâil?..
Bir lâhza onu tefekkür etmek,
Binlerce tulûadır muâdil.
Yâ Rab, elemindedir necâtım,
Mâtemlene serbeser hayâtım.
Ettinse binây-ı ünsü vîrân,
Hicrânına bâri verme pâyân.
Olsunbu gırîvde sebâtım.
Nâlân ola bister-î memâtım.
Gönlümdeki yâre tazelensin.
Oldukça herempezîr zâtım.
Pîrâzâdeydi nâm u şânı,
Beş yüz senelikti hânedânı.
Binlerce hazândan bakiyye,
Bir serve bahardan hediyye.
Gezmişti hakir ile cihânı,
Geçmişti meşâk ile zamânı.
Cennet gözükürdü rûha meftûh,
Ma’sûm idi ol kadar cenânı.
Kalben o nümûne-î asâlet,
Müşfikliği vâsıl-î nihâyet;
Ol kalbe idi nişâne çeşmi,
Meftûh reh-î cinâne çeşmi.
Bittikçe nezâket û zarâfet,
Başlardı zekâ ile dirâyet.
Ondaydı muhassenât-ı ahlâk,
Ondaydı mehâsin-î kıyâfet.
Bir şi’r idi mübhem û müessir,
Temyiz kılan olurdu şâir.
Sahrâ, Eşber, Tezer onundur,
Ben vâsıtayım, eser onundur.
Bin hayret ile olurdu zâhir,
Hâlinde garîb yüzlü bir sır.
Azhardır o şimdi makberinde…
Sübhânallâhu Hayy-i Kaadir…
Ben anlar idim o rûy-i zerdi,
Kim şi’rime rengri şi’r verdi.
Billâh düşündüğüm yazılmaz,
Elbette kalemle dağ kazılmaz.
Gizler yüreğinde germ ü serdi,
Ma’lûm değildi halka derdi.
Hiç bilmiyerek nedir müsebbib,
Kim görse fakat acır, severdi.
Mâlikti o hilkat-î necibe,
Bir fikr-i musahhih û musîbe.
Çıkmazdı semâya zaviyemden,
Anlardı meramı nâsiyemden.
Çok yazmaz iken -bu dur garibe
İlhâm bulurdu bir edibe.
Etmişti beni o ince sözler,
Meftûn o zekây-ı dilfirîbe.
Tecdîd kılıp harâb şi’rim,
Destinde bulurdu tâb şi’rim.
Zihnimdeki fikre yâr olurdu,
Gaybeylediğim sözü bulurdu.
Ettikçe yazıp hisâb şi’rim,
Anlardım olur kitâb şi’rim.
Şairliği gayri neyleyim ben?
Olsun dilerim türâb şi’rim.
Gitti nazarımdan… Âh gitti…
Bî-maksad u bî-günâh gitti.
Her ferd, cihanda birdir amma,
Bir dâne değildir, öyle -hâşâ!-…
Bir dâne idi o mâh, gitti,
Aylarca olup tebâh gitti.
Görsem yeridir seni karanlık,
Nurum benim ey İlâh, gitti…
Mahvolsa da bir şükûfe-î ter,
Vardır ona cânişîn-i diğer;
Elbet o da bir güzel çiçektir,
Evvelki değişmemiş demektir.
Eylerse gurûb mihr-i enver,
Tekrâr tulûudur mukarrer.
Hiç açmıyacak fakat bu gülbün,
Her ân edecek gurûb o ahter…
Bin yolda seni düşündüm ey mâh,
Kaldı yan yolda aki-ı kûtâh.
Bir sâika var, sadâsı çıkmaz,
Bir nûr düşer ziyası çıkmaz.
Allâh… dedim işittim Allâh,
Feryadıma hayret oldu hemrâh.
Herkes nazarımda gitti bir gün,
Ben fevtine sonra oldum agâh.
Ya Rab, bileyim nedir hakîkat
Hicran mı demek bu sırr-ı hilkat?..
Yok farkı, ne yolda inlesem ben,
Bir meşcerenin iniltisinden.
Her şey verir oldu câna firkat,
Her şey gelir oldu kalbe rikkat.
Eyvâh, ne zehr imiş hayâtım,
Bunca acıya gelir mi tâkat?..
Yok şüphe ki zehrdir hayâtım,
İçtikçe gelir dem-î memâtım.
Teşrîh-i vücûd kıl: ademdir;
Ta’mîk-ı neşât kıl: sitemdir.
Ölmekte midir aceb necatım?..
Kalmakta nola muhassenâtım…
Sun’un başıma yıkıldı yâ Rab,
Zîrinde nedir benim sebatım?..
Dursun yetişir sümûm-ı kahrin,
Tuğyam yeter bu nehr-i zehrin.
Dursun bu süyûl-i bî-tenâhî,
Bir cür’aya kailim ilâhi…
Aldı beni mevcesi o nehrin,
Çöktü bana toprağı bu şehrin…
Hâlâ yaşarım, nedir lüzûmum?..
Bir