Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar. Ахмет Мидхат. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Ахмет Мидхат
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6485-75-4
Скачать книгу
mahcubiyet zoruyla öldürmektedir.”

      Monsieur Michelet, davasını şu yola dökünceye kadar etraftan nice itirazlar edilmiş ve sözler söylenilmiş ise de hiçbirisinin o kadar ehemmiyeti olmadığından biz onları geçip yalnız kendisinin fikrini tasvir ettik. Bundan sonra edilen itirazlara bakalım:

      Feuerbach: “Monsieur Michelet’nin lakırtısı bütün bütün boş değildir. Sevgi yolunun bir çığırı da onun dediği cihete sapar. Ancak bu kadar filozoflar gelmiş geçmiş, cümlesi, aşkın insan için hulkî ve cibillî, yani tabii olduğuna hükmederek bu hükme itiraz eden bulunmamıştır.”

      Michelet: “Evet, bulunmamıştır. Zira o zaman âlemde fikirler şimdiki gibi serbest değilmiş. Şimdiki serbest fikirler her şeye itiraz etmekten çekinmezler. İşte filozofların bu fikrine de ben itiraz ediyorum.”

      Desters: “Sizin fikrinizin filozofların fikirleri kadar kuvvetli olduğunu bilsek bu davada size tabi olurduk.”

      Michelet: “Fena söylemediniz efendim. Eğer benim fikrim filozofların fikri kadar kuvvetli değilse hazır böyle zayıf bir fikri, filozofların fikri gibi kuvvetli bir fikir ile pek kolay mağlup edersiniz. Rica ederim beni susturunuz da hakkı sizin elinizde göreyim.”

      Feuerbach: “Pekâlâ, işte diyoruz ki aşk insan için hulkî ve cibillîdir. Buna ne diyeceksiniz? İnsan ne hikmete dayanarak bir kadına kalbini bağlayıp da dünyada başka ne kadar kadın varsa cümlesini kendi sevgilisinden aşağı görmektedir?”

      Michelet: “Tam da bu sorunuzun cevabını diğer bir soru içinde vereceğim. Ben de size sorarım ki yaratılışında, fıtratında aşk olan bir adam, bana niçin alaka etmiyor, niçin?”

      Michelet’nin şu sözü meclisçe umumi bir kahkahayı sebep oldu.

      Feuerbach: “Sizin sararmış dişlerinize, kırarmış saçlarınıza mı alaka etsinler? Hem siz erkeksiniz.”

      Desters: “Yoksa buruşmuş yüzünüze mi?”

      Michelet: “Aferin, pek memnun oldum. Demek ki alaka etmek, âşık olmak için mutlaka kadın arıyorlar.”

      Desters: “Şüphe mi istersiniz?”

      Michelet: “Öyleyse bizim doksan beşlik valide hanıma niçin alaka etmiyorlar? İşte o da bir kadındır.”

      Bu söz dahi meclisçe bir kahkahaya sebep olup hazır bulunanlardan seksenlik bir ihtiyar söze karışarak:

      “Valide hanıma da alaka edenler yok değildi. Ben on beş yaşında iken henüz otuzunda bulunan valide hanım hazretleri Paris’in âdeta afeti idi.”

      Michelet: (gülümseyerek) “Şimdi şu güzel şahitliğinizi valide işitse kim bilir ne kadar memnun olur ve size de ne kadar dua ederdi. Lakin biz bahsimizden çıkmayalım. Kadın dahi ihtiyar olunca alakaya şayan değildir demek istiyorsunuz öyle mi?”

      Feuerbach: “Evet efendim!”

      Michelet: “Demek oluyor ki alaka etmek için genç bir kadın lazımdır. Öyle mi efendim?”

      Desters: “Evet efendim, dedik ya!”

      Michelet: “Ya bu kadın uzun burunlu, büyük ağızlı, kazık gibi dişli, yeşil gözlü, saçları çirkin, sözü sohbeti dinlenmez, zayıf, yılışık, çirkin bir şey olsa zararı yoktur ya? Yine alaka edilir ya?”

      Hazır olanlardan birisi: “Ama siz bahsi komedyaya çevirdiniz.”

      Michelet: “Estağfurullah, sual soruyorum. Suallerime verilecek cevap üzerine meseleyi halledeceğim.”

      Desters: “Zararı yok efendim. Biz de suallerinize cevaptan geri durmayız. Tarif ettiğiniz kadın gibi bir kadını alakaya değer görürseniz alaka etmekte ve onun aşkı yolunda canınızı bile feda etmekte serbestsiniz.”

      Michelet: “Ha, öyle bir kadına alaka edilmezmiş. Demek oluyor ki alaka edilmek için hem genç hem güzel şiveli, işveli, nazik, tatlı, minimini bir kadın arıyorsunuz ha?”

      Desters: “Evet efendim!”

      Michelet: “Öyleyse şuna aşk diyeceğinize şehvet-i hırs deseniz olmaz mı?”

      Feuerbach: “Nasıl şehvet? Nasıl hırs?”

      Michelet: “Bayağı şehvet, bayağı hırs. Sözümü daha ziyade izah edeyim mi? Âdeta o kadının visalini istemeyi şehvetin de zorlamasıyla bir kat daha kuvvetlendirmeye aşk diyeceğiz vesselam.”

      Monsieur Michelet şu hükmü verdiği zaman meclise bir durgunluk gelip ihtiyar olanlar, kendi çıkarları bu cihette bulunduğu için tasdike ve genç ve özellikle âşık olanlar bu hüküm kendi işlerine gelmediği için itiraza kalkıştılarsa da ekseriyet yine Michelet tarafında kaldı. O ise halkın telaşına bakmayıp yine sözüne devam etti:

      “İşte bu şehvani hissin zorlaması üzerine, âşık efendi aşkına daha ziyade bir süs vermek için sevgilisinin huzurunda ağlar, sızlar. Sevgilisi ise kendisini pek sevdiğine inandığı gibi kendisi dahi onu pek sevdiğine inanır. İşin bu cihetine ben de inanırım. Çünkü sevgilisi gibi güzel bir karıyı sevmeyecek de bizim valide hanımı sevecek değil ya? Fakat bu konuda kendisi o kadar aldanır ki dünyada sevgilisi olmadıktan sonra kendisinin dahi yaşayamayacağına bile kendisini inandırır. Sebep? Çünkü karı daha güzel bir delikanlı bulmuş. Artık âşığa canını feda etmek lazım gelir. Sebebi? Sebebi aşk değil. Belki aldanmış olduğundan dolayı hasıl olan mahcubiyettir.”

      Bu sohbet üzerine verilen kesin hüküm, hazır bulunanları daha ziyade meşgul ederek bu kere de her iki üç adam arasında bir bahis açılmıştı ve birçok gürültülerden sonra nihayet Monsieur Michelet’nin fikri, ekseriyet değil, belki Feuerbach ile Desters’den başka oy birliğiyle kabul görmüştür. Bahse bu suretle son verildikten sonra mevcut kadınlardın birisi Monsieur Michelet’ye hitaben:

      “Monsieur Michelet, siz demiştiniz ki şu ömrünüz içinde aşk ve alaka dünyasının girmedik yerini bırakmadınız. Demek oluyor ki sizin dahi kendinizi âşık zannederek aldattığınız vaki olmuştur.”

      Michelet: “Oldu madam. Fakat pek gençlikte iken oldu. Sonra bir ihtiyar bana doğru yolu gösterdi. Ondan sonra hiçbir kadına âşık olduğumu, ne kendimi inandırmaya çalıştım ne de kadını. Âdeta ‘Hanım, siz pek güzelisiniz, gönlüm sizi sevdi. Siz de beni beğenip severseniz birlikte zevk edelim.’ kelimeleriyle ilanıaşk ederek nihayet ‘Artık ben sizden usandım. Siz de benden usandıysanız kendimize başka birer yâr arayalım. Yok eğer daha benden usanmadınızsa ben sizin muhabbetinize bir müddet daha katlanabilirim.’ diye sevgi defterine son verirdim. Hem de bu doğru ve serbest lakırtı çoğu kadınların beğeni nazarına mazhar olurdu da öncekinden ziyade muvaffakiyetler görürdüm.”

      Hazır olanlardan bir genç: “Ne kadar maymun iştahlılık! İnsan sevdiğinin sevgisiyle mezara gitmeli, değil mi?”

      Michelet: “Galiba bu genç efendi bir kimseye âşıktır. Hem sevgilisi de burada bulunmalıdır ki ona olan sevgisi hakkında teminat vermek için böyle söylüyor. Efendim, siz isterseniz sevgilinizin sevgisiyle mezara gidersiniz, isterseniz Hind’e, Yemen’e. Ben sevgi denilen şeyin şehevi hırstan ibaret olduğuna kanaat getirdiğim için mezara, Hind’e, Yemen’e değil, çarşı başına kadar bile gitmem. Çünkü şehvani ihtiyacımı şu kadın karşılayamazsa bu kadın daha ziyade karşılayabilir. Hem ben sizin kadar mutaassıp değilim. Sizin sevdiğiniz hanım, Allah korusun, hıyanet edecek olsa siz canınıza kıyarsınız ya?”

      Genç adam: “Şüphe mi ister?”

      Michelet: “Ben canıma kıymak şöyle dursun, vaktime bile kıyıp da bu konuda düşünmem bile. Gayeti o zamana kadar kendisiyle geçirmiş olduğum ömürden dolayı, gider, eski sevgilim hanımefendiye bir de teşekkür ederek hesabımı keserim.”

      Monsieur