9 yaşındayken şiirlerini yazmaya ve günlük tutmaya başladı. İlk şiiri yerel gazetelerde yayımlandıktan sonra düzenli olarak kısa yazılar da yazmaya başladı. Charlottetown’daki Prince of Wales Üniversitesine girerek öğretmenlik lisansı aldı. Kısa süreliğine de olsa öğretmenlik yaptı. 1897’den itibaren yazmaya başladığı yüzlerce kısa öykü, haftalık dergilerde yayımlandı.
1908 yılında yayımlanan ilk kitabı Yeşilin Kızı Anne ile büyük bir başarı yakaladı. Yazarı yaşamı boyunca popüler eden Anne karakteri dünyada en çok sevilen kitap kahramanlarından biri oldu. İlk roman ile birlikte bir seri hâline geldi. Yazar hayatı boyunca birçok roman, otobiyografi, kısa hikâye ve şiir yazdı. Toronto’daki evinde 24 Nisan 1942’de hayatını kaybetti.
Hatice Vildan Topaloğlu, Kilis’te doğdu. İlköğretimine Hasan Ali Yücel İlköğretim Okulunda başlayıp Teğmen Kalmaz İlköğretim Okulunda tamamladı. Özel Sevgi Kolejini birincilikle bitirdi. Hacettepe Üniversitesinde bir yıl işletme okudu. ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden mezun oldu. Anadolu Ajansının İngilizce bölümünde 4 yıla yakın çalıştı.
Çevirmenin yayımlanmış tercüme kitapları:
Binbir Gece Masalları, Alâeddin’in Sihirli Lambası, Denizci Sinbad, Ali Baba ve Kırk Haramiler, Yeşilin Kızı Anne / Lucy Maud Montgomery, Avonlea Günlükleri / Lucy Maud Montgomery, Avonleali Anne / Lucy Maud Montgomery, Adanın Kızı Anne / Lucy Maud Montgomery, Rüzgârın Kızı Anne / Lucy Maud Montgomery, Beyaz Diş / Jack London, Kadınlar Alayı / Jack London, Üç Silahşorler / Alexander Dumas, On Beş Yaşında Bir Kaptan / Jules Verne, Sokrates’in Savunması / Platon, Mutlu Prens / Oscar Wilde, Nar Evi / Oscar Wilde, Tavşan Peter / Beatrix Potter
Eski günlerin hatırasına, Laura’ya.
BÖLÜM 1
GREEN GABLES’IN TAVAN ODASINDA
“Şükürler olsun ki geometri öğrenmekle ya da öğretmekle işim kalmadı artık.” dedi Anne Shirley hafif kızgınlık barındıran bir ses tonuyla. Öklid’in biraz yıpranmış eserini diğer kitaplarla birlikte kocaman bir sandığa koyup kapağı zafer kazanmışçasına sertçe kapattıktan sonra sandığın üzerine oturdu. Sabahyıldızını andıran gri gözleriyle Green Gables’ın tavan penceresinden Diana Wright’a baktı.
Tavan arası gölgeli, ilginç, keyifli bir yerdi. Tüm tavan aralarının olması gerektiği gibiydi yani. Anne’in yanına oturduğu açık pencereden tatlı, güzel kokulu, güneşin sıcaklığını da yanında taşıyan hafif bir Ağustos meltemi esiyordu. Dışarıdaki kavakların dalları rüzgârda hışırdıyor ve sallanıyordu. İleride, Âşık Yolu’nun büyüleyici patikasının kıvrımıyla gül rengi mahsullerini cömertçe taşıyan eski elma bahçesi vardı. Masmavi gökyüzünün güney tarafında pamuk gibi bulutların üzerinde süzüldüğü devasa dağ silsileleri tüm heybetiyle uzanıyorlardı. Mücevher misali ışıldayan mavi deniziyle dünya güzeli St. Lawrence Körfezi ise diğer pencereden göz kırpıyordu. İşte bu körfez Kızılderililerin koyduğu yumuşacık ve tatlı “Abegweit” ismi yerine uzun süredir “Prens Edward Adası” şeklinde alelade bir isimle tanınan bölgenin bir kuytusundaydı.
En son gördüğümüz zamankinden üç yıl daha yaşlı olan Diana Wright bu arada daha anaç bir hâl almıştı. Ancak gözleri her zamanki gibi siyah ve ışıltılı, yanaklarıysa gül pembesiydi. Gamzeleri büyüleyiciliğinden bir şey kaybetmemişti. Uzun zaman önce Anne Shirley ile birlikte Bostan Yamacı’nda verdikleri sonsuz dostluk yemininde olduğu gibiydi yani. Siyah kıvırcık saçları olan ufacık bir yavru uyuyordu kollarında. Bu ufaklık, tam iki yıldır “Küçük Anne Cordelia” olarak tanınıyordu Avonlea’de. Avonlea ahalisi Diana’nın çocuğuna neden “Anne” adını verdiğini pekâlâ bilseler de Cordelia ismi kafalarını karıştırıyordu. Wright ya da Barry ailelerinin Cordelia isimli bir akrabaları yoktu. Bayan Harmon Andrews, Diana’nın bu ismi ucuz bir romanda bulduğunu düşünüyordu ve Fred’in bu ismi kabul etmesine akıl sır erdiremediğini söylüyordu. Ancak Diana ve Anne birbirlerine tebessüm ettiler. Küçük Anne Cordelia’nın ismini nereden aldığını çok iyi biliyorlardı.
“Hep geometriden nefret etmişsindir.” dedi Diana hatıraları yâd edercesine gülümseyerek. “En azından geometri öğretmeyecek olmak seni mutlu eder diye düşünüyorum.”
“Öğretmenliği hep sevdim aslına bakarsan, geometri dersi dışındaki dersleri öğretmeyi yani. Summerside’da geçirdiğim son üç yıl oldukça keyifliydi. Eve geri döndüğümde Bayan Harmon Andrews, evlilik hayatını öğretmenlikten daha çok sevmeyeceğimi iddia etti. Belli ki Bayan Harmon, tıpkı Hamlet gibi kendi dertlerimize dayanmanın bilmediğimiz dertlerin ortasına düşmekten daha iyi olabileceği kanaatinde.”
Anne’in eski neşesinden bir şey kaybetmeyen ancak bir tutam tatlılık ve olgunluk serpilmiş kahkahası tavan arasında çınladı. Marilla mutfakta mavi erik reçeli yapıyordu ve Anne’in kahkahasını duyunca gülümsedi. Fakat bu dünya tatlısı kahkahanın ilerleyen yıllarda Green Gables’da daha az yankılanacağı düşüncesi derin bir iç çekmesine sebep oldu. Anne’in Gilbert Blythe ile evlenecek olması Marilla’yı çok mutlu etse de her mutluluk beraberinde hüznün gölgesini de getiriyordu. Anne, Summerside’da çalıştığı müddetçe tatillerde ve hafta sonlarında sık sık eve gelmişti. Ancak artık yılda iki kez gelecek olması bile Marilla’yı sevindirecekti.
“Bayan Harmon’ın söylediklerine aldırma sen.” dedi Diana. Dört yıldır evli olmanın getirdiği sakinleştirici bir teselli vardı sesinde. “Evlilik hayatının inişleri ve çıkışları tabii ki var. Her şeyin her zaman yolunda gitmesini beklememelisin. Ama seni temin ederim ki Anne, doğru kişiyle evlendiğinde evli olmak mutluluk demek.”
Anne gülümsemesini bastırdı. Diana’nın çok tecrübeliymiş gibi davranması onu hep eğlendirirdi.
“Eğer ben de dört yıl boyunca evli olsaydım muhtemelen öyle davranırdım.” diye düşündü. “Ama benim mizah anlayışım beni bundan koruyacaktır herhâlde.”
“Nerede oturacağınız belli mi?” diye sordu Diana. Küçük Anne Cordelia’ya eşsiz bir annelik hareketiyle sarıldığı sırada. Bu hareket Anne’in kalbini dile getirilmemiş tatlı hayaller ve ümitlerin iç içe geçtiği bir hisle, yarısı safi mutluluk, yarısı tuhaf ve manevi bir acıyla dolu bir ürpertiyle dolduruyordu.
“Evet. Bugün sana telefon edip çağırdığımda söylemek istediğim şey de buydu. Bu arada artık Avonlea’de telefon olmasına hâlâ alışamadım. Böylesine sevimli ve eski bir yer için akla hayale sığmaz bir yenilik ve modernlik ifade ediyor.”
“Bunun için A.K.G.T.’ye1 teşekkür etmemiz lazım.” dedi Diana. “Bu işe el atıp üstesinden gelmeselerdi, imkânı yok hat çekilmezdi. Hangi ekip olsa bu kadar olumsuzluk sonrası pes ederdi. Ama onlar bu işte sebat ettiler yine de. O topluluğu kurarak Avonlea’ye büyük bir iyilik yaptın Anne. Toplantılarımızda nasıl da eğlenirdik! Mavi belediye binasını ve Judson Parker’ın çitlerine ilaç reklamı koyma dalaveresini unutmak mümkün mü?”
“Telefon mevzusunda A.K.G.T.’ye ne kadar minnettarım bilemiyorum.” dedi Anne. “Bunun çok kullanışlı olduğunu biliyorum. Eski yöntemimiz olan mum ışığından çok daha kullanışlı hatta! Ayrıca Bayan Rachel’ın da söylediği gibi, ‘Avonlea yeniliklere uyum sağlamalı, o kadar!’ Ama ben Bay Harrison’ın da dediği gibi Avonlea’nin ‘modern kullanışsızlıklar’ tarafından bozulmasını istemiyorum. Buranın eski güzel yıllarda olduğu gibi kalmasını isterdim. Bunun aptalca, duygusal ve hatta imkânsız olduğunu biliyorum. Ben de akıllı, pratik ve imkânlı olmalıyım. Telefon, Bay Harrison’ın da hakkını teslim ettiği gibi, lanet olası bir güzellik. En az yarım düzine meraklının muhtemelen hatta olup dinleyeceği bilinse de.”
“En kötüsü de o zaten.” diye iç çekti Diana. “Birini aradığında alıcıların aşağı indiğini