Kendi kendime derhâl düşündüm taşındım. Gördüm ki bu herifler evvela hırsız değildirler. Zira hırsız olsalar bu kadar külfete gerek duymaksızın soyar soğana çevirirler, defolup giderler. İkincisi bunlar benim canıma kast için dahi gelmemişlerdir. Zira ben hiçbir kimsenin böyle bir düşmanlığını kazanacak hâllerde bulunmadığım gibi, farz edelim canıma kasıtları olsaydı böyle sözü uzatmaya ne hacet? Kamaları göğsüme soktukları gibi giderler. Ölümden başka her ne kasıtları olsa kazaya rıza diye katlanmak lazım. Zira kendimi kurtarmak için her ne harekette bulunsam daha ilk sesimi çıkarırken ölmek muhakkaktır. Binaenaleyh heriflere dedim ki:
‘Bana suikastınız olmadıktan sonra, her ne emrederseniz korkmadan ve çekinmeden yapmaya hazırım.’
Genç herif dedi ki:
‘Fakat bu sözü yalnız burada söylemeyeceksin! Gideceğin yerlerde her ne görürsen yine sırrını saklamaya böyle gayret edeceksin. Şayet kurtulmak için bir fırsat görür de en küçük bir hareket edecek olursan muhakkak olarak bil ki seni derhâl öldürmek bizim ilk işimiz olacaktır.’ İşin biraz gizli olmak üzere saklı kalacağı beni daha ziyade korkutmayıp bilakis cesaretime yol açtı. Zira ölümden başka her ne kaza olsa rıza göstermeyi kararlaştırdıktan sonra bu kazaların birer gizli sır kalması da benim için fazla bir kazanç demekti. Binaenaleyh heriflere bunun için de teminat verdim.
O hâlde beni odamdan çıkardılar. Yanı başımdaki odaya girip sürme pencereyi indirdiler ki bu pencere sokağa bakıyordu, öyle ipten merdiven filana benzer bir şey göremeyince heriflerin birbirlerinin omuzlarına binerek birisi yukarıya çıktıktan sonra diğerini de çekip çıkarmış olduklarını anladım.
Dördümüz birden sokağa çıktık. O zaman Rum şivesince konuştuğunu haber verdiğim kıranta herife Acem veyahut Arap gibi laf söylüyor dediğim genç herif ‘Papazoğlu! Yak bakalım şu feneri!’ dedi. Papazoğlu dahi sokağın bir tarafına gizlemiş olduğu üç mumlu büyük bir cam feneri yakıp öne düştü.
Yolda giderken korkuyor muydum yoksa alelade bir konağa ebeliğe mi gidiyordum, buralarını fark edemem. Ölümden başka her belaya katlanmaya ve yalnız kendi ihtiyatsızlığım ile ölüme sebebiyet vermemeye karar verdikten sonra artık korku ve telaşa da lüzum kalmayacağı malumdur.
Gide gide (…) iskelesine kadar vardık. Orada bir mavnayla bir de kayık, denizin yavaşça çalkantısına uyarak sallanır dururlardı. Biz evvela mavnaya girdik. Mavnanın baş tarafında kamara gibi bir yer var. Ama ne kadar pis bir yer! Tabut kadar bir yatak var ki eğer bir gece onun içinde yatmak lazım geleceğini düşünseniz mideniz bulanıp bağırsaklarınızı kusarsınız. Bu yatağın üzerinde nispeten daha temizce bir bohça vardı. Genç adam bu bohçayı önüme atıp bana dedi ki:
‘Ebe hanım! Kadın elbisesini çıkar da şu erkek elbisesini giy!’
Muhalefet mümkün mü?! Fakat bu sözden, orada kalınmayacağını anladım. Mutlaka başka bir yere gidilecek! Hem de kıyafet değişikliğiyle gidilecek. Derhâl kıyafetimi değiştirmeye başladımsa da yelken bezinden bir gömlekle yine yelken bezinden bir dizliği kolayca giyebilmek benim için mümkün mü? Neyse delikanlı dahi yardım ederek kendimi bu çuvalların içine sığdırabildim.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.