“Sen para cihetine karışma. Ne kadar giderse gitsin.”
“Evet! Zaten ben de orasını onun için istiyorum ya işte! Gündeliği bir mecidiyeyi güç dolduran benim gibi bir sandalcı için o yerler gidilir görülür şeyler değildir. Bir kerecik sizden iyi olmasın bir beyefendiyle gitmiştik. Şimdi o bey artık Galatalara tenezzül etmeyip Beyoğlularına devam etmeye başlamıştır. Belki siz dahi buralardan usanırsanız Beyoğlu’na devam edersiniz. Lakin bizim Galata için ondan daha kibar bir mekân bulunamaz.”
“Galata’dan usanmak, Beyoğlu’na devam etmek, şimdi bilinecek, hükmolunacak şeyler değildir. Eğer oralara devam etmeye kadar varırsak ihtimal ki yine beraber olur. Biz şimdiki hâlde bu gecelik eğlencemize bakalım!”
Bundan evvel “Henüz On Yedi Yaşında” başlığıyla kaleme almış olduğumuz bir romanda Beyoğlu’nun eğlence mahallerine dair okuyucularımıza epeyce tafsilatlı malumat vermiştik. Bu defa Galata’nın eğlence mahalleri hakkında o ölçüde tafsilat vermeyeceğiz. Zaten evvelce dahi dediğimiz gibi hikâyemizin Galata’yla ilgisi nispeten pek az bir şey olup bununla beraber Beyoğlu hakkında evvelki hikâyemizdeki izahlar, Galata’ya dahi tatbik olunabilmesi için şu noktayı dikkatlice anlamaya çalışmak kifayet eder ki biz “Henüz On Yedi Yaşında” romanında Beyoğlu’nun en muteber eğlencelerini tasvir etmiş olduğumuz hâlde o tarafın en müptezel eğlence mahalleri ne kadar murdar ve tehlikeli olmak lazım gelirse işte o murdar ve tehlikeli yerlerin dahi Galata’ya nispetle en muteber bir yer olacağı malumdur.
En rezil bir aşüfte, Beyoğlu’nda artık beş para edemeyecek kadar bayağılaştıktan sonra Galata’ya indiğinde henüz yeni türeme olmak mertebesinde itibarlı sayılır.
Beyoğlu’nda muteberce yerlerde pazarlık için liralar vahid-i kıyasi8 olup en müptezel yerlerinde mecidiyeden bahsolunur. Galata’daysa mecidiye denildiği zaman beşibiryerde liradan bahsolunmuş kadar hüküm sürüp çeyrek ve kuruş dahi vahid-i kıyasi kabul edilmektedir.
Ne hacet? Geçenlerde Galata’da bir yangın zuhur ederek yangından sonra arsası kazılırken beş altı insanın kemikleri ortaya çıkmış ve bunlar yangında helak olan adamlar olmayıp ondan evvel defterleri dürülerek mağazaların içine defnedildikleri ortaya çıkmıştı. Bu gibi tehlikeler Beyoğlu’nda yüzde bir muhtemel ise de Galata’da yüzde doksan dokuz muhtemeldir.
Acaba bizim genç Acem dilberinin Sandalcı Sohbet’le arkadaşlık etmesi bu tehlikeleri bildiği için Sohbet’in şöhretinin himayesinde kendi emniyetini de muhafaza etmiş olmak için midir?
Pek iyi bilemezsek de pek kuvvetli olarak zannederiz ki bunun için olmamalıdır. Zira Acem Ali’nin kendisi dahi demiş olduğu üzere bu gibi tehlikelere karşı hiçbir yardımcının himayesine muhtaç olmadığı gibi canı isterse Beyoğlu’nun en itibarlı yerlerinde eğlenebilecek kadar zengin de görünmektedir.
Herhâlde yine daha şimdiden hikâyenin her sırrını keşfetmek için zihni yormayalım da Acem Ali’yle Sandalcı Sohbet’i kendi gidişlerine bırakarak hâl ve hareketlerinin neticesinin nereye varacağını görelim.
Bunlar önceden karar verdikleri gibi (…) oteline vardılar. Fakat otelin herkes için gazino kabul edilen mahalline oturmayıp kendilerine mahsus bir oda açtırdılar.
Zaten Sandalcı Sohbet her yerde meşhur olduğu gibi namı bu otelde dahi bilindiğinden ilk defa geldiği zamandan beri orada hizmetçilik eden bir uşak Sandalcı Sohbet’in oraya geldiğini herkese haber verince sadece otel içinde bulunan kadın erkek hizmetçiler değil hatta müşteriler arasında dahi henüz Sohbet’in yüzünü görmemiş olanlar “Böyle Galata’yı sindirmiş olan Sohbet acaba nasıl bir adammış, görelim.” diye kapının önünden gelip geçerek ve birçoğu da birer vesileyle odaya girerek hasılı otelin içini altüst etmişti.
Böyle bir mahalde Sohbet’in yanında bir de güzel delikanlı bulunmasına bâdi-i emirde herkesin ne mana vereceğini izaha lüzum var mıdır?
Fakat bu şüphe çok vakit devam etmedi. Zira içkileri, yemekleri emreder iken bu delikanlının kese sahibi olduğu anlaşılacak tavırlarda bulunması ikinci derecede olarak kendisinin bir mirasyedi ve Sohbet’in de onun yanında dalkavuk olduğu hükmünü verdirip bir de delikanlının ismi “Acem Ali Bey” olduğu anlaşılınca zaten Ali Bey’in de ismi Galata’da şurada burada yavaş yavaş duyulmaya başladığından bu ikinci hüküm dahi bertaraf olarak herkeste en doğru inanç husule geldi.
Kendilerini birbirine beğendirmeye gayret eden iki yeni dostun her şeyde olduğu gibi içki içme hususunda dahi tam bir mümaşattan9 geriye durmayacakları kabul edilir. Hatta içki içme alışkınlıkları olmasa bile iyi arkadaşlığa halel vermemek için ikisi de Bekri Mustafa kesilirler. Bu hâl Acem Ali Bey’le Çerkez Sohbet arasında dahi görülüp kadehler boşaldıkça derhâl doldurulur ve sanki kadehlerin dolu durmaları ayıpmış gibi hemen boşaltılır ve yine doldurulurdu.
Binaenaleyh oraya varışlarından yarım saat sonra bunlar çakırkeyif derecesinden kendilerini bilmeyecek kadar sorhoşlaşmaya başladılar. Hatta o zamana kadar sohbetleri pek hususi iken ondan sonra odalarına gelen birkaç aşüfteye dahi hüsnükabul yüzü göstererek cemiyetlerini büyüttüler.
Acem Ali Bey bir aralık kendisini yokladığında sarhoşluğun derecesinden ürkerek ihtiyata lüzum gördüyse de şöyle bir mağlubiyeti dahi kahramanlık şanına yediremediğinden Sohbet’e dedi ki:
“Bugün ağzıma lokma koymadım desem yalan değildir. Karnım bir aç ki! Bütün bütün aç karnına içtiğimiz için rakı da iyi sardı. Ama ne parlak neşeliyim!”
“İsterseniz artık yemek yiyelim.”
“Fena olmaz. Çünkü benim bir âdetim vardır ki ziyadece sarhoş olursam yemek de yemem. O hâlde yarın sabaha kadar açlıktan âdeta gebermek muhakkak olur.”
“Yiyelim yiyelim! Ben de içkinin bundan ziyadesini sevmem.”
“Yemekten sonra şarapla keyifler tazelemek dahi mümkündür.”
“Öyle ya!”
Yemek lafı ortaya çıkınca misafir olarak içki içmekte bulunan bir iki aşüfte kalkıp gitmeye davrandılar. Acem Ali Bey, Sohbet’in ne diyeceğini görmek için bunların dağılmasına hiçbir şey demedi. Sohbet dahi hiç ses çıkarmayınca Ali Bey kızlara dedi ki:
“Ismarladığımız yemek hepimize yeter. Oturunuz, güle oynaya beraber yiyelim de sonra gidersiniz.”
Hemen hiçbir vakit karınları güzelce doymamakta bulunan aşüfteler Acem Ali Bey’in şu cömertliğinden memnun kaldılar. Hatta yemeği hazırlamak için kendileri hizmete kalkıştılar.
Bunlar hizmetteyken bir aralık Acem Ali Bey ile sandalcı yalnız kalınca Ali demişti ki:
“Nasıl arkadaş? Bu kızlardan hangisini beğendin?”
“Ben mi?”
“Ya kim olacak? Artık bu geceyi bekâr geçirmek olamaz ya?”
“Eğer benim için düşünüyorsan hiç düşünme! Kendin içinse hiç ummam ki senin gibi bir bey böyle murdar karılara tenezzül etsin.”
“Acayip! Rakılarını içmek ve yemeklerini yemek için murdar değiller de koynumuza alıp sarılıp yatmak için mi murdardırlar?”
“Evet!”
“Nasıl evet? İşte buna şaşırdım. Karılardan hoşlanmaz mısın yoksa? Tabiatın başkaysa ona diyeceğim yoktur.”
Bu son bahis Sohbet’in çehresinde öyle bir utangaçlık peyda etmişti ki Acem Ali’nin zannettiği tabiatta olmadığını