“Söylediklerinizin neye yol açacağının farkında değilsiniz Bay Holmes.” dedi, “Beni çok ciddi bir ikilem içinde bırakıyorsunuz. Size olanları anlatabilseydim eminim büyük bir gururla bu davayı üstlenirdiniz; ancak vermiş olduğum bir söz her şeyi açıklamama engel oluyor. En azından size olanları kabaca anlatabilir miyim?”
“Elbette. Yeter ki henüz hiçbir şeyi üstlenmediğimi bilin.”
“Anlıyorum… İlk olarak şunu söyleyeyim: General de Merville adını şüphesiz duymuşsunuzdur, öyle değil mi?”
“Ünlü Hayberli de Merville mi? Evet, tabii ki onu duydum.”
“Onun bir kızı var, adı Violet de Merville; genç, zengin, güzel, başarılı bir kız. Her bakımdan olağanüstü vasıflara sahip. İşte bu tatlı, masum kızı bir zebaninin pençelerinden kurtarmaya çabalıyoruz.”
“Bu durumda, herhâlde Baron Gruner onu tehdit ediyor.”
“Bir kadının tehdit edilebileceği en güçlü şey ile, yani aşk ile tehdit ediyor. Belki duymuşsunuzdur. Bu adam olağanüstü yakışıklı ve çok kibar. Şefkatli ses tonuyla her kadını etkileyebilir. Romantik ve aynı zamanda da gizemli biri. Karşı cins âdeta onun insafına kalmış. O da bundan fazlasıyla faydalanıyor.”
“Ama nasıl oluyor da böyle bir adam, Bayan Violet de Merville’nin konumunda olan bir hanım ile tanışabiliyor?”
“Akdeniz’de bir yat gezisi sırasında tanışmışlar. Pasaportlarını şirket ayarlamış. Organizatörler baronun gerçek kişiliğini biraz geç anlamışlar muhakkak. Alçak, kadının kalbini tamamen kazanana kadar peşini bırakmamış. Bayanın onu sevdiğini söylemek az kalır. Onun üzerine titriyor ve bu, artık bir saplantı hâline gelmiş. Hayatının tek amacı bu adam olmuş. Onun aleyhinde söylenen sözlere kulak asmıyor bile. Bu çılgınlığına engel olmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar ama nafile. Sözün kısası, gelecek ay evlenmek niyetindeler. Artık reşit ve bu konuda çok kararlı olduğu için ona nasıl engel olunacağını kimse bilmiyor.”
“Avusturya olayını da mı bilmiyor?”
“O kurnaz şeytan; geçmişte başına gelen bütün olayları bir bir anlatmış; ancak öyle anlatmış ki kendisini mağdur gibi göstermiş. Kız da onun söylediklerine inanıyor ve başka hiç kimseyi dinlemiyor.”
“Hay aksi! Dikkatsizlik ederek müşterinizin adını ağzınızdan kaçırdığınızın farkında mısınız? Şüphesiz General de Merville.”
Ziyaretçimiz sandalyesinde kıpırdanmaya başladı.
“Öyle olduğunu söyleyerek sizi kandırabilirim Bay Holmes. Ama o zaman sizi aldatmış olurum. De Merville mahvolmuş durumda. O güçlü kuvvetli askerin morali bu olaydan dolayı iyice bozuldu. Savaş alanında asla yıpranmayan çelik gibi sinirleri, artık berbat bir hâlde. Zayıf, eli ayağı tutmayan bir adam olup çıktı. Bu Avusturyalı, çok zeki ve güçlü bir hergele. Artık ona karşı mücadele etmek elinden gelmez. Benim müşterim ise generalin eski bir arkadaşı, onunla yıllardır çok samimi ilişkiler içinde ve kızına karşı çocukluğundan beri babacan duygular besliyor. Bu felaketi engellemek için ne gerekiyorsa yapılmasını istiyor. Bu dava Scotland Yard’a göre değil. Sizinle görüşmemiz onun fikriydi. Ama daha önce de söylediğim gibi, bu meselede adının geçmemesini şart koşuyor. Eminim ki Bay Holmes, sizde bu yetenek varken, müşterimin adını öğrenmeniz an meselesi olurdu; ama sizden rica ediyorum, kimliğini gizli tutmaya devam edelim; çünkü bu, onun için bir onur meselesi.”
Holmes garip bir şekilde gülümsedi. “Sanıyorum buna söz verebilirim.” dedi, “Sorununuz ilgimi çekti ve bu davayı üstlenmeye karar verdim. Sizinle gerektiğinde nasıl irtibata geçeceğim?”
“Carlton Kulübü bana mesajınızı ulaştırır. Ama acil bir durum olursa özel bir numaram var: XX.31.”
Holmes numarayı not aldı. Oturduğu yerde hâlâ gülümsüyordu. Telefon defteri de dizlerinin üzerinde açık kalmıştı.
“Baronun adresini de verir misiniz lütfen?”
“Kingston yakınlarında Vernon Köşkü. Büyük bir ev. Bazı karanlık borsa oyunlarında şansı yaver gitti, şimdi zengin bir adam. Bu da onu daha da tehlikeli bir düşman yapıyor.”
“Şu an evde mi?”
“Evet.”
“Anlattıklarınızın dışında bu adam hakkında başka bilgi verebilir misiniz?”
“Çok pahalı zevkleri var. Atlara çok düşkün. Hurlingham’de kısa bir süre polo oynamış ama bu Prag olayı ortaya çıkınca bırakmak zorunda kalmış. Kitap ve tablo koleksiyonu var. Doğasında çok sanatsal bir yan var yani. Sanıyorum, aynı zamanda Çin çömlekçiliği üzerine oldukça tanınmış bir uzman; hatta bu konuda bir kitabı bile var.”
“Karmaşık bir zihne sahip.” dedi Holmes, “Bütün büyük suçlularda olduğu gibi. Benim eski arkadaşım Charlie Peace de bir keman virtüözüydü. Wainwright da bir sanatçı sayılırdı. Daha bir sürü isim sıralayabilirim. Her neyse Sör James, müşterinize Baron Gruner üzerinde yoğunlaşacağımı söyleyebilirsiniz. Daha fazla ayrıntıya giremeyeceğim şimdi. Benim de bilgi edinmek için kendimce yollarım var ve eminim bu meseleyi kısa sürede açıklığa kavuşturacağız.”
Ziyaretçimiz yanımızdan ayrıldıktan sonra Holmes o kadar uzun bir süre düşüncelere daldı ki benim varlığımı unuttuğunu sandım; ancak en sonunda, canlanarak harekete geçmişti.
“Eh, Watson, bu konuda fikrini beyan edecek misin?” diye sordu.
“Bence, şu genç bayanla bir de sen görüşmelisin.”
“Sevgili Watson, zavallı, kalbi kırık babası bile onu vazgeçiremezken ben bir yabancı olarak kendisini nasıl yola getirebilirim ki? Yine de bütün çabalarımız boşa giderse son çare olarak onunla görüşebilirim. Ancak konuya farklı bir açıdan yaklaşmalıyız. Sanırım Shinwell Johnson’ın bize bir faydası dokunabilir.”
Anılarımda Shinwell Johnson’dan söz etme fırsatını bulamamıştım; çünkü arkadaşımın meslek hayatının son dönemlerindeki davalarını çok nadiren kaleme almıştım. Yüzyılın ilk yıllarında Johnson denen bu adamın çok değerli katkıları olmuştu bize. Ancak üzülerek şunu da belirtmeliyim ki adını ilk duyurduğunda çok tehlikeli bir suçluydu ve iki defa Parkhurst Hapishanesi’ne girmişti. En sonunda tövbe ederek Holmes ile iş birliği yapmış ve Londra’nın büyük suç dünyasında onun ajanı olarak çalışmıştı. Oldukça önemli bilgiler elde etmişti bizim için. Johnson, polis muhbiri olsaydı bu kısa sürede ortaya çıkardı ama doğrudan mahkemeye yansımayan davalarla ilgilendiğinden, arkadaşları yaptıklarını asla fark etmemişti. İki defa hüküm giymenin ona sağladığı cazibeyle şehirdeki her gece kulübüne, batakhaneye ve kumarhaneye girebiliyordu. Gözlem yeteneği ve zekâsı, onu bilgi toplamak için uygun bir ajan hâline getiriyordu. Sherlock Holmes işte bu adama başvurmamızı önermişti.
Arkadaşımın atacağı her adımı takip etmem imkânsızdı, ne de olsa benim de aciliyeti olan işlerim vardı; ama o gece sözleşerek Simpson’s’ta buluşmuştuk. Ön taraftaki ufak bir masada oturup Strand’de hızla akıp giden hayatı seyrederken olanları bir çırpıda anlatıverdi bana.
“Johnson etrafı kolaçan ediyor.” dedi, “Yeraltı dünyasının en karanlık noktalarından bize bir miktar bilgi verebilir. Bu adamın sırlarını suç dünyasının kök saldığı bir yerde bulabiliriz ancak.”
“Ama hanımefendi herkesin bildiği şeyleri bile kabullenmiyorsa senin elde edeceğin yeni bilgileri niye