İrade Terbiyesi. Jules Payot. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Jules Payot
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6865-19-8
Скачать книгу
ettiğiyle dalga geçer:

      Soluk yüzlü kadın yasemin çiçeği kadar beyaz,

      Korkunç derecede siyah olan ise şirin mi şirin bir esmer.

      Fakat duygular sadece algımızı yanıltmazlar. Daha güçlü duygular, daha zayıf olan duygulara saygı duymazlar. Örneğin, birçok insanda oldukça güçlü olan kibir, gerçekten hissedilen duyguları kovalayabilir. Bu durumun önemine daha sonra da değineceğiz. Bu insanlar bilinçaltına tıkılıp kalırlar ve gerçek duyguların üstünü örterler. İşte bu doğamız sebebiyle, öğrenciler yaşlarının vermiş olduğu derin neşeyi, kibrin ve çevrelerinin sebep olduğu mutsuzluğa feda ederler. Dünyevi zevklere sahip olan yüzeysel insanlar da yine aynı şekilde, verimli görünen fakat boş ve sıradan yaşamları boyunca hissettikleri gerçek duyguları, içlerinin derinliklerine inip bulmakta acizlerdir. Çevreye uygun olan duyguları hissediyormuş gibi yaparlar ve gerçek bir duygu hissedebilme olanaklarını içlerinde yok eder. “İnsanlar ne der?” düşüncesinin sebep olduğu uygunluk endişesi yüzünden sevecen, kibar, hiçbir özgün yanı olmayan insanlara dönüşürler. Tıpkı kibar birer mekanik oyuncak gibi, iplerimizi başkasının elinde oynatırlar. En kötü anlarda bile hissettikleri şeyler, uygunluk endişesi taşır. Sağlam ve baskın olan algılarımız ve duygularımız üzerinde oynadığımız takdirde duyguların, hatıralardan oluşan bu hassas psikolojik durumları bozabileceği açıktır. Ögelerin değerlendirmesine dayanan araştırmalar, duyguların büyük sonuçlar yaratacağını gösterir. “Gerçeği sevmek için sevdiğimiz şeyin gerçek olduğundan emin olmalıyız.”13 Seçim yapılacak birçok yol arasından birini seçtiğimizi düşünürüz oysaki kararları biz vermeyiz. Verdiğimiz kararlarda bilinçli irademizin varlığı söz konusu değildir. Eğilimlerimiz, bir yerde aklımızı özgür bırakır; eğilimler aklın üstün olduğunu sanmasını ister fakat gerçekte üstünlük sağlayamaz.

      Gerçekten de akıl, duyguların şiddetine boyun eğer ve irade üzerinde tatmin edici bir etkisi yoktur. Akıl, iradeden aldığı emirleri yerine getirmeyi sevmez; onu tetikleyen duygular ve tutkular olması lazım. Araştırmalar, yukarıda da bahsettiğimiz gibi yardım etmek için arabasından inip çarptığı kadına doğru koşan o kişinin aslında iradesiz bir kişi olduğunu gösteriyor. Fakat burada onu harekete geçiren özel bir irade söz konusudur.

      Kalıcı ve dirayetli bir irade aynı şekilde güçlü, daimî ve sıkça harekete geçen duygularla desteklenir. Mill’e göre “Yoğun bir duygu, kendi üzerinde güçlü bir hâkimiyet oluşturmanın şartı ve aracıdır. Fakat bunun için işlenmiş olması gerekir. İşlendiğinde, kişiyi hem harekete geçirir hem de iradeli olmasını sağlar. Geçmiş deneyimler, işlerini tutkuyla yapan insanların görevlerinde istikrar ve ciddiyet gösterdiklerini kanıtlar.” Kendinizi dikkatli bir şekilde gözlemlediğinizde otomatikleşen hareketleriniz dışında, her iradenin önünde bir duygu dalgası, gerçekleştirilecek eylemin duygusal bir algısı bulunduğunu göreceksiniz. Az önce de gördüğümüz gibi, çalışma fikri bazen yetersiz kalır ve işimizi yapmak yerine kendimizi yatağa atarız. Bazen de yatakta yakalanma korkusu öyle bir utanç duygusuna sebep olur ki aceleyle kalkıp hazırlanmamıza yeterlidir. Bazen de bize mal olacak olsa bile, bir haksızlık karşısında sessiz kalmayıp ona karşı geliriz, vb.

      Günümüzde çocuklara verilen ve pek rasyonel olmayan eğitim, gerçeğin belli belirsiz algısı üzerine kuruludur. Kompozisyon yazdırma, ödül ve ceza sistemi, iradeyi harekete geçiren tek şeyin duygular olduğu konusunda karmaşık inanışlara dayanır. Peki, duyarlılık seviyesi çok düşük olan çocukların irade ve diğer konularda terbiye edilmesi mümkün değil midir? “Eğitim konusunda en zor şey duyarlılık seviyesi düşük çocukları eğitmektir. Tüm düşünceleri dağınıktır… Her şeyi dinlerler fakat hiçbir şey hissetmezler.”14

      Toplumları ve iradelerini toplu bir şekilde ele alırsak düşüncelerin, dünyayı sadece dolaylı yoldan ve duygulara dayanarak yönlendirdiğini açıkça görürüz. “Düşüncelerin ortaya çıkışı, onların kesin bir gelişimine işaret değildir. Ancak duyguların yoğunluğuyla ortaya çıkar ve gelişirler.15 Spencer de duyguların “dünyayı yönettiği”16 düşüncesini destekler. Stuart Mill ise ona karşı gelerek “Dünya’nın hareketi, insanın tutkuları ve duyguları sayesinde keşfedilmedi.”17 der. Tabii ki hayır! Fakat bu keşif, insan davranışı üzerinde hiçbir etkisi olmayacak güçlü duygulardan kaynaklandı. Pascal ve Spinoza gibi insanlardan çıktı bu düşünce. Özellikle de Spinoza’dan; Evrendeki Dünya’mızın anlamsızlığı, ardından da kendimizi bir hiç gibi hissetmemiz öyle bir derinlik kazandı ki hiç kimse yaptığı işi duygularından bağımsız yapamaz. Buluşlar sadece duyarlı düşünürlerde pratik etkiler yarattı. Çünkü bu buluşlar sadece o düşünürlerde derin duygular uyandırdı. Bir ulusun ya da belli bir siyasi grubun iradesi, bir duygu durumunun (amaçlar, ortak endişeler, ortak sempati, vs.) sonucudur ve düşünceler kendi hâlinde ulusları yönlendirme konusunda az etkilidir.

      Hatta bu konuda okurlarımızın dikkatini çekmek isteriz. Tarihi incelediklerinde, düşüncelerin davranışlar üzerinde zayıf, duyguların ise güçlü olduğuna dair birçok kanıt bulacaklardır.

      Saf duygulardan oluşan düşüncelerden, acı, öfke, endişe ve ümit gibi hepimizi harekete geçiren vatanseverlik duygularını birbirinden ayırmayı öğreneceklerdir. Bireysel kanıtlara gelince, “İnsanlık Komedyası”na18 bir göz attıklarında da onlarca örnek bulacaklardır.

      Kitabın ilk bölümünde verilen örneklere ek olarak, tek bir ibadeti bile atlamaktan kaçınan dindarların “arkadaşlarını” itibarsızlaştırmaktan nasıl da kaçınmadıklarını görecekler; politikacılar havasız tavan aralarını ziyaret edip kirli, rezil, fakir insanlarla bir araya gelme fikrinden tiksindiklerini ve yardımseverliklerinin gösterişten ibaret olduğunu müşahade edecekler!

      Şehvetin, kendi bilinçlerinde nasıl akıl almaz düşünceler ortaya çıkarabildiğini görecekler. Bu insanlar, bu düşünce güçsüzlüğüne karşı hem varoluşun hem de derin bir dinî duygu oluşturabilen ruhun gurur duygusunu birbiriyle karşılaştıracaklar. İşini sevmenin önemini anlayacaklar; qui amat non laborat.19 Gerçekten de yaptığı işi sevenler için yapılan her şey kolay ve keyiflidir. Annelik duygusunun gurur ve vatanseverliğe dayalı düşünceleri nasıl tersine çevirebildiğini; “Haysiyetsiz yaşasın ama yeter ki yaşasın!” diyeceklerini fark edecekler. Fakat tam tersi bir olayla vatanseverliğin, en güçlü duygularla yapay ve ikincil duyguları karşı karşıya getirebileceklerini görecekler. Bu da en sağlam içgüdüsel duyguları bile kökünden yok edebileceğini gösterir. Kısaca değinilmiş olsa da böyle bir çalışmadan sonra, kimse duygu durumlarının irade üzerindeki gücünü inkâr edemez.

      II

      Doğamız gereği duygusal tarafımız zihinsel dünyamızda baskın olsa da bizim onun üzerindeki gücümüz zayıftır. Daha da kötüsü, bu zayıflığın gerçek olduğunu görebilir veya var olmak zorunda olduğunu kanıtlayabiliriz. Bu güçsüzlük, gerçekten de sadece duygunun kendi doğasının bir sonucudur. Başka bir eserde,20 dış dünya üzerindeki tüm eylemlerimizin araç olarak kaslarımıza ihtiyacı olduğunu gösterdik.Fakat dış izlenimler oldukça çeşitlidir; kasların uyumu da öyle. Fakat kasa bağlı eylemler güç sarf etmeyi gerektirir. Doğa, bu güç sarf edilişini duyuları etkileyecek şekilde tasarlamıştır. Örneğin, güç sarf ettiğimizde kalbimizin daha güçlü atmaya başlaması, nefes alışlarımızın


<p>13</p>

Nicole, De la connaissance de soi, I, VI. (y.n.)

<p>14</p>

Fenelon, Kızların Eğitimi, IV. Bölüm (y.n.)

<p>15</p>

Michelet, Fransız Devrimi’nde Kadınlar, 1854, s. 321. (y.n.)

<p>16</p>

Spencer, Pourquoi je me sépare d’Aug. Comte. (y.n.)

<p>17</p>

Aug. Comte et le Positivisme, 100 sqq. Fr. Çev. Clémenceau. Alcan. (y.n.)

<p>18</p>

Balzac’ın eserlerine verilen isimdir. (ç.n.)

<p>19</p>

“İşini severek yapanlar için çalışmak zevke dönüşür.” anlamında kullanılan Latince bir deyiştir. (ç.n.)

<p>20</p>

Revue philosophique, Mayıs 1890. Sensation, plaisir et douleur.