Pedagojik eserler kaleme alan yazarın 1895’te yayımlanan İrade Terbiyesi isimli ünlü eseri 32 dile tercüme edildi. İrade Terbiyesi’nin devamı niteliğinde yazdığı Zihinsel Çalışma ve İrade ise ilk olarak 1921 yılında yayımlandı.
Payot’nun pedagojisine göre her birey kendi eğilimlerinin farkında olmalı ve eğilimleri doğrultusunda kendini geliştirmeye çabalamalıdır. Kişi, bu çaba esnasında çalışma yöntemlerini iyi belirleyerek sahip olduğu gücü israf etmekten kaçınmalıdır.
BİRİNCİ BASIMIN ÖN SÖZÜ
“İnsanlar her türlü alanda rehbere ve eğitime ihtiyaç duyduklarını kabul edip özenle çalışıyorken, davranış bilimlerini öğrenmek istememeleri ilginçtir.”
17. yüzyılda ve 18. yüzyılın bir kısmında din, şüphesiz tüm akıllarda hüküm sürüyordu. İrade eğitimi hakkındaki genel sorunlar ele alınamazdı. Karakterlerin benzersiz eğitimcisi olan Katolik Kilisesinin gücü, inançlı insanların hayatını yönlendirmekte yeterliydi. Fakat günümüzde bu konu çoğu insanın zihnini meşgul eder. Yeri de başka bir şeyle doldurulamadı. Gazeteler, dergiler, kitaplar, hatta romanlar bile çok düşük olan iradeden şikâyetçiydi.
İrade konusundaki bu genel hastalık bazı doktorların harekete geçmesine sebep oldu. Fakat ruh sağlığı doktorları maalesef baskın olan psikolojik öğretilere ağırlık verdiler. İrade konusunda özellikle akla vurgu yaptılar. Kanıtlanmış metafizik bir kuramın eksik olduğunu savunuyorlardı.
Cahilliklerini mazur görelim. Bu kanun politik ekonomi kuramıdır; en verimsiz fakat en kolay topraklardan başlanıp en verimli fakat işlenmesi en zor alanlara doğru gidilir. Aynı şey psikoloji bilimi için de geçerlidir. Çalışılması güç, ancak en temel olgular araştırılmadan önce, en kolay ancak en verimsiz olgular üzerine çalışmalar yapılır. Düşüncelerimizin davranış ve eğilimlerimizde etkili olduğunu daha yeni yeni anlamaya başlıyoruz. İrade, duygusal bir güçtür ve düşüncelerimizin irade üzerinde etkili olabilmesi için tutkudan beslenmesi gerekir. İradenin işleyişini yakından ele aldığımızda, metafizik kuramların pek önemli olmadığını ve psikolojik kaynakları akıllıca kullanarak bilinçli bir şekilde seçilmiş bir duygunun tüm hayatımızı yönlendirmesi mümkün değildir. Cimri biri, dünyevi tüm zevklerinden kendini mahrum bırakır; kötü beslenir, yerde yatar, dostu yoktur, memnuniyetsizdir, para tutkusuyla yanıp tutuşur. Siz de bu güçlü duygunun tüm hayatınıza yön vermesine engel olmak için ondan daha üstün bir duygu bulabileceğinizi mi umuyorsunuz? Olmak istediğimiz kişiye dönüşebilmemiz için psikolojinin bizlere sunduğu araçların çeşitliliğini tahmin bile edemezsiniz.
Maalesef, bugüne kadar kaynaklarımızı bu yönde kullanmayı ihmal ettik. Son otuz yılda Avrupa’nın düşünce sistemine yön veren düşünürler, irade eğitiminin saf ve basit yanlışlığını yansıtan iki kuramdan oluşur. Birincisi, karakteri değişmez bir olgu olarak ele alır. Bu çocuksu kuramı daha sonra ele alacağız.
İkincisi ise görünürde irade eğitimi konusunda elverişlidir. Özgür iradeyi içeren kuramdır. Stuart Mill’in kendisi bile bu öğretinin savunucularına “kişisel kültür” olarak adlandırılan canlı bir duygu kattığını söyler. Determinizmin bu iddiasına rağmen özgür irade kuramını birinci kuram kadar tehlikeli ve cesaret kırıcı buluyoruz. Öyle ki bu kuram, kendini özgür kılabilmenin uzun soluklu, özen isteyen ve psikolojik kaynaklar konusunda belli başlı bilgiler gerektiren bir iş olmasına karşın onun basit, kolay ve doğal bir iş olarak kabul edilmesine sebep oldu. Basit bir kuram olması sebebiyle, irade eğitimi konusunda birçok insanı yanlış yönlendirmiştir. Böylece psikoloji ve hatta insanlık adına geri dönülmez sonuçlara sebep olmuştur.
Bu sebeple, bu kitabı Théodule Armand Ribot’ya armağan ediyoruz. Eski hocalarımıza armağan etmekten ziyade, psikolojiyi bizlere sevdiren, Fransa’da ilk defa metafiziği psikolojiden uzaklaştıran insana armağan etmeyi tercih ettik. Bu kuramın metafiziği tamamen reddetmediğini hatırlatalım. Psikolojiyi metafizikten uzaklaştırmaz, sadece metafiziği psikolojiden uzaklaştırır; bu, birbirinden çok farklıdır.
Psikolojiyi bir bilim olarak ele alır. Oysaki bilim insanlarının amacı sadece bilmek değil, iktidar için öngörmektir.1 Bir fizikçi için ışığın dalga kuramı başarılı ama doğrulanamayan bir hipotez olarak kalması pek önemli olmasaydı, örneğin bir psikoloğun sinirsel ve psikolojik durumlara ilişkin mutlak korelasyon hipotezinin doğrulanamaz olmasının yanında başarılı bir hipotez olmasının bir önemi kalır mıydı? Başarılı olmak, geleceği öngörebilmek, olguları istediği gibi değiştirebilmek, yani geleceği istediği hâle getirebilmek bilginlerin ve psikologların görevidir. En azından görevimiz konusundaki hayat felsefemiz bu yöndedir.
İrade zayıflığının sebeplerini irdelememiz gerekti. Bu zayıflığın tek çözümünün duygu durumlarına bağlı olduğunu düşündük. Özgür duyguların açığa çıkmasını sağlamak veya o duyguları güçlendirmek, irademizi engelleyen duyguları bastırmak veya yok etmek için araçlar bulmayı hedefledik. İşte bu kitapta, okurlara sunacağımız alt başlıklar bunlardır. Çalışmalarımızı bu amaç doğrultusunda yaptık. Okurlarımıza, kendi payımıza düşen çaba ve katkılarımızı bu önemli eserde sunuyoruz.
İrade eğitimini özet biçimde ele almak yerine, geniş çaplı bir düşünsel çalışmanın gereklilikleri doğrultusunda değerlendirdik. Bu kitabın, öğrenciler ve genel olarak düşünsel çalışmalar yapanlar için oldukça yararlı olacağından şüphemiz yoktur.
Kendi öz denetimine ulaşabilmeleri için yöntem eksikliğinden yakınan birçok genç tanıdım. Dört yıllık çalışmanın bu konuda bana öğrettiklerini onlara sunuyorum.
İKİNCİ BASIMIN ÖN SÖZÜ
Fransız ve uluslararası basının olumlu değerlendirmeleri ve sadece birkaç haftada sabırsız okur tarafından tüketilen birinci basımdan sonra bu kitap, aydın halkın beklentisini karşılayabildiğini kanıtlıyor.
Bizlere, beşinci kitabın birinci bölümünü desteklememizi sağlayan çok çeşitli ve değerli dokümanlar sunan herkese, özellikle de hukuk ve tıp öğrencilerine teşekkürlerimizi sunarız. Bazıları “karamsarlığımıza” karşı ayaklanırlar. Onlara göre, gençlik kadar hiç kimse harekete geçme konusunda bu kadar konuşmamıştır. Fakat harekete geçmek varken sadece konuşuyor olmak faydasızdır. Fikrimizce gençler, gürültüyü ve ajitasyonu yaratıcı eylemlerle karıştırıyorlar. Bazı insanlar hatta en yetkili kişiler bile, öğrencilerin amatör ve sinirli olabileceğini düşünmüyorlar. Oysaki amatörlük ve sinir, iradenin iyileştirilmesi gereken iki hastalığıdır.
İrade eğitiminin uygulama kısmı sadece övgüler aldı. Aynı şekilde birinci kitabın üçüncü bölümü ve ikinci kitabın birinci bölümü için de geçerli. Birçok kişi tarafından eleştirilmesini bekliyorduk fakat öyle olmadı.
Desteklediğimiz şey, bir yandan üstün iradenin eğilimlerimizi bazı fikirlere dayandırması gerektiği, diğer yandan da fikirlerin ufak tefek eğilimlere karşı doğrudan ve anında etkisi olmayışıdır. Fikirlerin gücü bu gibi düşmanlara karşı dolaylıdır: başarısızlık korkusuna karşı gücünü duygu durumlarında, yani var olduğu yerde bulmalıdır.
Şaşırdığımız nokta, özgür irade savunucularının özgürlük kuramımızı sert bir dille eleştirmemiş olmalarıdır. Tam aksine, karakterin doğuştan var olduğunu savunanların hedefi olduk.
Bununla beraber, soyut bilgilerden ziyade gerçeklerle ilgilenen eğitimciler özgür irade kuramından gittikçe uzaklaşırlar. Bu konuda uzman olan Jean-Luc Marion’un, 1884-85 yıllarında verdiği derslerde özgür iradenin metafiziksel hipotezinin bize verdiği zararından bahsettiği söyleniyor. Çünkü bu hipotez, kendi çabalarımızla bulmamız gereken ve kısıtlı olan gerçek özgürlüğün şartlarını araştırmamızı engelliyordu. Ahlaki birlik üzerine yazdığı tezinde Marion, Alferd Fouillée’nin aksine özgür olma