Müslümanlar bu savaşı da kaybetmeyince, bu sefer savunmadan vazgeçilip Mekke üzerine yürüdüler. Hudeybiye Muahedesi imzalanınca Mekke fethedilmeden geri dönüldü. Bunun ardından Mekke’nin seçkinlerinden ileri gelen kişiler Medine’ye gelerek Hz. Peygamber’e biatlarını bildirmeye başladılar. Mekke’nin fethi esnasında Hz. Peygamber, Ebu Süfyan’ı onore ederek onun evine sığınanların da Kabe’ye sığınanlar gibi güven içinde olduklarını açıkladı. Bu süreçte İslam’a girenler arasında Ebu Süfyan ve ailesi de bulunmaktadır. Keza Hz. Peygamber, Taif’i fetheden ordunun başında da Ebu Süfyan’ı görevlendirdi, Taif’teki putları kırma vazifesini de yine kendisine verdi.
Ebu Süfyan, Müslüman olduktan sonra Peygamber’in yakınında oldu, ancak Ümeyyeoğulları bu dönemde de siyaset alanını boş bırakmadı ve güç oyununa dâhil olmaya çalıştılar. Hatta Peygamber’in vefatından sonra Ümeyyeoğulları iktidarın kendilerine geçmesi için çalıştılar, kendi içlerinden olan Hz. Osman’ın halife olması için de gayret ettiler ve bundan çok mutlu oldular. Seçim sırasında, şûrada bulunan Abdurrahman b. Avf halkın nabzını yoklamak için dışarı çıkınca Ümeyyeoğullarının Hz. Ali’nin aleyhinde olduğunu açıkça gördü; bunun üzerine içerideki altı kişilik şûrada oyunu Hz. Osman’dan yana kullandı ve onun halife seçilmesini sağladı. Hatta o günlerde, şûrada Osman seçilmeyip de Ali seçilseydi Medine’de Ümeyyeoğullarının silahlı isyan tehdidi yakından hissedilecekti.
Bu sıralarda Ebu Süfyan hayattaydı, hatta Beni Sakife’de Hz. Ebubekir’in seçimi sırasında halifeliğin Ali’nin hakkı olduğunu kendisine söyleyerek harekete geçirmeye çalıştığı yönünde rivayetler de bulunmaktadır. Ancak bu, Ebu Süfyan fıtratında birisinin yapacağı iş değildir ve İranlı tarihçilerin uydurması gibi görünmektedir.
Ebu Süfyan’ın diğer oğlu Yezid, Tebük Savaşı sırasında komutan konumundaydı ve savaş sırasında şehit düşmüştü. O ölünce yerine kardeşi meşhur Muaviye ortaya çıkıp İslam ordusunun dağılmasını önledi ve Müslümanların galibiyetini sağlayan etkili bir çıkış yaptı.
6.
Halid b. Velid (587 – 642)
Kahramanlıklarıyla meşhur olan bir sahabedir. Hz. Ebubekir, Emir’ül-müminin olunca İslam Devleti’ne karşı isyan hareketleri niteliğinde birtakım gruplar ortaya çıktı. Bu gruplar arasında örneğin Yemenliler merkeze haber göndererek, namaza, oruca, Hacc’a devam edeceklerini ama zekât vermeyeceklerini ilettiler. Onların üzerine İkrime b. Ebu Cehil gönderildi ve itaat altına alındılar. Yemame taraflarında Müseyleme adında birisi kendisini peygamber ilan etti, bir başkası Yemen’de, Secah adlı bir kadın Bahreyn’de ortaya çıkarak peygamberliklerini ilan ettiler (yalancı peygamberler).
Hadramevt’te bir başka grup çıkıp, “İslam’ı istemiyoruz.” diyerek, Hz. Peygamber’in ölümünden dolayı bayram ve şenlik yaptı ve eski dinlerine dönüş yapacaklarını ilan ettiler. Hz. Ebubekir de bunların üstüne Halid b. Velid’i gönderdi; Halid şedit bir adamdı, Hadramevt taraflarına gelip o muhalif gruptan bazı insanları bir eve kapatarak evi ateşe verdi. Onun bu davranışı merkezde duyulunca, Hz. Ömer alelacele Halife Ebubekir’e giderek, Halid’i şikâyet etti ve hemen geri çağırtılmasını istedi. Hz. Ebubekir de Halid’in başarıları karşısında onu azletmedi; bunu yaparken, Cahiliye’nin duygularının onda canlandığını düşünerek azletmedi.
Halid bunun ardından Müseyleme’nin üzerine yürüdü ve onu mağlup etti. Akabinde Bahreyn’e giderek Secah’ın üzerine yürüdü. Enteresandır, buralarda kendilerini yalancı peygamber ilan edenler üzerinde Hint kültürünün bariz bir etkisi görülür, bu bölgeler Hintli tüccar ve gemicilerin uğrak limanıdır. Secah da etrafına kalabalıkları toplayarak, bazı dinî söylemlerle ortaya çıktı. Halid bunların üzerine gidince kuzeye doğru kaçıştılar, Halid de bunların peşine düştü. Onlar kaçışırken Basra bölgesine vardılar; dönemin Basra’sı İran Sâsânî İmparatorluğu’nun liman kentidir. Uzak Doğu tarafından gelen mallar Basra’da karaya çıkarılır ve oradan iç bölgelere sevk edilirdi. Secah ve adamları İran topraklarına girince Halid de onları takiben İran topraklarına girdi. Hz. Ömer bu durumu haber alınca yeniden Hz. Ebubekir’e giderek Halid’i ikinci kez şikâyet etti ve meşru bir devletin topraklarına izinsiz girmiş olduğunu, azledilmesi gerektiğini söyledi. Halife yine de Halid’i azletmeyi tercih etmedi.
Halid Basra’ya varınca İran İmparatorluğu’nun gemilerine el koydu, askerlerini de bu gemilere bindirdi ve gemi Fırat Nehri’nin akış yönünün tersine kuzeye doğru ilerledi. Halid bu bölgeye girince bölgenin yerel kabile önderlerinden Müsennâ kendi adamlarıyla birlikte Halid’in ordusuna katıldı; bu vesileyle kendisine ganimet için bir fırsat da çıkmış oldu. Halid bu şekilde toplamda sekiz bin kişilik bir orduya sahip oldu ve askerleri bir misli çoğalmış oldu.
Bu bağlamda vurgulamak gerekir: İranlılar, Cahiliye’den beri çöl Araplarının baskınlarına karşı sınırlarını korumak için Fırat’ın yönünü değiştirerek hendekler kazıyor ve köylerini bir nevi ada içinde tutarak muhafaza altına alıyorlardı. Hatırlanacağı üzere, Medine’nin korunması durumu ortaya çıkınca, yine bir İranlı olan Selman-ı Farisi hendek fikrini öne sürmüş ve kendi kültürlerinde var olan bu savunma tarzını önermişti. Hz. Peygamber onun bu fikrini kabul etmiş ve Medine’nin savunmasında bu yöntem kullanılmıştı. Bir tarihçi olarak şu neticeye varabiliriz; demek ki Selman da bu korunma şeklinin bilindiği ve aktif olarak kullanıldığı bu bölgenin insanı olmalıdır.
Tam bu sırada Hz. Ebubekir ölmüş, yerine Hz. Ömer halife seçilmişti. Halife seçilince Ömer’in yaptığı ilk iş, Halid’i görevden almak ve onu düz bir nefer olarak Suriye cephesine yollamak oldu. Ömer ile Halid arasındaki bu ihtilafta, Cahiliye döneminden kalma Kureyş içindeki akraba kabileler arası güç mücadelesinin ve eski alışkanlıkların rolü büyüktür.
Halid Suriye’ye geldikten sonra cephenin genel komutanı Ebu Ubeyde b. Cerrah’ın komutası altına girdi ve bu cephede Halid’in yine büyük yararları oldu. Suriye’deki askerî faaliyetleri sırasında bugün Halid b. Velid Camisi olarak bilinen, Halep civarındaki bir yerde vefat etti. Vefatıyla ilgili çeşitli menkıbeler anlatılır; ölüm anında kendisine bir titreme gelince ölümden mi korktuğu sorulur, o da bunca savaşlara girdiğini, ölümden korkmasının mümkün olmadığını, ama kendisine gelen o titreme hâlinin Allah korkusundan olduğunu söyler.
7.
Musa b. Nusayr (640 – 717)
Halid b. Velid, ordu komutanlığı görevinden alındıktan sonra Suriye’ye gelip, cephenin genel komutanı Ebu Ubeyde b. Cerrah’ın komutası altına girmesi sonrasında; Suriye’de askerî faaliyetleri esnasında bir kiliseyi zapt ettiği zaman içeride zahit bir adamla karşılaştı (Hristiyanlıkta bir köşeye çekilip inziva hayatı yaşayan keşişler). Onunla sohbeti esnasında İslam’ı anlatmış olmalı ki bu zat Halid’in telkinleriyle Müslüman oldu, genç bir keşişti; bu adam Musa b. Nusayr’dır, adından da anlaşılacağı üzere Nusayrî Hristiyanlardandır. Musa, Halid’in yanında yetişti.
Musa