Diğer yandan Horasan’daki ihtilal giderek yayılırken, Halife II. Mervan, Humeyme şehrinde bulunan İmam İbrahim’i yakalayarak Harran şehrinde hapsetti. İbrahim, Harran’da hapse atılınca kendisine veliaht olarak kardeşi Ebü’l Abbas’ı tayin etti.
Aynı günlerde isyanın meyvelerini toplamak için Ehl-i Beyt ile Abbasi Ailesi arasında bir rekabet başlamıştı. İsyancıların Kufe’yi ele geçirmesinden bir ay sonra, isyanın meyvelerini toplamak amacıyla Ebü’l Abbas, Kufe’ye geldi. Fakat burada pek sıcak karşılanmadı. Çünkü Ehl-i Beyt’in veziri unvanını taşıyan Ebu Seleme El Hallal, Hz. Ali’nin evlatlarını destekliyordu. Bu nedenle yeni halifenin seçimini bir oldubittiye getirmemek için Ebü’l Abbas’ı oyalamaya çalışıyordu. Ebu Seleme’nin taktiğini anlayan Ebu Müslim Horasani, 12 adamı ile birlikte Kufe’ye gelerek 28 Kasım 749 Cuma günü Ebü’l Abbas’a biat etti. Kufe Camii’nde biat alan Ebü’l Abbas, aynı gün cuma namazını kıldırmak için minbere geçti ve okuduğu ilk hutbede hâkimiyet hakkının Abbasi Ailesi’ne ait olduğunu ileri sürdü.
Şiiler Aldatıldılar
Abbasiler, isyanın başladığı andan itibaren Şiilerle ortak amaç peşinde koştukları izlenimi verdiler. Gerçek niyetlerini ise isyan amacına ulaştığında belli ettiler.
Kendini halife ilan eden Ebü’l Abbas, ilk iş olarak karargâhını, Şiilerin çoğunlukta bulunduğu Kufe’den Humeyme’ye taşıdı. Ardından Ebu Müslim Horasani’nin desteği ile Şiilerin en güçlü propagandistleri Ebu Seleme ile Süleyman b. Kesir ortadan kaldırıldı.
Ebü’l Abbas’ın halifeliğini ilan ettiği günlerde esasında Şam yönetimi yıkılmamıştı. İsyancı birlikler ile Emevi ordusu Büyük Zap Suyu kenarında 16 Ocak 750 tarihinde karşılaştı. 10 gün süren savaşı II. Mervan’ın kuvvetleri kaybetti. Bunun üzerine Mervan, kuvvetleriyle Harran’a çekildi. Ancak orada da tutunamadı. Peşine düşen kuvvetlerden kurtulmak için önce Şam’a, oradan Filistin’e kadar çekildi. Abbasi kuvvetlerinin takiplerini ısrarla sürdürmeleri üzerine Mervan kaçışını Mısır yönünde devam ettirdi. Nihayetinde Abbasi kuvvetleri, Mervan’ı Yukarı Mısır’ın Bûsîr köyünde kuşatmayı başardı. 5 Ağustos 750 tarihinde yapılan çatışmada II. Mervan hayatını kaybetti.
Ümeyyeoğulları Katledildi
Horasan’da baş gösteren mevali isyanı sonunda devrilen Ümeyyeoğulları’na karşı amansız bir takip başlatıldı. Emevi Devleti’nin kurucusu hanedan mensupları her yerde hunharca katledildi. Muaviye ve Ömer b. Abdülaziz’in mezarları hariç, diğer halifelerin mezarları açılarak kemiklerinden bile öç alındı.
Emeviler’e karşı girişilen cinayetlerin en büyüğü, Abdullah b. Ali’nin bulunduğu Suriye’de oldu. Abdullah, Ebûfutrus şehrinde ziyafete davet ettiği Emevi Ailesi mensuplarından 80 kişiyi yemek sırasında katlettirdi.
Abbasiler, iktidarı ele geçirene kadar hukukun peşinde oldukları tezini işlediler. İslam’ı Hz. Muhammed’in (s.a.v.) kendilerine ulaştırdığı şekilde uygulama sözünü verdiler. Yerlerini aldıkları Emevi halifelerinden farklı görünmek için çevrelerine dindar görünmeye çaba gösterdiler.
Birinci Abbasi halifesi Ebü’l Abbas El Sakafi, iktidarı ele geçirdikten sonra bir süre Fırat’ın doğu yakasında bulunan küçük Haşimiyye şehrini merkez yaptı. Daha sonra da merkez Enbâr şehrine taşındı.
İkinci Abbasi halifesi ve birçok bakımdan hanedanın gerçek kurucusu olan Ebu Cafer El Mansur, Sasani İmparatorluğu’nun eski başkenti Medain yakınında, Dicle Nehri kıyısında yeni bir şehir kurdu. Medinetüsselam adını verdiği şehir, aynı yerde bulunan eski bir İran köyünün adıyla Bağdat olarak tanındı.
Mevali ile Araplar Arasında Eşitlik Sağlandı
Abbasi ihtilalinin başarıya ulaşması ile önemli sosyal değişimler meydana geldi. İslam’ın eşitlik ilkesi, devletin halkına karşı tutumunda temel ilke oldu. Araplar ile Arap olmayan Müslümanlar arasındaki ayrımcılık ortadan kalktı.
Abbasiler’i iktidara taşıyan Horasan halkı, devletin yüksek makamlarına geldiler. İsyana önderlik eden Ebu Müslim Horasani, nüfuzunu artırdı. İlk Abbasi halifesinin onun gölgesinde kalması, ikinci Abbasi Halifesi Mansur’un öfkesine neden oldu. Nitekim hazırladığı bir komplo ile onu öldürttü. Ancak bununla Abbasi Devleti’ndeki mevali nüfuzu kırılamadı.
Bir görevde uzun süre kalınması, insanlarda mülkiyet duygusunu geliştiriyor olsa gerek. Tarihin hemen her devresinde karşımıza çıkan bu durumu Mansur döneminde vezirlik görevine getirilen Bermeki Ailesi de yaşadı. Uzun müddet vezirlik görevini yürüten Bermekiler, devlet içinde halife kadar kudret sahibi oldular. Abbasiler’i, Bermekiler’den kurtaran ise Harun Reşid oldu.
Arap-Fars Çekişmesi Türklere Yaradı
Abbasiler’e en parlak dönemini yaşatan Halife Harun Reşid’in ölümünden sonra devlet, oğulları Emin ve Memun arasındaki hilafet mücadelesine sahne oldu. İkisi arasındaki mücadelenin tarafları ise Arap ve Fars unsurları idi. Anne ve baba tarafından Arap olan Emin’i Araplar, annesi İranlı bir cariye olan Memun’u da İranlılar destekledi. Sonuç olarak Memun galip gelince Arapların Abbasi sarayındaki etkisi büyük ölçüde zayıfladı.
Memun, halifeliği döneminde Arap-Fars çekişmesinin yarattığı tehdide karşı bir denge unsuruna ihtiyaç duydu. Halifeliğinin ilk yıllarında Merv’de bulunduğu dönemde Türkleri yakından tanıma imkânı buldu. Arap ve Fars unsurların çekişmesinden kaygılanarak güvenebileceği bir kuvvet ve kadro arayışına girdi. Onun arayışına cevap verebilecek nitelikteki tek kuvvet Türklerdi. Bu nedenle, halifeliğinin son yıllarında Türkleri askerî birlikleri arasına almaya başladı. Tarihçiler, Memun’un halifeliğinin son yıllarında ordu içindeki Türklerin sayısının 8 bin ile 10 bin arasında olduğunu tahmin etmektedirler.
Memun’un ölümünden sonra yerine geçen kardeşi Mutasım döneminde de Abbasi Devleti içinde Türklere duyulan güven artmaya devam etti. Mutasım da ordu içindeki Türklerin ağırlığını artırırken Türk birlikleri için 836 yılında Samarra şehrini kurdu ve daha sonra kendisi de halifelik merkezini bu şehre taşıdı. Böylece yaklaşık 56 yıl sürecek Samarra Devri başlamış oldu.
Hilafet merkezinin de Samarra’ya taşınmasıyla birlikte, Türk komutanların saraya nüfuzları kolaylaştı. Halife Mütevekkil’den itibaren de halife seçiminde söz sahibi oldular. Türklerin ele geçirdikleri bu güçten rahatsız olan halifeler, zaman zaman bazı Türk komutanları ortadan kaldırsalar da Türklerin etkisinden kurtulamıyorlardı. Bunun üzerine halifelik merkezini 892 yılında yeniden Bağdat’a taşıdılar. Ancak bu değişiklik de halifelik müessesesini etki altında kalmaktan kurtaramadı.
Halife Mutazıd, sahip olduğu yetkileri kullanma konusunda irade gösterse de onun ölümüyle durum tekrar eski hâline döndü. Emeviler’in son döneminde olduğu gibi Abbasi Devleti de merkezî idareyi toparlamak için Halife Râzi döneminde 936 yılında -günümüzdeki başbakanlık kurumuna benzer- emîr-ül ümera kurumunu tesis etti. İlk emîr-ül ümera da Muhammed b. Raik El Hazari oldu. Ancak devlet iyice parçalandığı için halifenin iktidarı ancak Irak’ın sınırlı bir kesiminde etkili oldu.
Büyük Darbeyi