En iyi eş, eşinin ne iş yaptığını bilmeyen eştir. En iyi eş, şirkete para almak için uğrayan eştir. En iyi eş, iktidar oyunlarına tevessül etmeyen eştir. Bu, hem kişisel sağlığınız için hem şirketinizin istikbaldeki yeri için önemlidir.
Evlilik hayatı ve iş ortamı farklı alanlar. Rol çatışması yaşamamak için bunları ayrıştırmakta fayda var. Eğer bu ayrıştırma olmaz ise 24 saat birbirini görmenin getirdiği bıkkınlık da bu durumun ayrı bir acı faturası olur.
Yapılan araştırmalar -tıpkı şirketlerde olduğu gibi- evliliklerin ömrünün de ilk beş yılda şekillendiğini göstermiştir. Beş yılı aşan evlilikler genellikle devam ediyor. Eşinizle aynı iş yerinde çalışmak, evliliğinizin yıpranma katsayısına artırıcı bir etki yapar; ayrıca bu durum evliliğiniz için olduğu kadar işiniz için de sakıncalıdır.
Eş, iş yerinde iktidarın da bir parçasıdır. İş yerinizde arkadaşınızı, yakınınızı, yeğeninizi çalıştırmanızdan doğan sakınca, eşiniz söz konusu olduğunda daha fazladır. Eşiniz, sizin çerçevesini çizdiğiniz alanların dışına çıkmak ister. Orada kendi iktidar çerçevesini oluşturmaya çalışır. O yüzden Koç ailesinde bunun tam tersi bir uygulamaya gidilmiştir. Birkaç kuşak geriye giden burjuva aileler genellikle, gelinlerini şirketlerinde çalıştırmazlar. Onlara cemiyetçilikle uğraşmaları için vakıflar kurarlar.
Eşinize şirketinizi yönetme izni verdiğiniz zaman, şirket bir çatışma arenasına döner. Mütemadiyen enerjinizi boşa sarf edersiniz. Diğer çalışanlarınızla aranızda çatışmalar yaşanır. Bu, ikircikli bir iktidar ilişkisi oluşturur. Personel eşinize gider, “Ben eşinizle konuştum, dedi ki…” diye başlar konuşmaya. Siz, onun kontrolünü yapana kadar sıkıntılı bir tablo oluşur. Dolayısıyla personel iki başlı yapıda iki başı çatıştırarak kazanç elde etmeye çalışır.
En iyi eş, eşinin ne iş yaptığını bilmeyen eştir. En iyi eş, şirkete para almak için uğrayan eştir. En iyi eş, iktidar oyunlarına tevessül etmeyen eştir. Bu, hem kişisel sağlığınız için hem şirketinizin istikbaldeki yeri için önemlidir.
Eskiden Türk Ticaret Kanunu, “gölge ortak” diye tabir ettiğimiz bir ortaklığı mecburi kılıyordu. Siz bir anonim şirketi, en az beş kişiyle kurabiliyordunuz; bir limited şirketi ise en az iki kişiyle. Bu da lüzumsuz yere, gerekli gereksiz “gölge ortak” doğuruyordu. O zaman da komşuyu çağırmak yerine, insanlar “Gel notere, şuna ortak ol.” diyerek eşlerini şirket ortağı yapıyorlardı. Ama imza atılan hiçbir şey, imza atıldığı sadelikte kalmaz; şirketin istikbaldeki durumuyla ilgili mütemadiyen teyakkuzda olan, ne olup bittiğini bilmeye, anlamaya çalışan bir zihin oluşur. Çünkü özellikle kamu borçlarına karşı şirket ortağı, ortaklığı oranında sorumlu tutulur. Yani hem SGK’ya hem vergi dairesine karşı şirket ortağının sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk tersine bir istikamet alırcasına işin kendisinde de karşılık bulur. Yakın zamanlarda çıkan bir yasayla en azından yeni şirketlerde artık gölge ortaklıklar olmuyor. Çünkü bu şirketleri tadil etmek de şirketler için bir maliyet teşkil eder. Şirketin tek ortağa düşmesi, hisselerinin devredilmesi, statüsünün değişmesi, ana sözleşme metninin tadilatı yeni masraflar demektir. Dolayısıyla bu da sıkıntıları devam ettiren bir süreçtir. İşin eve, evin işe sirayet etmemesi için evi işe, işi eve taşımamalısınız. İkisinin arasına kalın duvarlar örmelisiniz. Aksi durumda yatak odanız şirket yönetim kurulu odasına döner.
HATA 07
Herkese Duyduğunuz Güven Yüzünden Herkesin İnsan Olduğunu Unut manız
Sukutuhayale uğramamak, kendi hayal dünyamızda bir fırtınaya sürüklenmemek için herkesin bulunduğu duruma göre farklı pozisyonlar takınabileceğini bilelim. İhanete uğradığımızda bu bizi depresyona sürüklemesin. İnsanlara duyduğumuz güven, bizi sözleşmesiz iş yapmaya yöneltmemeli.
Bazı atasözlerini ve ilahi mesajları, sadece bir rivayet olarak gördüğümüz için bunlar hayatımıza etki etmiyor. Eskilerin kelam-ı kibar dediği sözlerin hayatımıza bir tesiri olmuyor. İmam-ı Azam Hazretleri’nin güzel bir sözü var: “Bir insana itimat edip suizanna uğramak, suizan edip isabet etmekten hayırlıdır.” Biz herkese güvenmeliyiz, çünkü paranoyak gibi yaşayamayız. Bu teyakkuz hâli bizim düşünce dünyamızı da alabora eder. Bu hâl her kişi için geçerli. İnsanın olduğu yerde, insana dair her şey olur. İnsana güvenmeden bir ilişki yürümez. Ama kesinlikle herkesin insan olduğunu da unutmamalıyız. Evladın babaya, eşin eşe, Habil’in Kabil’e yaptıkları ortada. Sukutuhayale uğramamak, kendi hayal dünyamızda bir fırtınaya sürüklenmemek için herkesin bulunduğu duruma göre farklı pozisyonlar takınabileceğini bilelim. İhanete uğradığımızda bu bizi depresyona sürüklemesin. İnsanlara duyduğumuz güven, bizi sözleşmesiz iş yapmaya yöneltmemeli. Her insan bir başka dünya olarak doğuyor. Cenabıhakk’ın yaratıcı meziyetleri o kadar geniş ki, yarattığı hiçbir varlıkta kalıp kullanmamış. Bir insanı seviyoruz diye ona lüzumsuz meziyetler atfetmemeli veya nefret ediyoruz diye onu zemmetmemeliyiz. Rekabeti barbarlığa dönüştüren tek canlı türü insandır. Biz birtakım muhtemel sonuçları hesap ederek itimat mekanizmasını işlettiğimizde büyük hayal kırıklıkları yaşamayız. Aşırı derecede anlam yüklü bir itimat tesisi ise karşı tarafta değil, daha çok bizde menfi neticelere yol açar. Bu bizim zaafımıza dönüşür. İnsanlarla ilişkimizi bir denge üzerine kurmalıyız.
HATA 08
Kredi Kullanmanız, Faize Bulaşma nız
Dünyanın her yerinde ve Türkiye’de bankalar, işleriniz iyi iken sizinle iyi olurlar. İşleriniz iyi değilse zaten bir bankanın kapısını çalamazsınız. İşleriniz kötüye gittiğinde ise banka önce kendi alacağını kurtarmaya çalışacaktır.
Üniversite mezunu istihdam etmek isterseniz, devlet maaşının yarısını veriyor. Vasıfsız eleman istihdam edeceğim derseniz, İŞKUR 6 ay maaşını ödüyor. Yurt dışı fuara katılmak isterseniz, birtakım masraflarınızı KOSGEB karşılıyor. Bu tür hibe programlarını harekete geçirmek, ilk başta şirket kaynağı edinmede daha kolay bir yoldur.
Kapitalizm insanı kredi ile borçlanmaya mecbur ediyor. Osmanlı Devleti’nin borç almaya başladığı 1854 yılından bu yana biz, Afrika ülkelerinden bile daha yüksek faizlerle borçlanıyoruz. Uluslararası piyasalarda borçlanma değerleri, Londra merkezli bankalar tarafından belirlenir. Almanya, Fransa gibi ülkelerin libor artı 1 ile borçlandığı yerlerde, Türkiye gibi ülkeler libor artı 8’lerle ancak borç bulabilir. Osmanlı Devleti’nin ilk borç aldığı yıllarda borcun faiz oranı yüzde 25’tir. Bir tefeci bile bu kadar borç faizini alacaklısına yüklemez.
Kredi ile iş kurma girişimi kötü bir fikirdir. Çünkü en iyi borçlanmanın ilk ödemesi 6 ay sonra başlar. Dünyada borç alarak girişilen hiçbir iş, 6 ayda borcu kapatacak kadar kazanç sağlamaz.
Siz, kredi almakla, kendi şirketinizdeki özgürlük alanınızı bankaya devretmiş oluyorsunuz. Krediyi veren banka olduğu için, bankanın her türlü tasarrufuna açık hâle geliyorsunuz. Şunu iyi bilin ki, hiçbir banka ile beklentiniz düzeyinde ilişki kuramazsınız. İstediğiniz faiz oranıyla, istediğiniz kadar kredi alamazsınız. Yeni bir şirket olduğunuz için bilançonuz olmayacak. Bu sebeple ipoteğe dayalı kredi kullanmak zorundasınız. Bu durumda malınızı krediye ipotek edeceğinize, doğrudan ticaretini yapacağınız malı satın almak için