Büyük sayılar bize gezegenimiz üzerinde ne kadar insanın yaşadığını veya bunların kaç milyonunun savaşlarda katledildiğini söyleyebilir. Bunun yanında, toplumların geniş göç hareketlerinden ve imparatorlukların yayılmasından, teknolojik gelişmelerin veya iklim değişikliğinin etkilerine kadar tarihin engin akışını aydınlatabilir.
Daha küçük sayılar da yine aynı oranda aydınlatıcıdır. Çünkü Batı’nın seri üretimi yapılan ilk kitabı olan Gutenberg İncili’nin sayfa sayısı ve üretim süresi ya da 1620’li yıllarda Virginia tütününden elde edilen kâr gibi dünya tarihi üzerinde doğrudan ve kalıcı etkiler bırakan tarihin gerçek ayrıntılarını görmemizi sağlarlar.
Üstelik sayılar zaman zaman aklımızı başımızdan alacak bir güce sahiptirler. Örneğin 2003’te Amerika’da yapılan bir araştırma, dünya üzerinde yaşayan her iki yüz erkekten birinin günümüzden yaklaşık 900 yıl önce yaşamış tek bir erkekle aynı genleri paylaştığını saptamıştır. Muhtemelen bu genetik ata Moğol İmparatoru Cengiz Han’dan başkası değildir.
İnsanın kurduğu ilk medeniyetlerin şekillendiği Mezopotamya düzlükleri ve İndus İmparatorluğu’ndan İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar olan dönemi kapsayan Sayılarla Dünya Tarihi zamanın içinde ileri geri yol alarak tarihin şaşırtıcı ve özel doğasını vurguluyor.
Bizden önce yaşamış ve ölmüş yaklaşık 107.6 milyar insanın anısına…
Teşekkür
Çok değerli yardımları ve özenli çalışmaları için Louise Dixos, Gabriella Nemeth, Steve Cox ve Rod Green’e teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca kocam Robin’e evdeki kıymetli desteği nedeniyle teşekkür ediyorum.
Giriş
Sayılar, dünyanın tarihini anlamamızda bize çok yardımcı olabilir. Olaylara boyut kazandırmaları veya kesinlikleri sayesinde, insanın bazen belirsiz ve karmaşık görünen geçmişini aydınlatabilirler. Ayrıca bize başı ya da sonu belli değilmiş ve sebep sonuç ilişkisinden bağımsızmış gibi görünen tarihi bir olayı bir anda özetleyebilir.
Sayıların bir başka özelliği de değişmezlik ve kesinliktir. Bu durum onları dünyanın tarihini kısa bir kitapla anlatmak isteyen herkes için kullanışlı bir araç kılar. Tabii burada sayıların bazen abartılmış, esnetilmiş ve hatta göz göre göre çarpıtılmış olmadığını iddia etmiyoruz. Aksine, genellikle tarihi olaylar abartılıyor ve çarpıtılıyor ne yazık ki. Böyle olunca tıpkı kelimeler gibi onlar da tarihe bakışımızı saptırabiliyor.
Bunu aklımızın bir köşesinde tuttuğumuz sürece, geçmiş için bir tür arşivleme sistemi kurarken sayılardan yararlanabiliriz. Bölümlere ayırdığımız tarihi yeniden düzenleyip derli toplu dosyalara yerleştirmeyi, sayılarla adlandırmayı çok severiz. İşte bu sayede sayılar, adeta tarihi olaylardan toplumsal hafızamıza girerek diğer olaylar unutulduktan çok sonra bile zihinlerimizde yer eder. Dünyanın 7 Harikası, Martin Luther’in 95 Tezi, Marx’ın tarihin 6 aşaması görüşü, sayıların hafızada işgal ettiği kalıcı yerin örnekleridir.
Farklı türde sayılar tarihe bakışımızı değiştirme gücüne sahiptir. Çok büyük sayılar bize dünyada ne kadar insanın yaşadığını ya da bu insanlardan ne kadarının savaşlarda katledildiğini anlatır. (Genellikle de bizi kaç milyon insanın hastalıklara, savaşlara, belki de sadece kaçık bir kral ya da liderin kaprislerine kurban gittiği gibi korkunç bir gerçeklikle yüzleştirirler.) Orta büyüklükteki sayılardan tarihteki geniş ölçekli değişiklikleri öğreniriz. Toplumların kitlesel göçlerini, imparatorlukların yükselişlerini ve çoğunlukla aniden gelen çöküşlerini, sanayileşmenin derin etkilerini ve global ekonominin büyümesini mesela…
Daha küçük sayıların da önem bakımından orta büyüklükteki sayılardan aşağı kalır yanı yoktur. Onlar da tarihte yaşanan detayları görür, devasa sonuçlar doğurabilecek küçücük değişimleri yakalayıp gözler önüne sererler. Örneğin Leonardo da Vinci’nin çizimi Vitruvius Adamı’nın mükemmel oranları, 8’lik gümüş paranın şekil özellikleri ve Amerikan Anayasası’ndaki 13. değişiklik1 dünya tarihinde kalıcı etkiler bırakmıştır.
Geçmişimizin tuhaf, sıra dışı ve çoğu zaman bir rastlantıdan ibaret olma hali de sayılarla mükemmel bir şekilde gösterilebilir. Fenikelilerin sadece 1,5 gramlık Tyrian morunu elde etmek için 12.000 deniz yumuşakçası kullanması ya da devasa bir araziye sahip Louisiana’nın Amerikan Hükümeti tarafından 15 milyon dolara satın alınması gibi… Ayrıca sayılar 12 adamdan oluşan Yuvarlak Masa Şövalyeleri ya da Yedi Tepeli Roma gibi geçmişe ait masalsı veya kısmen masalsı anlatılara bir geçerlilik ve temsili önem katabilirler. Bunu yaparken en çok tercih edilen sayılar 7 ve 12’dir.
Sayılarla kuşanarak zamanda bir ileri bir geri gidebilir, farklı olayları ve başarıları karşılaştırabiliriz. Örneğin Çin Amirali Zheng He’nin 15. yüzyılda oluşturduğu donanma büyüklüğünü Batı dünyası ancak 1. Dünya Savaşı’yla yakalayacak; 1930’larda Amerika her beş kişiden birinin araba sahibi olduğu yüksek bir orana sahipken İngiltere bu oranlara ancak 1960’larda ulaşacaktı. Ayrıca sayılarla uğraşanların da hayatlarının bir anına tanıklık edebiliriz. Tarihimizi etkilemiş ve hâlâ geniş ölçüde etkilemeye devam eden astronom, filozof, mühendis, doktor ve daha nicelerinin hayatlarına odaklanarak mesela sıfır kavramını bulmak gibi çok önemli bir iş yapmış olan Hint bilgin Aryabhata’yla veya II. Dünya Savaşı’nda Enigma sistemini kurmayı başarıp bir savaşın kaderini değiştiren İngiliz matematikçilerle tanışabiliriz.
Sayılarla Dünya Tarihi medeniyetin ilk zamanlarından II. Dünya Savaşı’nın karışıklıklarına kadar uzanan bir tarihin en etkileyici insanlarını tanımamızı sağlayan bir özet olma niteliği taşıyor. Kitabı oluşturan kısa ve anlaşılması kolay bölümler, geçmişimizle ilgili size geniş bir çerçeve sunabilmek için az ve öz bir biçimde düzenlenmiştir. Aslında bunun yalnızca, hesaplanamayacak kadar geniş ve farklı bir yapıda olan engin tarih denizine atılan bir ilk adım olduğunu belirtmek gerekir elbette. Umudumuz, geçmişte yaşananları farklı bir ışıkla bir araya getirmek; ortaya insanın başarılarıyla birlikte tıpkı bu başarılar kadar önemli olan kusurlarına da tanıklık eden bir kitap çıkarmak ve tüm bunları sayılar aracılığıyla başarmaktır.
32 Yenebilir Bitki
Yaklaşık 10.000 yıl önce, yeryüzündeki yenebilir bitkilerin çoğunluğu “Bereketli Hilal” olarak bilinen bölgede doğal olarak yetişmekteydi. Pirinç, buğday, arpa ve mısır gibi tahılları içeren toplam 56 türden 32’si bu bölgedeydi. Amerika kıtasının tamamında ve Afrika’da sadece 4 bitki türü yetişirken, Batı Avrupa’da bir tek yulaf bulunuyordu. Dolayısıyla, dünyanın ilk tarım topluluklarının (günümüz sınırlarıyla konuşursak) Suriye’nin batısı, Türkiye’nin güneyi, Irak, Kuveyt, Lübnan ve İran’ın batı uçlarını kapsayan Fırat ve Dicle havzasındaki bu geniş hilal bölgesinde ortaya çıkması hiç de şaşırtıcı sayılmamalı.
Resim: Bereketli Hilal. MÖ 10.000 – MÖ 4.500
Bereketli Hilal’in arpa, buğday, mercimek, soğan ve bezelyenin yabani türlerini kapsayan zengin yenilebilir bitki kaynakları, bölgenin ova ve tepelerinde yaşayan avcı-toplayıcı gruplar tarafından ekilip biçilmekteydi. Ayrıca evcilleştirmeye uygun hayvan türleri olan keçi, kuzu, domuz ve sığır da bu bölgede pek çoktu (Bu hayvanlar evcilleştirilmiş en önemli 5 hayvan türünden dört tanesidir; beşincisiyse attır). Bu zenginlik, başlangıçta bolca yağış veren ve suni sulama olmaksızın tarım yapılmasını mümkün kılan bir iklimle birleşince, toprağın işlenmesi için gereken tüm hayati koşulları sağlamaktaydı. İşte, insanların belli bir mekâna yerleşmeleri, teknik becerilerini artırmaları ve dünyanın ilk medeniyetlerini geliştirmeleri bu bolluğun sunduğu bir fırsattı.
700 Piktografik Sembol
Bilinen en eski yazı sistemi, Bereketli Hilal’in içinde yer alan Güney Mezopotamya’da, dünyanın ilk medeniyeti olan Sümer şehrinde geliştirildi. İlkel tarım faaliyetleri milattan önce 5.000-4.000 yılları arasında Sümer’de kalıcı yerleşimler kurulmasının önünü açmıştı. Bu tarım yerleşimleri