Herkül yoluna devam edip Eridanus Nehri’nin hızlandığı İlirya’ya vardı. Nehrin yakınlarında yaşayan Jüpiter’in ve Themis’in orman perilerinin yanına girerek Hesperidleri nerede bulabileceğini sordu.
“Yaşlı nehir tanrısı Nereus’a git,” dediler. “O her şeyi görür ve bilir. Uykusunda gafil avla ve sana yanıt vermesi için onu zorla. Sana doğru cevabı verecektir.”
Verdikleri tavsiyeye uyan Herkül nehir tanrısının üstesinden gelmeyi başardı. Her ne kadar, her şekle girmeyi becerse de, Hesperidlerin bahçesinin nerede olduğunu öğrenmeden Herkül onu serbest bırakmazdı.
İstediği bilgiyi alan Herkül, Libya ve Mısır’a doğru yoluna devam etti. Mısır, Lysianassa ve Neptün’ün oğlu Busiris tarafından yönetiliyordu. Bir kâhinin, Busuris’e anlattığı kehanete göre, dokuz yıldır devam eden kıtlığın sona ermesi ve toprakların eski verimli haline dönebilmesi için her yıl bir yabancının Jüpiter’e kurban edilmesi gerekmekteydi. Minnettarlık içindeki Busuris ilk önce kâhinin kendisini kurban etti. Bundan büyük zevk duymaya başlayan Busuris, Mısır’a her geleni öldürtür oldu. Şehre gelen Herkül de yakalanıp Jüpiter sunağına götürüldü. Fakat onu bağlayan zincirleri kıran Herkül, Busuris’i, oğlunu ve papazın elçisini öldürdü.
Bir sürü macerayla yoluna devam eden Herkül, Kafkas Dağları’na zincirlenen Prometheus’u kurtardı ve nihayet, omuzlarında göklerin yükünü taşıyan Atlas’ın olduğu yere geldi. Buranın yakınlarında, Hesperidlerin altın elmalarını veren ağaç yetişiyordu.
Prometheus, kahramanımıza elmaları çalmak için kendisinin bir girişimde bulunmamasını, bu işi Atlas’a yaptırmasını salık vermişti. Dev bu teklifi kabul etti ancak bir şartla; kendisi gittiğinde gökleri bir süreliğine Herkül’ün sırtlanmasını istedi. Herkül kabul ettikten sonra Atlas gitti ve ağacın altında yaşayan ejderhayı uyutup onu öldürdü. Bir hileyle bakıcıların da üstesinden gelen Atlas, elinde üç altın elmayla Herkül’ün yanına döndü.
“Fakat,” dedi, “artık göklerin ağır yükünden kurtulmak nasıl bir hismiş, anlıyorum. Daha fazla taşımayacağım omzumda onları.” Elindeki elmaları Herkül’ün ayaklarına fırlattıktan sonra, onu alışkın olmadığı bu korkunç ağırlığın altında tek başına bırakıp gitti.
Fakat Herkül bundan kurtulmak için bir plan yapmıştı. “İzin ver de, başımın etrafına sarmak için kendime bir halat yumağı yapayım,” dedi deve, “böylece göklerin ağırlığı dayanılmayacak hale gelmez.”
Bu isteği gayet mantıklı bulan Atlas, birkaç dakikalığına gökleri tekrardan sırtlanmaya razı oldu. Böylece hilekârı kafesleyen Herkül, yerden kaptığı elmaları da alarak geri dönüş yolunu tuttu. Herkül’den kurtulma amacına bir türlü ulaşamayan Eurystheus, elmaları hediye olarak ona verdi. Herkül de elmaları Minerva’nın sunağına götürdü fakat bu kutsal meyveyi alıp götürmenin ilahi dileklere ters düştüğünü bilen tanrıça meyveleri tekrardan Hesperidlerin bahçesine yolladı.
Eurystheus, Herkül’e verdiği görevlerin, can düşmanını yok etmek yerine onu güçlendirdiğini gördü. Kader onu seçmişti ve namı yayılmıştı. Yeryüzündeki tüm haksızlığa uğramışların koruyucusu ve ölümlüler arasındaki en cesur maceracı oluvermişti.
Fakat kahramanın üstlenmesi gereken son görev, güçlerinin ona yardım edemeyeceği bir yerde olacaktı; en azından zalim kral böyle umut ediyordu. Son görevi yeraltının karanlık güçleriyle savaşmaktı. Cehennem köpeği Kerberos’u Hades’ten12 alıp getirecekti. Bu hayvanın üç kafası ve üzerlerinden durmadan zehir damlayan ürkütücü pençeleri vardı. Bir ejderhanın kuyruğuna sahip bu hayvanın başındaki ve sırtındaki tüylerin hepsi tıslayan yılanlar biçimindeydi.
Herkül kendisini bu korku dolu yolculuğa hazırlamak için, Attika bölgesindeki Eleusis’e gitti. Buradaki bilge bir rahipten aşağı ve yukarı dünya hakkında gizli talimatlar edinen Herkül, Centaur’un öldürülmesiyle alakalı olarak da af diledi.
Ardından yeraltının dehşetengiz dünyasıyla yüzleşmek için gücünü toplayan Herkül, Peloponnesus’a giderek, oradan Lakonia’daki, kapıları aşağı dünyaya açılan Taenarum şehrine geçti. Herkül, Merkür’le birlikte toprakta açılmış çukurdan yerin altına doğru indi. Kral Plüton’un şehrine açılan kapılara geldiler. Gölgeler hüzünlü bir halde bir o yana bir bu yana sallanıyordu. Bir an için canlı bir adam şekline bürünmüş birini gördüklerini zannederlerken şehrin kapıları birden havalanarak kayboldu. Geriye sadece Gorgon Medusa ve Meleagros’un ruhu kalmıştı. Herkül, kılıcını çekerek saldırmak istedi ancak Merkür koluna dokunarak, ölüp gidenlerin ruhlarının sadece boş birer gölge olduğunu, bu ruhların insanoğlunun silahlarıyla yaralanmayacağını söyledi.
Bunun üzerine Herkül, Meleagros’la dostane bir sohbete koyuldu, yukarı dünyayla ilgili anlattığı sevgi dolu hikâyeleri dinledi. Hades’in kapılarına yaklaştıklarında, arkadaşları Theseus ve Prithous’u görür gibi oldu. Onlar da Herkül’ü görmüşlerdi. Ellerini yalvarırcasına ona doğru uzattılar. Herkül sayesinde yeniden yukarı dünyaya ulaşmanın umuduyla titriyorlardı. Her-kül, Theseus’u elinden yakaladığı gibi hemen zincirlerini kırdı ve arkadaşını yerden kaldırdı. Tam Pirithous’u serbest bırakmaya yöneldiğinde, ayaklarını bastığı yer açıldı ve yere düştü.
Ölüler Şehri’nin kapısında bekleyen Kral Plüton, Herkül’ün içeri girmesine izin vermiyordu. Bunun üzerine kahramanımız okuyla tanrıyı omzundan vurdu. Korkan tanrı, köpeğe giden yolu göstermesini istediğinde ona daha fazla karşı koyamadı. Fakat onu, hiçbir silah kullanmadan köpeğe hükmetmesi gerektiği konusunda uyardı. Herkül, sırtında aslan derisi ve zırhıyla harekete geçti.
Köpeği, Acheron13 yakınlarında otururken buldu. Hayvanın kafalarından çıkan, adeta korkunç bir fırtınanın aksiymiş gibi yayılan kükremelere aldırış etmeden köpeği bacaklarından yakalayıp kolunu boynuna doladı. Hayvanın ejderhadan kuyruğu Herkül’ün göğsünü ısırdı ancak Herkül köpeği bırakmadı.
Kerberos’u boynundan sıkıca kavrayan Herkül, hayvana tam anlamıyla hükmedene dek onu tutmaya devam etti. Ardından hayvanı kaldırarak Hades’in diğer çıkışından uzaklaşarak mutluluk içinde yurduna döndü. Gün ışığını görünce korkudan etrafa zehirli salyalar akıtan köpeğin salyalarının döküldüğü yerlerde zehirli bitkiler bitmeye başladı. Zincirlediği hayvanı Tiryns’e getirip şaşkınlık içindeki Eurystheus’a sundu. Kral, gözlerine inanamıyordu.
Euryshteus, can düşmanından kurtulup kurtulamayacağına artık emin değildi. Kaderine teslim oldu ve kahramanın gitmesine izin verdi. Herkül de köpeği aşağı dünyadaki sahibine teslim etti.
Böylece, verilen tüm görevleri tamamladıktan sonra Eurysheus’un nihayet azlettiği Herkül, Teb’e geri döndü.
Deukalion ve Pyrrha
Tunç Devri14 insanları henüz yeryüzünde yaşamlarını sürdürürken, Jüpiter’in kulağına insanoğlunun kötülük peşinde olduğuna dair söylentiler geldi. Jüpiter bunun üzerine bu söylenenlerin aslı olup olmadığını