15. şekil: Thout
Bazı bilim insanları önceleri kuşun hilal şeklindeki yılancıl formuna gerekçe aradılar. Ancak bu gibi açıklamalar aynı bilgelik tanrısının bir diğer simgesi olarak görülen köpek kafasına rastladığımızda boşa çıktı. Şebeğin bu türleri yalnızca güneş tanrısının özel bir arkadaşı olarak değil, aynı zamanda bilgelik tanrısı, kâtiplerin ve âlimlerin efendisi olarak ortaya çıkmaktadır. Thout kimi zaman güneş gibi bir gemide, kutsal okyanusta yol alırken tasvir edilir. Aslında şahin tanrıları olan Ra ve Horus gibi Thout’un da yaşlı kuş formunda beyaz bir yılancıl olarak gökyüzünde uçtuğu düşünülmekteydi.
16. şekil: Kâtip Thout
Güneş sıfatıyla Amon-Ra’nın, gökyüzü sıfatıyla Mut ile birleşimi, ayın onların çocukları olduğu görüşünün doğmasına sebep olduğu için Orta Krallık dönemi boyunca Teb üçlüsünün en önemsiz üyesi Khons, ay tanrısının özelliklerini de üstlendi. Khons gençliği temsil etmek için genellikle zülüflü bir insan şeklinde tasvir edilir. Ancak daha sonraları kimi zaman, Horus gibi şahin kafasıyla tasvir edilir ve genellikle Thout’la denk olsa da Ptah’a çok benzer bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla kimi zaman Khons’la özdeşleştirilen sembol hiçbir şekilde anlaşılmamıştır. Ayrıca tek vücuda sahip iki boğa olarak tasvir edilip edilmediği oldukça şüphelidir (2. şekil, s. 24). İsmi “gezgin, göçebe” anlamlarına geliyor gibi gözükmektedir ve belki de Grekler onu bu sebepten Herkül’le özdeşleştirmişlerdir.
17. şekil: Ay tanrısı ve tanrıların kâtibi olarak şebek şeklindeki Thout
18. şekil: Ay tanrısı olarak Khons
Gökyüzünün su olduğu ve üzerinde güneş filikasının yolunu izlediği Nil Nehri’nin veya okyanusun bir uzantısını şekillendirdiği düşüncesinden bahsetmiştim. Bunun, nadiren de olsa gökyüzünün metal bir çatı olduğu gibi paralel bir düşünceyle ki bu göktaşlarının gözlemlenmesinden türeyen bir inanç olabilir, nasıl uyumlu hale getirildiği belli değildir. Bazen, yalnızca efendinin tahtı olan gökyüzünün merkezinin metal olduğu düşünülür. Diğer metinler, sanki bu kutsal suların altındaymış gibi “güneş gemisinin metalin üzerinde yüzdüğünden” bahseder.
Metal bir kubbe hakkındaki bu algı, demir anlamına gelen be-ni-pet (gökyüzü metali) veya “gök gürültüsü” için kullanılan khru-bai (tam olarak, “metalin sesi” anlamında) kelimesi gibi daha sonraki zamanlardaki bazı ifadeleri açıklamaktadır. Başka bir deyişle gök gürültüsü açık bir şekilde, gökyüzünü oluşturan büyük metal levhaların çarpmasıyla açıklanmaktaydı. Bu kutsal çatıyı genellikle üst tarafı çatallı destekler olarak tasvir edilen dört devasa sütunun desteklediği düşünülüyordu. Daha nadiren bunlar dağlar veya (en son dönemde) gökyüzünü tutan dört kadın olarak yorumlanmaktaydı. Gökyüzü, güneşin gün içinde inip çıkması gereken büyük bir merdiven (çoğunlukla çiftli) olarak da açıklanabilir (9. şekille kıyaslayın, s. 29).
Erken tarihli bir diğer konsept gökyüzünü, yeryüzünü gölgede bırakan devasa bir ağaç olarak tasvir etmektedir. Yıldızlar, ağacın dallarından sarkan meyveler veya yapraklardır. “Tanrılar ağacın dallarına konduğunda” belli bir şekilde yıldızlarla özdeştirilir. Kutsal ağaç, sabahları gözden kaybolur ve güneş tanrısının yapraklarından doğar. Akşamları güneş kendisini tekrardan yeşilliklerin içinde gizler ve ağaç (veya güneşin akşamki dublörü) bir kez daha dünyaya yayılır. Böylelikle üç yüz altmış beş ağaç, bir yılı simgelemiş olur veya iki tanesi güneşin kırılma anlarını, başka bir deyişle gece ve gündüzü temsil eder. Pek çok toplumda görülen kutsal veya evrensel ağaç veya ağaçlar hakkındaki bu düşünce aynı zamanda hayat ağacı fikrini anımsatmaktadır.
19. şekil: Kişileştirilmiş bir gökyüzü sütunu
Bu ağacın meyvelerinin başka yerlerde olduğu gibi Mısır’da da tanrıları ve ölülerin seçilmiş ruhlarını sonsuza kadar genç ve bilge olarak koruduğuna inanılmaktadır. Yaprakları ve meyveleri, olayları veya insanların hayatlarını simgeleyen kader ağacı da benzer bir düşünceyi temsil eder: Gelecek gibi geçmiş de yıldızlara yazılmıştır. Gökyüzü tanrısı Osiris, sıklıkla kutsal ağaçla veya onun bazı önemli kısımlarıyla özdeşleştirilir ya da ağacın meyvesi veya çiçeğiyle ilişkili hale getirilir. Mısır teolojisi bu ağacın dünyevi muadilini belirlemeye çalışır. Dünyevi ağaç olarak bu muadil, en fazla dallanıp budaklanan Mısır ağacı firavuninciriyle mukayese edilir. Daha nadiren hurma ağacı veya ılgın ağacına da benzetilir. Bu, bazen cehennemden veya Osiris’e ait sulardan fışkıran kutsal ağaçla çok kolaylıkla ilişkilendirilebilen, suya çok yakın yerde büyüyen söğüt ağacıdır. Bununla birlikte Osiris mitiyle ilişkili kutsal ağaç çoğunlukla ya Persea (belki de daha sonraları) ya Asya’nın uzak dağlarında yetişen kokulu dağservisi ya da meyvesi aşk ve ölüm yoluyla dünyaya giren sarmaşıktır. Kader ağacı ise bir kez daha genellikle Osiris’in Persea’sıdır. Bu benzetmeler yeryüzündeki bu harika ağacın yerini saptamak veya sembolize etmek için girişilen zorunlu çabalara işaret ediyor olabilir. Bir ara bu ağaç gökyüzünün bir yerinde yerleşmiş biçimde tasvir edilir. Dolayısıyla hayat ağacı, “yüce tanrıların dinlendiği, yıldızların hiçbir zaman kaybolmadığı Fedakârlıklar Bölgesi’ndeki büyük bir adadadır. Burası besbelli ölülerin bir diyardan diğerine geçtiği okyanus ile gökyüzü, yer üstü ile yeraltı dünyası arasındadır. Önceden gördüğümüz gibi en ünlü dünyevi temsil, resimde ilahi ağaçla tamamen özdeşleştirilmiş olarak gördüğümüz Heliopolis’in kutsal Persea ağacıydı. Ancak her eyaletin merkez tapınağının bir kutsal ağacı vardı. Muhtemelen, bunların her zaman gökyüzünü simgelediği iddia ediliyordu. Hatta bitkisel türler bu dünyevi muadilleriyle, bahsetmiş olduklarımızın temsil edildiğinden daha fazla temsil edilmekteydiler.
20. şekil: Merdivenleri üzerinde güneş tanrısı
21. şekil: Ölü kutsal ağaç üzerinde güneşin doğumuna tanık oluyor
Pet (gökyüzü) kelimesi dişil olduğundan, gökyüzü dişi bir varlıkla kişileştirilmektedir. Dolayısıyla gökyüzü yeryüzüne doğru eğilen bir kadına (35. ve 47. şekiller, s. 45-51) veya bacakları ana yönlerdeki dört sütuna denk gelen bir ineğe (27. şekil) benzetilir. Aslen bir tapınak kapısına veya bir sütun üzerine çivilenmiş bir inek kafası veya kafatasıyla sembolize edilen Dendera’lı Tanrıça Hathor, gökyüzünün inek şekilli tanrıçasıyla çok eskiden özdeşleştirilmekteydi. Gökyüzüyle özdeşleştirilen pek çok diğer dişi ilah, özellikle İsis, boynuzlarıyla veya bir inek kafasıyla tasvir edildikleri resimlerde kutsal doğalarını gözler önüne sererler. Hathor’un yaygın simgesi bir insan ve bir sığır suratının ilginç bir birleşimi haline gelmiştir. Böylelikle insan ve hayvan kişileştirmesinin yan yana ne kadar uzun zamandır var olduğu hakkında bir fikir vermektedir. Her ne kadar tanrıça yalnızca gökyüzü tanrısı güneşin esas gözünü daha sıklıkla temsil ediyor olsa da gökyüzünün bir simgesi olarak bu kutsal surat, gözleri olarak güneşe ve aya sahip olduğunu iddia edebilir. İnek şeklindeki tanrıça genellikle