Eskimo masalları. Knud Rasmussen. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Knud Rasmussen
Издательство: Maya Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-605-7605-88-7
Скачать книгу
kadının yaraları iyileşmeye başladı. Bazen pencereden alaylı bir ses duyuluyordu:

      “Bir gün şu buzlar dağılıp suya akacak değil mi? Öyle olacak demiştin ya hani!”

      Ama sonunda kadının yaraları iyileşti. Bir gün güneyden siyah bir bulut yükseldi. Akşam olunca, rüzgârın gürültüsü iyice arttı. Fırtına sabaha kadar devam etti. Etraf aydınlanıp insanlar dışarı çıktığında deniz sakin ve masmaviydi. Suyun üzerinde kuşlar uçuşuyordu ve her yerde siyah foklar vardı. Kayıklar hemen hazırlandı. Herkes kayıklara binmek üzereyken Tugto’nun karısı dedi ki:

      “Henüz av zamanı değil. Beş gün geçmeden kimse fok avlayamaz.”

      Fakat daha beş gün geçmeden delikanlılardan biri ava çıktı. Çok uğraştı ama hiçbir şey yakalayamadı. Beş gün geçince büyücü kadın dedi ki:

      “Artık ava çıkabilirsiniz.”

      Artık erkekler avlanmak için denize çıkabilecekti. İyice güçten düşene kadar kürek çektiler. Bu adamların hepsi yakaladıkları her şeyi Tugto’nun evine bırakmak zorunda kalmıştı. İkinci ava kadar kendileri için et ayırmalarına izin yoktu.

      Ertesi gün fok balığı avına çıktılar. Zıpkınla bir sürü balık avladılar ama bunlar da Tugto ve karısına verildi. Sonraki ava kadar balıklardan da kendilerine pay alamayacaklardı.

      Artık buz ortadan kalkınca daha önce sözünü ettiğimiz yaşlı adam, yaptığı Tupilak’ı canlandırıp ona şöyle emir verdi:

      “Şimdi dışarı çık ve Qujâvârssuk’u yiyip bitir.”

      Tupilak, peşinden kürek çekmeye koyuldu ama Qujâvârssuk çoktan kıyıya ulaşmış, kayığını karaya taşımak üzereydi. O gün yine iki fok balığı yakalamıştı. Tupilak’ın korkusu yoktu fakat ertesi gün erkenden çıkıp onu yemesi daha kolay olacaktı. Bu yüzden daha şafak sökmeden genç adamın evinin önünde beklemeye başladı. Qujâvârssuk uyandı, yatağından kalkıp kayığına gitti ve ava hazırlanmaya başladı. Uzun kürkünü giyip aşağı indikten sonra kayığını suya bıraktı. Bir bacağını kaldırarak kayığa bindi. Tupilak bunu görmüştü. Fakat ikinci bacağını kaldırıp kayığa binen genç adam aniden gözden kaybolmuştu. Tupilak, bütün gün onu aradı durdu ama nafile. Sonunda karaya doğru yüzmeye başladı ancak Qujâvârssuk çoktan eve varmış, kayığını kıyıya çekmişti bile. Her zamanki gibi iki fok avlamıştı. Tupilak ise oracıkta genç adama bakakalmıştı.

      Akşam olunca Qujâvârssuk dinlenmeye gitti. Uyudu uyandı, sonra kalkıp dışarı çıkmak için hazırlandı. Bu sırada Tupilak, genç adamın suya açılacağı ânı beklemekteydi. Fakat Qujâvârssuk av kürkünü giyip kürek çekmeye hazırlandığında Tupilak şöyle düşündü:

      “Bakalım yine ortadan kaybolacak mı?”

      Tam kayığına binerken Qujâvârssuk yine gözden kayboldu. O günün sonunda Qujâvârssuk, âdeti olduğu üzere iki fok balığı yakalayıp eve geldi.

      Bu arada Tupilak fena halde acıkmıştı. Ne var ki bir tupilak yalnızca insan yiyebilir. Bu yüzden canavar içinden şunu geçirdi:

      “Bir dahaki sefere karaya çıkıp yiyeceğim onu.”

      Sonra karaya doğru yüzdü. Kıyı düz olduğu için hızlıca hareket edebiliyordu. Hemen karaya çıktı. Ama başını yere vurmuştu. Acısı, kemiklerine vuruyordu. Etrafına bakınca sahilin dik bir kayalığa dönüştüğünü gördü. Kayalığın tepesinde ise Qujâvârssuk duruyordu. Canavar bir kez daha karaya yüzmeye çalıştı fakat bu defa canı daha çok yandı. Şaşkına dönmüş bir halde boş yere Qujâvârssuk’un evini aradı durdu. Zira ortalıkta ev falan yoktu. Hâlâ oracıkta yatmış yukarı bakarken kocaman bir kayanın üzerine doğru yuvarlanmakta olduğunu gördü. Suya dalmayı denedi ama kaya vücuduna isabet ederek bir kaburgasını kırmıştı. Sonra başını sudan çıkarıp karaya doğru bakınca Qujâvârssuk’u ve evini açık bir şekilde gördü.

      Bunun üzerine Tupilak şöyle düşündü:

      “Başka bir yol denemeliyim. Belki de yeraltından gitmem daha iyi olacaktır.”

      Yeraltından gitmeyi denediğinde işi çok kolaylaşmıştı. Geriye bir tek evin altından yukarı çıkması kalmıştı. Fakat evin zemini çok sertti, içinden geçmesi zordu. Bu yüzden, evin arkasından geçmeyi denedi. Burada zemin yumuşaktı. Yukarı çıkıp girişe gitti. Burada büyük bir siyah kuş vardı, tünediği yerde bir şeyler yiyordu. Tupilak şöyle düşündü:

      “Ne şanslı hayvan, oturup yemek yiyebiliyor.”

      Sonra evin arka tarafındaki duvarları aşmaya çalıştı. Bunu yaparken çimenlere tutunarak ilerliyordu. Fakat oraya vardığında kuşun yediğinden başka yiyecek olmadığını gördü. Kuşun hiç aldırmadığını görünce biraz daha yaklaştı. Ama kuş birden başını kaldırıp canavarın yüzgecini ısırdı. Tupilak’ın çok canı yanmıştı, öyle ki suya atlayana kadar acıdan kıvranarak çırpındı durdu.

      Bütün bu olaylar yüzünden öyle öfkeyle dolmuştu ki hemen onu yapmış olan adamın yanına yüzdü. Niyeti, onu yiyip bitirmekti. Oraya vardığında adamın yüzünü güneşe çevirip kayığında oturmakta olduğunu gördü. Tupilak’a söylediği sözleri tekrarlıyordu kendi kendine. Tupilak, uzun süre orada adamın kayığının altında bekleyip onu izledi, sonra aklından şunlar geçti:

      “Madem bu kadar üzülecektim, beni ne diye yaptı?”

      Sonra su yüzeyine çıkıp kayığa saldırdı. Adamı parçalayıp yedi. Suyun rengi adamın kanıyla kızıla boyanmıştı. Böylece karnını doyurduktan sonra Tupilak kendini çok iyi ve güçlü hissetmeye başlamıştı, neşesi de yerine gelmişti. Sonunda şöyle düşünmeye başladı:

      “Şüphesiz diğer tupilaklar, beni yapan adamı öldürmüş olmamı utanç verici bulacaklar.”

      Bu düşünce canını öyle sıkmıştı ki açık denize doğru yüzdü ve bir daha da görünmedi. İnsanlar, utancından böyle yaptığını söylerler.

      Günlerden bir gün biri Qujâvârssuk’a şöyle dedi:

      “Amerdloq’ta açlıktan ölen bir adamın adı verildi sana.”

      Amerdloq halkının kalkan balığından başka bir şey yakalayamadığı söylenir.

      Qujâvârssuk, Amerdloq’a gidip yaşlı bir adamın yanında kaldı. Orada yaşadığı sırada yine her gün iki fok balığı yakalamaya devam etti. Amerdloq halkı onun yeteneğinden bahsediyordu:

      “Ülkemizde hiç bu kadar çok siyah fok olmamıştı. Ne zaman ava çıksa iki fok balığı yakalıyor.”

      Nihayet büyük avcılardan biri Qujâvârssuk’la beraber ava çıktı. Zıpkınlarını hazırladılar. Karadan biraz uzaklaşınca Qujâvârssuk durdu. Diğer avcı ondan biraz uzaklaşmıştı, başını çevirince Qujâvârssuk’un çoktan bir foka zıpkınını sapladığını gördü. Sonra onun yanına doğru kürek çekti ancak Qujâvârssuk balığı öldürmüştü bile. Bunun üzerine delikanlının yanından bir süre ayrıldı. Geri döndüğünde Qujâvârssuk bir fok daha yakalamıştı. Qujâvârssuk eve doğru kürek çekti. Diğer adam ise bütün gün denizde kaldı ama tek bir fok balığı dahi göremedi.

      Qujâvârssuk böylece büyük bir avcı olmaya devam etti. Bir gün annesi artık evlenmesi gerektiğini söyledi. Bu söze bir karşılık vermediği için annesi Qujâvârssuk’la evlenecek bir kız aramaya başladı. Yalnız oğlunun evleneceği kızın obur olmamasını istiyordu, böylece Qujâvârssuk’un avladığı et israf olmayacaktı. Evlenmemiş kızların hepsini çağırdı. Bir gün