Dördüncü Bölüm
Cervantes, 1580 yılının son günlerinde İspanya’ya ayak bastı. Anavatanından tam on yıldır ayrıydı. Artık yaşı otuz üçte gelmişti. Bu bölümde, hayatının o döneminde ne tür bir adam olduğundan bahsedelim.
O dönemde, sanatının altın çağına girmekte olan İspanya’da, Don Kişot’un yazarının tek bir portresi bile olmaması çok üzücüdür. Hayatı boyunca iki kez portre yaptırdığı söylense de (birisi büyük Velasquez’in ustası ve kayınpederi Francisco Pacheco tarafından, diğeri de hatırı sayılır bir sanatçı olan Juan de Jauréguy tarafından yapılmıştır) bu resimler ya kaybolmuş ya da tanınmaz hale gelmiştir. Son yüz yıldır sergilenen ve Miguel de Cervantes’in uydurma bir suretini yansıtmakta olan tablo, fizyonomi farklılıkları ve yapı yanlışlıkları nedeniyle sahte olarak değerlendirilmelidir. İplikler ve saçaklarla süslenmiş bir takım giyen, kavgacı ve uğursuz bir yüzü (gaga gibi bir burun, büyük yuvarlak gözler ve çocuksu dudaklar) olan bu tablo, gerçekten de doğru bir tasvir değildir. Tamamen kurmacadır, hayal ürünüdür ve kahramanımızın tarih boyunca maruz kaldığı tuhaf aldatmaların sonuncusu da değildir. Hikâyeyi bütünüyle başka23 bir yerde aktardım, bu yüzden yalnızca ana hatları tekrarlayacağım. 1738 yılında İngiliz Bakan Lort Carteret, Kraliçe Caroline’ı memnun etmek için Don Kişot’u bastı. Metnin hak ettiği gibi bir klasik olarak değerlendirildiği ilk ülke burasıdır. Ayrıca Tonson’ın güzel harfleriyle, var olan en güzel yazı tiplerinden biriyle hazırlandıktan sonra Carteret, kapağına yazarın resmini koymak için de çabaladı. Fakat Dr. Oldfield tarafından önsözde belirtildiği gibi Madrid’teki İngiliz elçi, Cervantes’in bir portesini ele geçirmek için var gücüyle çabalamış olsa da İspanya’da böyle bir portrenin varlığı duyulmamıştı. Bu nedenle, İngiliz sanatçı William Kent, “dahi yazarın yüce biçimini temsil edecek bir figür” üretmek üzere görevlendirildi. William Kent daha sonra Cervantes’in bir portresini “icat ve tasvir” etti. O zamandan beri elinde kalemi, yanında kâğıt ve mürekkebi, gaga gibi burnu ve saçaklı giysileriyle kütüphanesinde oturan yetmiş santimetre boyundaki bu figür, dünya tarafından Don Kişot’un dâhi yazarı olarak görülmüştür. Sol kolu sarılmış bir kesikle sonlanmaktadır. Yanında ise at sırtında, baştan ayağa zırhlı bir şövalye, Sancho ile eşeğine liderlik etmektedir. Bu resmi, İspanyolca ya da İngilizce baskılarındaki portrelerle karşılaştırmak bile hepsinin William Kent’in kurgu çiziminin kopyası olduğunu anlamaya yeter. Ne İngiliz sanatçı ne de Lort Carteret’in Don Kişot baskısını hazırlayan insanlar, resmin altındaki yazının büyük bir kafa karışıklığına sebep olduğunu fark etmiştir: Retrato de Cervantes de Saavedra por el mismo (Cervantes Saavedra’nın kendi portresi). Tabii ki burada kastedilen Cervantes’in kendi kendini tasvir etmesi üzerinden çizilmiş bir resim olduğudur. Bunu ortaya koymak için yaptığım çalışmalar sonucunda, İspanya’nın en iyi ve hatırı sayılır eleştirmenleri artık Cervantes’in portresi olduğu ileri sürülen tüm resimlerin sahte olduğunu kabul etmiştir. Yüz bazen sağa dönüktür, bazense sola. Genellikle vücudunun alt kısmı, kesik kolu, kalem, yazı masası ve diğer dekoratif aksesuarlar çıkartılmıştır. Fakat gaga burun, kıvrımlı bıyık, gittikçe yuvarlaklaşan gözler, gittikçe küçülen dudaklar ve gitgide daha da sert ve yeni görünen saçaklar her çizimde tekrarlanmıştır. 1780 yılında yabancıların Cervantes’e gösterdiği saygıdan utanan Akademi’nin emrettiği büyük İspanyol baskısı da kullandığı portrenin (bu sadece oval çerçeve içinde bir büsttü) gerçek olduğuna dair acınası bir iddiada bulundu. Alonso del Arco tarafından çizilen ve Sevillalı vatansever soylu Conde de Aguilla tarafından Madrid’teki bir tüccardan alınan bir resmin kullanıldığı söylendi. Buradaki ilk sorun, sağır ve dilsiz ressam Alonso del Arco’nun 1625 yılına (Cervantes’in ölümünden dokuz yıl sonra) kadar doğmamış olması. Bu yüzden eserin gerçek Cervantes’i resmediyor olması oldukça zor. Herkesin fark edebileceği bir diğer tuhaflık ise Akademi’nin portresindeki yüzün hatlar, görünüş ve duruş bakımından Kent’in 1738 tarihli portresiyle aynı olmasıdır. İspanyol Akademisi bunun için dâhice fakat tarafsız zihinlere oldukça çaresiz görünecek bir açıklama yaptı. Kendi portrelerinin orijinal olduğunu ve İngiliz editörlerin gerçek portreye bakarak Don Kişot’un kapağını süsleyecek bir portre yaptırdıktan sonra abartılı kibirleri, engel tanımaz sahtekârlıkları ya da sapkınlıkları nedeniyle, dünyaya orijinal portrenin sahte olduğunu söylediklerini iddia ettiler.
Cervantes’in William Kent tarafından yapılan portresi.
1780 yılında İspanyol Akademisi’nin kendi kendini elindeki portrenin Cervantes’in gerçek ve mükemmel tasviri olduğuna ikna etmesi, Don Kişot’un miğferini kabullenmesine çok benzer. Miğferi kolayca yamulttuğunu öğreniriz; fakat kendine miğferin daha fazla sınanmasına gerek olmadığını, “iyi ve mükemmel bir miğfer” olduğunu söyler. İspanyollar o zamandan beri bu sahte resmin “Nükte Prensi”nin gerçek görüntüsü olduğunu tekrarlamaktadır. Ressamlar ve heykeltıraşlar bu sahte hatları yeniden yaratmış, şairler haklarında dizeler kaleme almış, vatanseverler onu hayranlıkla incelemiştir, ta ki William Kent’in ideal Cervantes’i herkesin hayaline gerçek Miguel olarak yerleşene kadar. Geçtiğimiz yıllarda yeni Cervantistas akımı bu saçma ve çocuksu batıl inanca karşı ayaklanmıştır. Bu akımın en bilge üyeleri Kent’in portesini reddetmişlerdir. 1864 yılında Don Kişot’un yazarının gerçek görüntüsü olduğu düşünülen yeni bir portrenin bulunması üzerine, gerçek Cervantes severlerin yürekleri sevinçle doldu. Portreyi keşfeden Don José Maria Asensio idi. Sevilla doğumlu bu centilmen, Cervantes’e dair her izi bilgece bir heves ve dikkatle incelemesiyle tanınıyordu. Asensio’nun24 anlattığı hikâye özetle aşağıdaki gibidir:
Don José, 1850 yılında yazarı belli olmayan ve tarihi bilinmeyen bir elyazması buldu. Bir zamanlar Sevillalı Don Rafael Monti’ye ait olan bu elyazmasının başlığı “Relacion de cosas de Sevilla de 1590 à 1640” idi. Bu elyazmasında, Francisco Pacheco ve La Merced manastırı için yapılan altı portrenin birinde diğer gerçek yüzler arasında Miguel de Cervantes’in yüzünün olduğu yazılıydı. Don José, Pacheco’nun dönemin tebeşirle portre yapan sanatçılarını sıraladığı elyazmasına başvurarak bu ifadeyi doğruladı. Bu elyazması (eksik halde de olsa) günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır. Bu ipuçları onu Sevilla Müzesi’nde araştırma yapmaya yöneltti (bu müze eskiden Casa Grande de la Merced manastırıydı) ve müzenin kataloğunda altı resimlik serinin bir parçasını “San Pedro de Nolasco en uno de los pasos de su vida” (Nolalı Aziz Peter Hayatının Dönüm Noktalarından Birinde) başlığının altında buldu. Bu resimde denize açılan bir gemi vardır ve geminin içinde Aziz dahil olmak üzere yedi figür mevcuttur. Diğerlerinin yakın zamanda azat edilmiş köleler oldukları açıktır. Bay Asensio’yu tatmin eden kanıtlara dayanılarak hepsinin gerçek insanlar olduğu düşünülmektedir. İçlerinde dikkat çeken bir adam vardır. Geminin kıç tarafında elinde sırık tutan, denizci giyimli bu adamın elleri ve ayakları çıplaktır, kafasında ise geniş siperli, tepesi basık bir şapka vardır. Yüzü tamamen tabloya bakanlara dönmüştür, ressam onu özellikle göstermek istemiştir sanki. Bay Asensio’ya göre bu adam Miguel de Cervantes’tir. Bu tahmini destekleyen ve güçlendiren birçok delil vardır fakat ne yazık ki bu sadece bir tahmindir. Cervantes papazın yaptığı iyilikleri sembolize etmek için kölelerin arasına konmuş olabilir. Başına gelenler İspanya’da oldukça ses getirmişti. Ayrıca kendisinin Pacheco’nun arkadaşı olduğunu ve Pacheco’nun onun portresini yaptığını biliyoruz. Teknedeki adam yetişkinliğinin başlarında yakışıklı