Tanrılar, o cinsel saldırılarından birini gerçekleştirirken ona Enkidu’nun bedeninde bir rakip yollarlar; fakat bu ikisi yakın arkadaş olunca plan geri teper. Sonunda Gılgamış, kendine aynı zamanda yarı tanrı olan bir suç ortağı edinmiştir, üstelik yeni dostu da ortalığı kasıp kavurmaya en az onun kadar meraklıdır. İki dost bazı kutsal ağaçları devirdiklerinde ve yakışıklı Gılgamış tarafından reddedilen sevgi tanrıçası İştar’ın gönderdiği değerli bir boğayı kestiklerinde tanrılar bir kez daha müdahale etmek zorunda kalırlar. Tanrılar Enkidu’nun onu ölüme götürecek korkunç bir hastalıkla cezalandırılması gerektiğine karar verirler, bu da Gılgamış’ı kendi ölümünün imkanlılığı üzerine düşünmeye sevk edecektir. Bunun üzerine Gılgamış, ölümsüzlük kazanmanın sırrını aramaya koyulur.
Burada ayrıntılarıyla aktaramayacağımız birçok maceranın sonunda Gılgamış Utnapiştim’le -tanrıların ölümsüzlük bahşettiği bir adam- karşılaşır ve hırsla onun hikayesini dinler. Utnapiştim, ona tanrılar divanının insan ırkından usandığı için herkesin öleceği bir tufan koparmaya ve sonra her şeyi yeniden başlatmaya karar verdiğini anlatır. Bu kaçınılmaz tufandan sadece Utnapiştim, bilgelik tanrısı Ea sayesinde haberdar olmuştur. Bir rüyada, Ea ona bu karardan bahsetmiş ve ona ailesini ve tüm hayvanlarla bitkileri kurtarmaya yetecek kadar büyük bir ahşap kayık yapmayı öğretmiştir. Tufan, Utnapiştim ve beraberindeki hayvanlar dışında her şeyi alıp götürür. Denizde geçen birkaç haftadan sonra Utnapiştim üç kuşu azad eder. Kuşların üçüncüsü sahibine, karaya yaklaştıklarını ve artık güvende olduklarını müjdeler.
Bu hikayeyle büyülenen Gılgamış, ölümlülüğünün katlanılabilir olduğunu, çünkü bir bütün olarak insanoğlunun ölümsüz olduğunu düşünerek kendini teselli eder. Uruk’a bir ölümlü olarak fakat kesinlikle daha mutlu döner, mirasının sonsuza dek yaşayacak olmasıyla -bu hikayenin burada tekrar anlatılıyor olmasının da kanıtladığı gibi- avunur.
3. BÖLÜM
Mısır Mitolojisi
Mısırlılar Kimlerdi?
Eski Mısırlılar, M.Ö. yaklaşık 3150’de yaşam kaynakları olan Nil Nehri’nin kıyılarında tek bir medeniyet altında birleştiler. Mitsel Kral Meni, bugün Yukarı ve Aşağı Mısır olarak bilinen bölgeleri bir gecede birleştirmekle görevlendirilmişti. Oysa aslında diplomatik gelişmelerin bir sonuca bağlanması her zaman çok daha uzun sürer fakat mitler her zaman en kestirme yolu tercih eder. Dikkatli okurlarımızın fark edebileceği gibi, Eski Mısırlıları, yakınlarındaki Sümerlilerin çağdaşı haline getirmiştir (Bkz. İkinci Bölüm).
Mumyalanmış ölüler, piramitler, hiyeroglifler, firavunlar ve Sfenksler gibi hemen herkesin aklında Eski Mısır ile özdeşleşmiş birtakım imgeler Mısır kültürünün ritüelleri, dini, mitleri ve eşi benzeri olmayan kimliğiyle ne kadar köklü olduğunu gösterir. Mısır toprakları ve kültürü altın çağını M.Ö. yaklaşık 1500-1000 arasında yaşamış ve yüce firavunlar (hani şu okulda öğrendiklerimiz) bu dönemde iktidara gelmişlerdir. Hatşepsut, Büyük Ramses ve Tutankamon bunlardan yalnızca birkaçıdır.
M.Ö. 4. yüzyılda Makedonya Kralı III. Aleksandros ya da daha yaygın olarak bilinen adıyla Yunan hükümdarı Büyük İskender, devasa Pers İmparatorluğu’nu fethederek Suriye ve Mısır’ı da kapsayan geniş bir coğrafik bölgenin hâkimi oldu. Sonraki sekiz yılda, Yunanlı hükümdar üç kıtaya uzanan bir imparatorluk kuracaktı. İskender, Mısır’da bugün de aynı adı taşıyan yeni bir büyük kent kurdu: İskenderiye. Fakat eski Mısırlıların dinleri ve mitleri böyle ağır bir yenilgiden bile pek etkilenmedi. Aksine, Mısırlılarla Yunanlar arasındaki yoğun bir bilgelik ve bilim alışverişi yaşandı, İskenderiye de önemli bir eğitim merkezi olarak ün kazandı.
Kalbinde Nil’in aktığı, denizler, dağlar ve çöllerle çevrili ülke coğrafyasının yanı sıra uzun ömürlü bir medeniyetin parçası olmasının da etkileri Mısır mitolojisinde hissediliyordu, bu nedenle de Mısır mitolojisi karmaşıktı. 2500 görkemli yıla yayılan on sekiz müteakip kraliyet hanedanı, antik Mısır’ın kültürünü ve ibadetlerini yoğun biçimde etkilemişti. Mısırlılar için mitler sadece hikaye olmanın ötesinde bir öneme sahipti. Mısırlı tanrılara dair bazı kadim hikayelerin kökleri -Güneş’in, Ay’ın ve yıldızların geçişi gibi evrenin belli başlı gerçeklerine dayanıyordu. Ayrıca o günün toplumuna ahlak ve davranış dersleriyle yol göstermeyi amaçlıyorlardı.
Evrenin Yaratılışı
Mısır’da yaratılış efsanesinin birden fazla versiyonu vardır, çünkü kültürü oluşturan her bir bölge kendi yerel tanrılarını ve etiyolojik efsanelerini kadim hikayelerin içine yerleştirmek istiyordu. Bu nedenle isimler ve ayrıntılar hikayeye bağlı olarak değişiklik gösterir. (Mısırlılar daha sonra evreni yaratmakta pek çok farklı tanrıya iş düştüğü, bunların da tesadüf eseri evreni aynı gün yaratmaya koyulduğu bilgisini vererek bu uyuşmazlıkları ortadan kaldıracaktı.)
Başlangıçta (en azından hikayelerden birinin başlangıcında) hiçliğin bulutsu kaosundan başka hiçbir şey yoktu, bu kaos da tanrı Nun ile kişileştiriliyordu. Bu boşluktan Ben-Ben adı verilen piramidimsi bir tepecik çıktı, bu tepecikteki bir nilüfer çiçeğinden yaratıcı Atum doğdu ve beraberinde ışığı getirdi. (Atum’la Güneş tanrısı Ra arasında bir paralellik kurulmasının sebebi budur.) Atum spermlerini boşluğa savurup ortaya hava tanrısı Shu ile yağmur ve nem tanrısı Tefnut’u çıkararak tanrıların ilk neslini yaratmış oldu. Bu iki tanrı da doğurdular ve toprak tanrısı Geb’i ve gökyüzü tanrısı Nut’u yarattılar, baba Shu kızını havaya kaldırdı ki erkek kardeşinin üzerinden uzanıp yıldızlı bir kubbeye dönüşsün.
Dünyanın, gökyüzünün ve aralarındaki havanın yaratılmasından sonra Atum, Mısır evreninin ilk firavunu olur. Nut’un onu devirecek bir erkek evlat doğuracağına dair kehanet kulağına çalınınca, Atum, Nut
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.